Net olanı seviyoruz en çok. Flu olan rahatsız ediyor. Net olan ile olmayan arasında tercih yaptığımızda net olanı seçiyoruz. Net olduğu için şimdide kalmayı tercih edenler var, bu şimdi duvarlarla örülmüş olsa da. Gelecek belirsizdir çünkü. Dört duvar arasındaki tutsaklığımızı, özgürlüğümüze yeğliyoruz. Hücrelerimizi nesnelerle donatarak tutsaklığımızı yuvanın sıcaklıyla süslüyoruz. İçeriye hapsettiler bizi, evlerde kıstırıldık. Korkunun […]

Flu olmanın özgürlüğü

Net olanı seviyoruz en çok. Flu olan rahatsız ediyor. Net olan ile olmayan arasında tercih yaptığımızda net olanı seçiyoruz. Net olduğu için şimdide kalmayı tercih edenler var, bu şimdi duvarlarla örülmüş olsa da. Gelecek belirsizdir çünkü. Dört duvar arasındaki tutsaklığımızı, özgürlüğümüze yeğliyoruz. Hücrelerimizi nesnelerle donatarak tutsaklığımızı yuvanın sıcaklıyla süslüyoruz. İçeriye hapsettiler bizi, evlerde kıstırıldık.

Korkunun dışa vurumu

Net olan bir görüntüde nesneler kesin sınırlarla ayrılmıştır. Konturları belli nesnelere ad verip kimliklendirebilir ve aralarındaki ilişkileri de belirleyebilirsiniz. Ama flu olan öyle mi? Nesneler birer gölgeden ibaret ve bırakın kesin sınırlarla ayrılmayı, iç içe geçmişlerdir. Kimin kim olduğunu ayırt edemezsiniz, kimlikli nesneler yerlerini kimliksiz gölgeler topluluğuna bırakmıştır. Bu kimliksizler topluluğu bizi rahatsız ettiği kadar iktidarı da rahatsız eder, hem de çok. Ayırt edemediği, ayırt edemediği ölçüde sınıflandırıp ayrı klasörlerin içine yerleştiremediği, ilişkilerini manipüle edemediği kimliksizler topluluğu iktidar açısından bir kötülük kaynağıdır.

Biçimsiz olanı kötü diye tanımlaması, aslında ele geçirip evcilleştiremediğine yönelik duyduğu korkunun dışa vurumu. Çok korkuyor, çok.

Netiz, çok. Keskin konturlarla ayrılmış bedenlerimiz var ve bedenlerimizin üzerlerinde kolaylıkla ayırt edilecek, kimliklendirilecek her türlü işareti taşıyoruz. Ve iktidar bedenlerin yüzeylerini okuyup derinlerinde neler sakladığını kolaylıkla anlayabileceğini düşünüyor. İktidar fizyonomisttir, bedenlerin dış özelliklere bakarak içlerindeki saklı kişiliği açığa çıkarmakta uzman. 19. yüzyılda bedenleri evrim skalasına göre yargılarken, evrimleşmiş olanları ilkel olanlardan ayırt etmeyi ve sadece evrimleşmiş olanların üremesine izin verecek bir toplum tasarlıyordu. 20. yüzyıla geldiğimizde bu tasarımı gerçekleştiren Nazi Almanyası oldu ve yoz bedenleri ortadan kaldırırken, sadece mükemmel bedenlerden oluşan bir toplum yaratmak için gerekli mühendislik altyapısını kurmuştu ama olmadı. Himmler’in 150 yılda saf Alman ırkı yaratma projesi gerçekleşmedi. Şimdi yine dış özelliklerine bakarak bedenlerin asi mi yoksa uysal mı olduğunu ayırt etmeye çalışacağını sanıyor. Ama yanılıyor, iktidarın işi zor.

BİÇİM ÖZÜ YANSITMIYOR

Dış ile iç arasında bir tutarlılık kurma çabası işe yaramıyor artık. Biçim özü yansıtmıyor. O yüzden biçime bakarak içeride saklananın açığa çıkarılması mümkün değil. 19. yüzyılda dövme, dönemin fizyonomisti Cesare Lombroso tarafından hem ilkelleri hem suçluları ayırt etmede kullanılıyordu. Adolf Loos, Lombroso’nun süs karşıtı argümanlarını mimariye taşımış ve bu argümanları Art Nouveau’nın aşırı süslemeci mimarlığına karşı kullanarak geometrik, süsten arınmış bir mimariyi savunmuştu. Modern olmak, süsten arınmış olmakla eş anlamlıydı. Modern zamanlarda bedenin süslerine, dövmelerine bakarak içindeki yabaniyi kolaylıkla teşhis edebilirdiniz. Ama artık postmodern zamanlardayız. Dövmesiz bir bedenle karşılaşmak zor. Her köşe başında bir döğmeci var ve bedenleri işaretliyor, işler giderek karmaşıklaşıyor.

Karşılaştığınız birinin dövmesine bakıp da içinde bir yabaniyi taşığını düşünürseniz yanılırsınız. Punk’ın yabani doğası salt biçim haline geldiğinde üst sınıf bedenler de punk biçimine büründü. Moda belirsizlik alanı; artık dışına bakarak hangi bedenin uysal, hangisinin asi olduğunu anlayamazsınız. Papua Yeni Ginelilerin dövmeleri kentlilerin bedenlerini ele geçirince kent bir belirsizlik mıntıkasına dönüştü. İktidarın işi zor. Netliğe alışmış gözleri bedenleri tarasa da, içlerinde neler sakladıklarını anlayamıyor, içerisi bulanık. İktidar çaresiz, fotoğrafları flu çıkıyor. Yüzeyde sadece biçimlerin bolluğu var ve bu biçimler içeriye dair hiçbir şey söylemiyor. Ama iktidar bizi içeriye kapattı, yuvalarımıza. Şimdi sokaklar yabanilerini özlüyor, hem de çok.