Fransa ve Almanya’da liderlik krizi

Independent gazetesi yazı işleri

Avrupa’da pek çok kriz var (İtalya’nın borcu, göç, sıkıntılı Doğu devletleri, Brexit) ancak kısa süre öncesinde kadar en azından siyasi liderler güçlü ve istikrarlı görünüyordu. Angela Merkel’in 18 senelik liderliği aniden sona ererken, Fransa’nın karizmatik ve enerjik yeni lideri Emmanuel Macron, Avrupa’ya yön verebilecek istikrarlı bir lider gibi görünüyordu. Merkel’in Hıristiyan Demokrat Partisi yeni lideri olarak Annegret Kramp-Karrenbauer’ı seçerken, Fransızlar da Macron’un yerine başkasını seçmeye karar vermiş gibi görünüyorlar – fakat bu değişim daha çalkantılı olacak gibi. Avrupa kendini bir anda tehlikeli sularda buldu ve bir ‘amacı’ olduğu görüntüsünü muhafaza etmekte zorlanıyor.

Bay Macron’un tek adamlık siyasal hareketi ‘En Marche!’ (Yürüyen Cumhuriyet), manidar bir isme sahip. Macron’un şaşkınlığını maruz görebiliriz fakat Sarı Yelekliler’in eylemleri gitgide hararetlenirken Elysee Sarayı’na hapsolmuş, güçsüz bir lider görüntüsü veriyor.

Başlangıçta takındığı sert tavırlarına karşın eylemcilerin taleplerine boyun eğdi ve akaryakıt vergilerini erteledi, eylemcilere kendisiyle olmasa da Başbakanı Edouard Philippe ile masaya oturabileceklerini söyledi – işlerin ilerleyişine göre Phillippe’in günah keçisi ilan edilebileceğini sezmiyor değiliz. Macron’un Fransız ekonomisinde yaptığı reformların etkileri henüz tam görülmedi bile fakat verilen tepki şiddetli, uç ve kendi içinde çirkinleşen dinamiklere sahip.

Sarı Yelekliler şu an değişim geçiriyor; barışçıl ve şiddet yanlısı kanatlara ayrılmış durumda. Fransa’nın milyonlarca mültecinin barınacağı bir tampon bölgeye dönüşeceği yönündeki asılsız propagandaya ve sahte haberlere kulak veren bazı kesimlerin adeta Macron’un istifasını almadan durmayacaklarını ve bunu başarmak için her yola başvuracaklarını görüyoruz. Diğerleri ise Bay Macron’un onları rahat bırakmasını ve ekonomiyi emekçilerin yaşam standardını yükseltecek şekilde her nasılsa yeniden düzenlemesini istiyorlar. Amerika’da ve diğer Avrupa ülkelerinde benzer siyasi hareketlerin de olduğu su götürmez. Daha sessiz sedasız yaşansa da, Almanya’daki anaakım partilerin son yerel ve genel seçimlerde destek kaybetmesinin ardında yatan problemler de aynı.

Avrupa Parlamentosu seçimleri kritik
Fransa’daki karmaşa ve Almanya’daki sükûnet ilk bakışta yanıltıcı olabilir. İşin aslı, bu iki ülke de aynı ekonomik ve siyasi sıkıntılarla boğuşuyor. İhracat sayesinde büyük ekonomik başarılara imza atan Almanya’da bile işçi sınıfında ve belli bölgelerde ekonomik kazanımlardan payını alamayan kesimler var. Aşırı sağın yükselişi, her iki ülkede de birkaç sene önce hayal dahi edilemeyecek boyutlara ulaştı – sosyalistleri ve sosyal demokratları neredeyse siyaset haritasından sildi. Benzer şeyleri İsveç’te ve başka ülkelerde de görüyoruz. Önümüzdeki yaz yapılacak Avrupa parlamento seçimleri ürkütücü olacak gibi. AB’nin gitgide yetki kazanan yargı mekanizmaları yakın zamanda faşistlerin, delilerin ve hayalperestlerin deneme tahtası haline gelebilir.

Sağın yükselişi
Dolayısıyla Almanya’nın yeni lideri ve Fransa’nın köşeye sıkışmış liderinin karşı karşıya kaldığı güçler benzerlik gösteriyor. İngiltere dâhil olmak üzere Avrupa’nın herhangi bir köşesinde ‘normal’ kanallardan ilerleyen ‘normal’ siyaset görmek epey zorlaştı. İtalya’nın sözde ‘değişim hükümeti,’ devlete sağlık politikaları hakkında tavsiyelerde bulunan en önemli uzman komitesini topyekûn işten kovdu. Avrupa hiç olmadığı kadar zengin, özgür ve açık fakat son ‘iç savaşını’ sonlandırdığı 1945’ten bu yana böylesi siyasi şeytanlıklar görmedi. Tehlikeli zamanlarda yaşıyoruz ve güçlü, istikrarlı liderlerin eksikliğinde durum daha da tehlikeli bir hal alıyor.

Independent’dan Çeviren Fatih Kıyman