Formların geçici uzlaşımlar değil, hayatın temeli, görülen şeylerinse formların kusurlu yansımaları olduğunu söyleyen Platon’a göre sadece formlar vardı oysa

Form hapishanesi

Formlar görüyoruz sadece, olup bitmiş, sınırlarının içine kapatılmış biçimler. Nesnelerin birbirlerinden kesin sınırlarla ayrıldığını ve birbirine karışmadığını düşünüyoruz. Kafalarımızın içi form hapishanesi. Nesneler zihinlerin F Tipi hücrelerinde tecrit edilmiş. İktidar, yeryüzünde birbirine dokunan, iç içe geçen, hareket ettikçe değişip dönüşen hayatın unsurlarını birbirinden yalıtıyor. Platon, hayatı yargılamak için idealar dünyasını, formlar hapishanesini icat etmişti. Bu hapishanenin demir parmaklıkları arasından yeryüzüne baktıkça formlar görüyor ve yaşam unsurlarının birbirine uç vererek oluşturdukları içkinlik düzlemi yerine bağlamlarından kesip çıkardığımız biçimleri algılıyoruz. Yaptığımız dekupajdır, formları konturlarından kesip çıkarma işlemi. Üstelik bu formları da soyut geometrik formlara uydurmaya çalışıyoruz. Ve yeryüzündeki yaşamı formlara göre yargıladığınızda, formları hakikat, yaşamın akışınıysa bir yanılsama olarak algıladığınızda vay halinize! Vay halinize, çünkü bizi bir hâlde, “OHAL”de dondurup, içimizi boşaltıp salt bir biçime, tahnit nesnesine dönüştürebilirler. Tahnitin bir formu vardır ama eyleme geçemez. İnsanın ise bir formu yoktur, eyledikçe ve ilişki kurdukça hâlden hâle geçendir.

Çocukluğumda, renkli taş kırıklarından yapılmış yer karolarındaki rastgele yerleştirilmiş parçacıklardan tanıdık biçimler yaratarak oyalanırdım. Karmaşadan bir form çıkarmanın, kaostan kosmoz yaratmanın mutluluğu. Sadece parçaçıklar vardı, biçimleri ben uydururdum. Bir başkası da kendi formlarını uydurabilirdi. Formların geçici uzlaşımlar olduğuna karar vermiştim. Formların geçici uzlaşımlar değil, hayatın temeli, görülen şeylerinse formların kusurlu yansımaları olduğunu söyleyen Platon’a göre sadece formlar vardı oysa. Ve tanrısı Demiurgos bu formlardan yaratmıştı evreni. Resme yeni başlayanlara da, gördükleri şeylerin altında yatan aşkın formları çizmeleri öğütlenir. Bir nesneyi çizerken bireyleşmenin o biricik imgesi sizi yanıltmasın, o biricik imgenin altında soyut geometrik formlar vardır. Bir armut mu çizeceksiniz? Önce bir çember çizin ve çemberin üzerine de bir üçgen yerleştirin; alın size armut. Sonra da bu geometrik kompozisyonu, karşınızda duran biricik armuda benzetmeye çalışabilirsiniz tabii ama aslolan geometrik formlardır, gerisi teferruat.

İnsan bir teferruat mı? İnsanı, yeryüzünde kurduğu ilişkiler ağından kesip çıkardığınızda, soyutladığınızda, bir forma dönüştürür, insanı insan yapan tüm niteliklerini de teferruat olarak görebilirsiniz. Ve “söz konusu form ise, gerisi teferruattır” diyebilirsiniz. Ama o zaman da vatan formlardan oluşan bir hapishaneye dönüşecektir. “Uykusuz” mizah dergisindeki “Her Şey Olur” köşesinden tanıdığımız sanatçı Cem Dinlenmiş’in galeri x-ist’deki “Blok Sakinlerinin Dikkatine” başlığını taşıyan dördüncü kişisel sergisinde, farklı kentlerdeki cezaevlerinin giriş yapıları da var: “Esarete Giriş”, yedi resimlik bir seri. Yapılar, birbirinin tıpa tıp aynısı; dikdörtgen, üçgen ve kareden oluşan soyut bir kompozisyon. Cezaevine mi giriyoruz yoksa kapısında “Geometri Bilmeyen Giremez” yazan Platon’un “Akademi”sine mi? Anlayamazsınız. “Devlet” adlı kitabında anlattığı mağara meselinde, insanları hayat denilen mağarada yaşayan tutsaklara benzeten Platon, mağaradan çıkmayı ve zihin gözüyle formları görmeyi kurtuluş olarak öneriyordu. Fakat hayattan çıkınca devletin form hapishanesine giriyoruz.

Devlet form hapishanesidir. Bizi tikel ile tümel arasında kıstırıp formların içine hapsediyor. Bir nesneyi gereksiz niteliklerinden arındırıp bir tikele dönüştüren ve ardından tikeller arasında kısmi özdeşlikler kurarak tümellere ulaşan Aristotelesçi sınıflandırma da formlar üzerine kurulmuştur. Devlet, insanı gereksiz niteliklerinden arındırıp işlevsel bir biçime sokma ve biçimine göre sınıflandırma aygıtıdır. Diyelim ki formunuzu bozdunuz, haddinizi aştınız. Hapishaneler ne güne duruyor? Sizi tekrar form haline getirmek için varlar. Tüm ilişkilerinden soyutlayarak hücreye kapattığı bedeni tikel bir biçime sokmayı amaçlıyor. Devlet tikeli seviyor, sınıflandırması kolaydır. Ama kurduğu ilişkilerle hem o hem de bu olabilen, her türlü sınıflandırmadan kaçan biricik beden tekildir, yakalayamazsınız. Mücadele, devlet ile devlet-olmayan, tikel ile tekil, tecrit ile özgürlük arasında geçiyor: “Gelmekte olan yeni siyasetin yeni gerçeği, bu siyasetin artık devletin denetimi ya da ele geçirilmesi için bir mücadele olmayacağı, ancak devlet ile devlet-olmayan (insanlık) arasında bir mücadele olacağıdır” (Agamben, Gelmekte Olan Ortaklık, Monokl).