Darülbedayi Edebi Kurulu, Halit Fahri Ozansoy’un yazdığı “Baykuş” piyesini repertuarına almış, provalarına da başlamıştır. (Edebiyatçılar Geçiyor, Dergâh Yayınları)

Bir gün Löbon pastanesine girdiğinde Yahya Kemal’i görecektir. Çay saatine daha zaman vardır. Otururlar, şuradan buradan konuşurlarken Yahya Kemal, “Sana bir teklifim var” diyecektir, “Edmond Rostand’ın ‘Uzaktaki Prenses’ piyesini tercüme etsene. Pek tabii yine manzum olarak…”

Halit Fahri şaşırmıştır:

“Güç ve uzun iş” der.

“Sen becerirsin!” diye sözümü keser ve teklifini katmerler:

“Sen hele manzum tercümeyi yap bana getir, sonrasına karışma. Ben mısraların üzerinde ayrıca çalışırım. Müşterek iyi bir tercüme olur işlenince…”

Halit Fahri, kesin olarak bu işi yapamayacağını söyleyince Yahya Kemal’in kaşları çatılacak, biraz da içerleyecektir.

Bu içerleyişini “Baykuş’un Tepebaşı Tiyatrosu’nda basına verilen genel provasında son perde alkışlarla kapanınca bağırarak gösterecektir:

“Foutu! Foutu!”

“Baykuş”un temsilleri sürerken Yahya Kemal Darülfünun’a Batı edebiyatı profesörü olmuştur.

Halit Fahri tayinini işittiği günlerden bir günün akşamı Yahya Kemal’i tiyatroda piyes başlamadan önce görecektir.

Birbirlerine her zaman Kemal, Halit diye hitap ettiklerinden, Halit Fahri o içtenlikle, “Nasılsın, Kemalciğim” diyecektir.

Yahya Kemal ise asık suratla, “İyiyim, Halit Fahri Bey” demekle yetinecektir.

Ve bir gün gelecek, Yahya Kemal milletvekili olacaktır.

Bu sırada “Kurun” gazetesi gençlerin edebî bir anketine karşı “Son Posta gazetesi de bir karşı anket açmıştır.

(Ekleyelim: 1875-1959 yıllarında yayımlanan “Vakit” gazetesi 1934’te adını “Kurun” olarak değiştirecek, kısa süre sonra tekrar eski adını alacaktır. Kemalizm ve tek parti döneminin savunucusu olan gazetede Mustafa Kemal’in 1937’de Hatay sorunuyla ilgili olarak yazdığı beş makale Asım Us imzasıyla yayımlanacaktır.)

Kurun’da Behçet Kemal, milli edebiyat davasını yürüttükten sonra, sözü Yahya Kemal’e getirecek ve onu “Biz mürşidimizi bulduk, Yahya Kemal bizim şiir yolumuzu aydınlatıyor” benzeri sözlerle övecektir. Bu arada “Rintlerin Ölümü” şiirini yüksek ve ideal şiirin örneği olarak ortaya sürecek, onun Lale Devri pastişlerini de övgülerinde unutmayacaktır.

Halit Fahri’nin Son Posta’daki ankette verdiği cevap ise aşağı yukarı şöyledir:

“Rintlerin Ölümü”ne ben de hayranım. Divan edebiyatından damla damla süzülmüş enfes bir şiirdir. Fakat bu şiir milli edebiyat davasında genç kuşağa tavsiye edilemez, çünkü bu mistisizm ve ölüm havası enerjik bir devre yön alması lazım gelen bu genç kuşağa zararlıdır. Aynı zamanda, Yahya Kemal’in Lale Devri gazelleri de geçmiş bir zamanın hatıralarıdır.”

Halit Fahri, Galatasaray Lisesi’ndeki dersinden çıkmıştır. Birden Yahya Kemal ile karşılaşacaktır.

Yahya Kemal, Halit Fahri’nin deyişiyle “ağza alınmayacak küfürler savurarak bastonunu kafasına indirmek için havaya kaldırmıştır.”

Aklına vaktiyle Ahmet Mithat Efendi’nin Lastik Sait Bey’i Babıâli Caddesi’nde bastonu ile kovalarken hali gelecektir. Üzüntüsünden Yahya Kemal’e yalnız şunu söylemekle yetinecektir:

“Ne üzerime kaldırdığın bastonunu ne küfürlerini bir şaire yakıştıramadım. Şimdi karakola gitsek, sen ‘dokunulmazlık’ kartını göstererek oradan çıkarsın, ama ben suçsuzken belki saatlerce orada kalırım.”

Bu olayı duyan Yusuf Ziya Ortaç çok öfkelenecek ve çıkardığı Akbaba dergisinde Halit Fahri’yi sıska, karşısında ise Yahya Kemal’i elinde havaya kalkık bastonu ile kocaman iri vücutlu gösteren bir karikatür yayımlayacaktır. Altına da şu lejandı yazacaktır: “Söyle bakalım, hangimiz kuvvetli şair?”