Üç yıl Berlin’de yaşamış ama Porsdam’ı görmemiştim. Araçla adeta bir semt uzaklığındaki Potsdam’a gitmek için ya bir aile bağlantısı ya inandırıcı bir gerekçe sunmanız gerekliydi Demokratik Alman Cumhuriyeti’ne. Berlin’i tüm Almanya’dan ayıran izole eden bir duvarın içinde yaşıyorduk, Doğu Berlin’e yani Berliner Ensemble’da Brecht seyretmeye gitmemizin yolu sabah gidip oyun bitiminde dönülmek üzere ve 25._ doğu alman markı almak üzere pasaportumuzun arasına konan bir kâğıda basılan mühürle olanaklı oluyordu. Oyun 9._ mark, bir kadeh şampanya 40.- phenng ve bir plak 2._ 3._ mark. Bunları batıda yapmanız size 100 marka mal oluyordu.

Birkaç yıl önce ziyaretine gittiğimde sevgili dostum aydın insan İncila Özhan, hazırladığı gazi rotasının içinde Potsdam’ın da bulunduğunu, kendisi çok rahatsız olduğu için emanet ettiği bir arkadaşının yaptıracağı bu gezinin gerekçesini de ayrıntısıyla anlatarak belirtmişti. Almanya’nın, onca savaşın ardından yeniden (eskisi gibi) inşa etmeyi başardığı kentlerinden biriydi Potsdam da. Kentin o güzelim yapısına (tiyatro binalarına, heykellerine, meydan düzenlemelerine) hayranlıkla bakmayı sürdürürken muhteşem bir bahçeyle çevrelenmiş bir saray ve hemen burnunun dibinde bir değirmenle karşılaştım. İncila’nın hedeflediği noktaya götürülmüştüm. Burası işte o ünlü “Berlin’de hakimler var onlara güveniyorum” diyen değirmencinin öyküsünün yaşandığı noktaydı.
Genç Friedrich, babasının aşırı sert yönetiminden daralıp iki arkadaşıyla kaçar, yakalanıp hapse atılır, varislikten azletmek ve arkadaşını idam ettirmekte ısrar eden babasının kararı doğrultusunda arkadaşının idamını izlemek zorunda kalır. Babasının affını sağlayıp, ölümünden sonra yönetime geçince hukuksal dönüşümlere yönelir, işkenceyi yasaklar, yayınlanma öncesi sansürü kaldırır, eğitim, bilim, sanat ve kültüre gereken özen ve önemi gösterir. Ve kendisine o muhteşem bahçe içindeki sarayı yaptırmak amacıyla beğendiği arazide bir değirmen olduğunu görüp halledilmesini ister. Değirmenci kadına parasal karşılık da dahil olarak yöneltilen her türlü öneriye karşın olumlu yanıt alınmaz. Değirmenci değirmeninden ve yerinden memnundur.
Eminim çoğu kişi bu öyküyü bir şekilde biliyordur. Bu öyküde, yargının hukuka uygun karar vereceğine güvenen değirmenci ve krala karşın sıradan bir değirmencinin hakkına saygı gösteren hâkim örneklenir hep. Oysa hukukun üstünlüğüne olanak sağlayan yargılama sistemini yaşatan (üstelik kral) Büyük Friedrich’in payını unutmak doğru mu? Voltaire’le Fransızca felsefe tartışan, Bach’ın arkadaşı besteci, edebiyatçı Friedrich “ben bu kararı tanımıyorum” demedi belli ki.