Fransız cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arkasından, François Hollande’ın zaferine karşın, esas olarak iki çok farklı aday iz bıraktı : Sol Cephe adayı Jean-Luc Mélenchon ile Milli Cephe adayı Marine Le Pen. Birinci turda ilki yüzde 11,10 diğeri ise yüzde 17,90 oy alarak birkaç hafta sonraki genel seçimler için önemli bir avantaj elde ettiler. Mélenchon’un çiçeği burnunda cumhurbaşkanı François Hollande’dan mecliste koltuk, Yeşillerin ise bakanlık taleplerinin şimdiden başladığını geçen hafta yazmıştık.

Genel seçimlere katılacağı bölge olarak Marsilya, Paris veya Hérault arasında tereddüt ederken, Mélenchon geçtiğimiz Cumartesi günü Milli Cepheci Marine Le Pen’in  “ayrıcalıklı” seçim bölgesi Kuzey Fransa’nın 130 000 nüfuslu Hénin-Beaumont bölgesinden aday olacağını açıkladı. Sol Cephe’nin lideri böylece aşırı sağa tam anlamıyla meydan okuyacak. Zira Marine Le Pen’in dilinden düşmeyen “Fransız halkının” nabzını doğrudan kendisi tutacak. Bu küçük kent aslında “Kara Kelleler” sosyalizminin, yani sosyalist madencileri birleştiren aynı adlı yayın organının de tarihi merkezi.  Her iki Cephe lideri de “halkın sesi” olduklarını beyan ederek çarpışacaklar. Libération gazetesine verdiği demeçte Mélenchon “Le Pen’e karşı siperlerin üzerine çıkmam gerek” diyerek, seçim bölgesi tercihini kararını alırken üç etkeni dikkate aldığını belirtiyordu. Birincisi, seçilen yerin sosyal ve emekçi ağırlığının olması, ikincisi Milli Cephe’yle mücadele etmek, ve üçüncüsü Sosyalistlerin ciddi oranda oy kaybettiği bir yerde sol bayrağı devralmak. Sosyalist Partinin (SP) bölgede ileri gelenleri arasında birçok ismin çeşitli yolsuzluk ve skandallara karışmasıyla azalan itibarları karşısında Le Pen iyice serbest at koşturuyordu...

Bu üç parametreyi biraraya getiren başka yer yok muydu? Vardı elbette. Ancak Mélenchon, bilerek ve istiyerek, “dişi Le Pen”in kendi adaylığını koyacağı ve yıllar sonra belki ilk kez Milli Cephe’nin mecliste yer almasını sağlayacağı koltuğu hedefliyor. Aslında siyasi kariyerinin de belki en büyük riskini alıyor, zira faşistler buralarda son derece örgütlü ve güçlü. Dahası, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hénin-Beaumont’dan Marine Le Pen’e yüzde 31 oy çıkarken, Mélenchon’a ancak yarısı çıkmıştı. Hollande ise yüzde 60’a ulaşmıştı.

Jean-Luc Mélenchon’un amacı belli. Hem emekçi ve cumhuriyetçi sol söylemlerle aşırı sağın önünü kesebilecek tek kişi olduğunu, hem de seçilirse işçi sınıfının ve halkın gerçek temsilcisi olduğunu ispatlamak. Bizce işi zor. Yöre halkı üzerlerinden oynanacak “Cepheler savaşı”na şimdiden tepkili. Sosyalistler ise şimdilik bölünmüş görünüyor. Ségolène Royal Mélenchon’un “cumhuriyetçi savaşını” desteklediğini açıklasa da, Martine Aubry ve diğerleri paraşütle buraya inişini “medyatik oyun” niteledi. Üstelik SP Hénin-Beaumont’daki adayını muhafaza edecek.

Eskiden işçi sınıfının en etkili olduğu ve solun kalesi olan bu eski sanayi bölgesi artık Avrupa’nın ve merkezi hükümetlerin unuttuğu çölleşmiş bir bölge. Fransa’nın en yüksek yöresel işsizlik oranlarının üst sıralarında yer alıyor. Mélenchon’un gazası mübarek olsun, olsun da, cepheler savaşı umarız bölgenin sıkıntılı halkı üzerinden medyatik-politik bir gösteriye dönüşmez...