“Hayat senin sahnen, göster kendini” sloganı ile reklamı yapılan ürün bir bilgisayar, ama mesaj bilgisayara sığmayacak kadar çaplı.

“Hayat senin sahnen, göster kendini” sloganı ile reklamı yapılan ürün bir bilgisayar, ama mesaj bilgisayara sığmayacak kadar çaplı. Son 20 yılın hayat tarzını, çağımızın karakter idealini bu kadar iyi özetleyen bir cümleyi düşünenleri kutlamak gerek. Meslektaşım Alper Hasanoğlu Radikal’deki yazılarında narsisizmin günümüze nasıl damgasını vurduğunu çok iyi anlatıyor, konunun ayrıntısını meraklıları orada okuyabilir. Kendini gösterme arzusunun hepimizi nasıl etkilediğine bir örnek, gazetelerdeki yazılarımızın yanına konan fotoğraflarımız. Lise öğrencisi kızım, “bir acayip gözüküyorsun” fotoğrafında dediğinde, “acaba daha iyi gözükmem gereken bir fotoğrafı mı vermeliydim gazeteye”, diye düşünüyorum. 1999’dan bu yana gündelik ya da haftalık yazılar yazdığım Yeni Binyıl, Akşam ve BirGün’deki yazılarımın başlığının kenarına bir fotoğrafımın iliştirilmesi isteğini ilk başta yadırgamış, sonra da benimsemiş olmalıyım ki, daha iyi resimler aramaktan vazgeçip resmi olduğu gibi bıraktım. Eleştirel okurlarım, bazı kitaplarımın kapaklarında fotoğraflarımın kullanıldığını hatırlayabilir. “Yayınevinin ısrarı ile oldu” yanıtım beni bile tatmin etmiyor; kendimi gösterme arzumun bilinçdışımdan kopup gelerek, yeni yüzyılın hastalığından muzdarip olduğumu gösterecek biçimde sahneye çıkmama yol açtığını kabul etmeliyim. Bu cümleye kadarki kısmı okuduğumda bu durumu eleştiriyor muyum, yoksa eleştirir gibi gözükerek eleştirilerle dalga mı geçiyorum, ben de tam anlayamamış durumdayım. Ama devam edeceğim.

Gerçek mi, değil mi, sahici olan duygu hangisi kararını veremediğimde, belirsizlik zihnime egemen olduğunda, gerçeklikle bağlantı kurmanın bir yolunu ararım. Kitap kapakları ile kitapların okur tarafından satın alınıp okunması arasındaki ilişkiyi gösteren rakamlar bu gerçeklik duygusunu tetikler diye umuyorum. 1991’den başlayarak yayımlanan kitaplarımda 2007’ye kadar kapakta soyut bir takım resimler yer aldı. Satış grafiğini gösteren tabloyu bu sayfaya sığdırabildiysek, göreceksiniz ki, kapağa resim koymakla birlikte satışlar 7–10 katına zıplayıverdi. Açıklama olarak “yazarı görmek güven veriyor” diyenler, iltifat ediyor gibi gözükürken yazarlığımın ancak surat desteğiyle kabul edilebilir olduğunu mu ima ediyordu? Eh, tabii ki, yazılarına ve kariyerlerine pek özendiğim, ama taklit bile edemediğim Adam Phillips (gündelik hayat hakkında yazan İngiliz psikianalist) ya da Oliver Sacks (klinik ile gündelik hayatı, düşüncelerini yazılarında birleştiren doktor) olmadığımı biliyorum. Baktım, onların resimleri en azından ön kapakta yok. “Suratımı kapaktan kaldıralım ya da yerini küçültelim” önerimi yayınevi son 3 kitabımda uygulayınca, satış grafiği yönünü aşağıya doğru çevirdi. 20 binlerden, iki binlere dönüş. Hayatı sahne bilip, kendini göstermekten vazgeçince, olan bu… Cem Yılmazvari bir eda ile söylersek, “sizi kapaklarda görmek istiyoruz Yankı bey” demem gerekiyor.

“Hayat senin sahnen, göster kendini” sloganı ile hayatın gerçekten kopuk yaşandığı ölçüde kendimizi göstermemize olanak vereceğini kabul ediyorsak, Marx’ın tanımladığı anlamda emek ile insan arasındaki ‘yabancılaşma’nın yirmi birinci yüzyıl usulünde bireysel hayatlarımıza nasıl yansıdığını da belirlemiş oluyoruz. Kendimizi sadece aynada bakarak değerlendirebiliyorsak, seyirciden alkış aldığımız ölçüde sahnede kalabiliyorsak, halimiz yaman. Gazetedeki yazılarımı okuyanların geribildiriminin zayıflığından yakınmaya kalkmanın zamanıdır. Eğer yazıyı okuduysanız, okuduğunuzu belirten (ama beğenip beğenmediğinizi söyleyip moralimi etkilemeyen) mesajlar ile bunu teyit edebilirseniz. Mesaj alamaz isem, daha da berbat yazılar yazmaya devam ederim, ona göre. Hem unutmayın, bugün Pazar.