AKP elitleri ve destekçileri tarafından muhaliflere/farklı düşünenlere karşı yürütülen, yargı destekli saldırılar artık ergen eğlencesi ve trol saldırısını aşıp yaşamsal tehlike yaratacak hedef göstermelere dönüştü. Bunun yanında formasyonları ve birikimleri kısıtlı besleme bir güruhun tüm düşünce iklimini esir alması sonucunu doğurdu.

Benzer kampanyalar sonrası, 6-7 Eylül’ü, Dink cinayetini, Danıştay saldırısını, Maraş Katliamı’nı yaşamış ülkemizde, gazetecilerin ve politikacıların geçmişten ders almadıklarını gösteriyor. Geçmiş eşelenip bağlamdan koparılan konuşmalar, kişiye ait olmayan fotoğraflar, gayet insani görüntüler, zamanın ruhuna göre kabul edilebilir eleştiriler, aykırı yorumlar, vs. bulunup adeta bir “vur emrine” dönüştürülüyor.

Hiç kimse düşünce biçimini, beynini iktidarın ve devletin bakış açısına göre formatlamak zorunda değildir. Bazı “beslemeler” için bu konforlu olabilir. Reislerine yaranmak için iki gün arayla, ne iki günü 8 dakika arayla birbirine zıt görüşleri de savunabilirler. Ama böyle bir düşünce ikliminin, nasıl bir cehennem yaratabileceğini 15 Temmuz sürecinde gördük.

Biz sorgularız, gerekirse tek başımıza kalsak da bedeli ne olursa olsun doğrularımızı savunuruz, eleştirimizi yaparız. Yanılırsak özeleştiri de yaparız. Eğer savunduğumuz bir parti varsa da cesaretle gider üye oluruz. Takiye yapıp, farklı görünüp, yurttaşları kandırarak siyasi yapıları ve devleti ele geçirmek şimdi en çok bu saldırıları yapanların işidir.

CHP İstanbul İl Başkanı’na ve muhalif birçok kişiye yapılan saldırılar tam da budur; devlete, iktidara ve hatta tek adama göre beyin formatlama dayatmasıdır.

İyi de arkadaş size yetişmek mümkün değil ki! İktidarın ve koalisyon ortaklarının sosyal medyada yüzlerce yanılma, aldatılma videosu var. Bu kadar çok yanılan, aldatılan adamlar şimdi kendileri gibi düşünmeyene yaftayı yapıştırıyorlar. Düşünsenize Erdoğan’a uyup Bahçeli’ye ettiği küfürleri biz etseydik, ya da Bahçeli’ ye uyup Erdoğan’a ettiği küfürleri biz etseydik ne olurdu! Tam anne nasihati: Onlar barışır olan sana olur!

Güncel bir iki hainlik suçlamaları ve format kodlarıyla ilgili şunları hatırlatmak isterim;

Erdoğan 2014 yılında Ermenilerden özür dilediğinde şimdi saldıran AKP’liler alkış tutmuştu. Davutoğlu yanılmıyorsam “soykırım” sözcüğünü de kullanarak sorumlu “İttihat Terakki’dir” demişti. Ermeni Cemaati ve AKP milletvekilleri Erdoğan’a Nobel verilmeli demiş, liberallerden ve AKP’lilerden ardı ardına özürler dilenmişti. Şu satırlar da bir Star yazarından: “Binlerce veya on binlerce veya yüz binlerce masum Ermeni’nin hangi sebepten olursa olsun Müslümanlar tarafından hunharca katledilmiş olmasını katiyen mazur göremeyiz ve içimize sindiremeyiz. Mazur görememeliyiz ve içimize sindirememeliyiz.”

Hükümet Barış sürecinde PKK ile masaya oturup pazarlıklar yapmıştı. Öcalan bizzat AKP’li bakanlar tarafından dahi ilan edilmiş, PKK bayrağı açmanın ve eyalet sistemi özerkliği savunmanın suç olmadığı müjdesi bizzat Bülent Arınç tarafından verilmişti. Milliyetçilik ayaklar altına alınmış, şehitlik bizzat AKP’li vekillerce “niyazilik” seviyesine indirilmişti. Habur’u hatırlamak yeter.

Fethullah Gülen ve cemaatine yapılan sevgi gösterilerinin ve açılan alanın detaylarına girmeye bile gerek yok ama adeta peygamber postuna oturtmuştu iktidar kadroları. Başına muhterem sonuna hocaefendi eklemeden konuşmak suç sayılıyordu. Fotoğraflara hiç girmiyorum.

Vesayetle mücadele adı altında ordu ve yargı adeta iç düşman ilan edilmişti. Atatürk, şimdi saldıranlar tarafından, heykelleri yıkılası bir diktatör sayılıyordu bir ara. ABD yakın dost, stratejik ortak, emperyalizmi eleştirenler köhnemiş solculardı.

Çok zaman geçmedi; içeride ve dışarıda sıkışan şimdinin koalisyon ortakları yukarıdakine benzer, çevreden eğitim politikalarına, sağlıktan mali politikalara kadar onlarca başlıkta keskin dönüşler yaptılar. İktidardan beslenen basın, bilim adamları ve gazeteciler de onlarla birlikte.

Adeta uzaktan beyinlere format atılmış gibi. Sorun dinamikleri ve yasalar aynı olduğu halde, hiçbir tutarlılık ve mantık kaygısı gütmeden tersini savunmaya üstelik baştan beri aynı yerde duranları hainlikle yaftalayarak. Yahu “insan hakları” diyemez oldu bir millet!

İstiyorlar ki onlar dost olduğunda herkes dost olsun, onlar düşman olduğunda da düşman. Onların yanlış dediğine yanlış doğru dediklerine doğru diyelim.

Oysa saraya karşı Kuvayı Milliyeyi, 6.Filo’ya karşı Denizleri, Fethullahçılara karşı hukuku, betona karşı yeşili savunmanın haklılığını yaşıyorsak, düşüncelerimizi herhangi bir kişiye ipotek etmediğimizdendir.

Hâlâ devlet ve hükümet ayrımına göre düşünüp beynimizi devlete göre formatlamamızı bekleyenler için de şunu söyleyeyim; hangi devlette bu kadar faili meçhul cinayet vardır? İktidarlar değişse bile tek birini bile kamuoyunu ikna edecek şekilde aydınlatmayan hatta bazılarını doğrudan kendi memurları aracılığı ile katleden ama ceza vermeyen devleti eleştirmeyecek miyiz?

Hiç kimse kusura bakmasın bu kadar oynak, değişken, pusulasız, kandırılan bir iktidara ve devlete göre beynimizi formatlayamayız, formatlamayalım.

Tabii ki eleştirilecek şeyler de yapılabilir, söylenebilir ama eleştiri, linç ve hedef gösterme arasındaki fark ortadan kalkarsa, iktidar elitlerinin şirretliği ve soruşturma açma/açtırma kabiliyeti düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırır. Bize düşen ise tarihsel olarak haklı çıktığımız bu kavşakta umutsuzluğa kapılmadan bu ilkesiz ve saldırgan güruha direnmektir.