Çoğunuzun kulağına çalınmıştır Hubris Sendromu. Uzun süre iktidardan inmeyen liderlerin kendini beğenmiş ve büyüklenmeci bir yozlaşmaya maruz kalmalarını tanımlıyor

Frodo kardeşim, mesajını aldım

İLKER KÜÇÜKPARLAK
Psikiyatrist

Hepimiz kişisel öykümüzün tam da en alengirli kısımlarını hatırlayamıyoruz. Doğumdan “Ben” diyene kadar geçen o fırtınalı ilk yılı kastediyorum. İnsanız ama insanlaşma öykümüzü hatırlayamayız. Bu yüzden olsa gerek, henüz doğmuş o şaşkın bebeğin insanlaşma öyküsü üzerine düşünmek benim için her zaman ufuk açıcı olur.

Gelişimsel kuramlar farklılık gösterse de üzerinde genel olarak uzlaşılabilen bir konu bebeğin doğumunda özne olarak kabul edilemeyeceği yönünde. Bebek ben ve öteki ayrımını yapmaktan çok uzak bir bilinç haliyle doğar -bir nevi dünyaya fırlatılır yani. Ben ve öteki ayrımını yapamıyor olmak aslında bir yandan da tüm evrenin ben’den ibaret olması duygusuna yakınsayabilir. Oldukça kafa karıştırıcı bir durumun içindeyken bebeğin imdadına ayna yetişir. Şaşkınlık içinde aynadaki imgenin kendine ait olduğunu farkeder. Artık üzerine benlik imgesini inşa edebileceği bir beden imgesine kavuşmuştur. Böylelikle ben ve öteki ayrımını da yapabilecektir. Öteki kavramı oluştuğuna göre işaret de edebilir. İşaret konuşmadan önce gelir. İşaret eden özneyi, işaret edilen nesneyi ve işareti görmesi beklenen ötekini barındırması itibariyle de dilin öncülüdür.

Bu noktada psikopatolojiye bakmak bize biraz daha fikir verebilir. Otizmi olan bebek ve çocuklar işaret etmezler, ebeveynleri işaret ettiğinde de işaret edilen nesneye değil doğrudan işaret parmağına bakarlar genelde. Ben ve öteki ayrışamadığından aslında ben’den ibaret bir evrenden çıkamamışlardır. Şizofrenide de otistik belirtiler görülebilir. Şizofrenisi olan birey bebeklikten sembolik düzene çıkabilmiştir ama genellikle 20li yaşlarında bir geri dönüş yaşar. Benlik sınırları dağılır. Artık uyaranlar içsel mi dışsal mı ayırt edemediğinden kendi düşünceleri ona dışarıdan gelen seslermiş gibi gelebilir ve böylelikle halusine olur. Yine benlik sınırlarının dağılması ile neden sonuç ilişkisini kurmakta zorluklar yaşar. İçsel ve dışsal uyaranlar sürekli birbirleri ile ilişkiliymiş gibi hisseder. Böyle olunca da düşüncelerinin okunduğu ya da düşünceleri okuduğu gibi hezeyanlara kapılabilir.

Bebeğin imdadına ayna yetişir dedim ama belki de bebeğe ayna musallat olur demeliydim. Ayna heyecan verici bir deneyim olsa da aslında özneleşme kastre edici bir deneyimdir. Evrenin kendisi olan bebek artık bütünlüklü bir benlik imgesi inşa edebilecektir ama hep eksik kalacaktır. O yüzden psikotik deneyimler bazen bu bütünlük hissiyle beraber bir vecd hali yaratır. Muazzam bir huzur… Bazı keyif verici maddelerin hem keyif vermesi hem de kafa karıştırması da böyle açıklanabilir.

Bebeğimiz büyüdükçe kendiyle beraber büyüyen dertleriyle baş edemeyecek gibi olduğunda bu büyüklenmeciliğe dönüşler yapabilir. Aslında onun babası öteki çocuğun babasını döver ya da müdürü geri zekalının tekidir ve kendisi ondan çok daha yetkindir… Zorunluluklar ise (müdür, faturalar vs) ise onu gerçeklik ilkesine geri çağıracaktır. Yine de gerçeklikle kurulan ilişki gönülsüz bir ilişkidir. Ve yine de gönülsüz de olsa gerçeklikle bir mantık evliliği yapılmıştır. Böylelikle zorunlulukların müsade ettiği ölçüde fantaziye kaçılır; iddia oynanır, lüks araba resimleri masa üzerine indirilir, okunamayacağı bilinen kitaplar satın alınır… Ah bu zorunluluklar…

Bazı hayatlar ise bu zorunlulukları hatırı sayılır ölçüde by-pass edebilir. Varlık edinince televizyon yayınında cebindeki paraları çıkarıp göstermek ya da erken yaşta şöhrete kavuşunca büyük ozanlara hürmetsizlik etmek gibi yozlaştırıcı deneyimlere yol açabilir bu by-pass rotası. Yozlaşmadan sakınmanın yolu zorunluluktur, aynayı tutan o diğerinin varlığı.

Çoğunuzun kulağına çalınmıştır Hubris Sendromu. Uzun süre iktidardan inmeyen liderlerin kendini beğenmiş ve büyüklenmeci bir yozlaşmaya maruz kalmalarını tanımlıyor. Uzun süre dediysem de Bush ve Blair kadar uzun süreden bahsediyorum. Owen ve Davidson Hubris Sendromu’na dair bir kaç belirti tanımlamışlar. Örneğin kendinden 3. tekil kişi gibi bahsetmek -ki Türkçe’de 1. çoğul daha uygun görünüyor gibi. Başka bir belirti de diğerlerine tavsiyede bulunmak veya diğerlerini eleştirmekten kendini alıkoyamama. Nörolojik olarak tanımlama gayretleri var ama bu uzun girizgahtan anlayacağınız üzere ben Hubris Sendromu’nu psikodinamik perspektiften daha iyi anlayabileceğimizi düşünüyorum. Pek çok keyif verici madde bağımlılık yapabilir, güç de öyle. İnsanın gerçeklikle kurduğu gönülsüz ilişkiyi bertaraf etmesine yardımcı olabileceğinden bağımlılık yapabilir güç. Güç kişinin kendinden memnun olmasına neden olmakla birlikte gerçeklikten kopuş oldukça şüpheci bir duruma konumlanmasına da neden olacaktır. Artık tüm dünya onun aleyhinde işbirliği yapmaktadırlar. Zaten tüm dünyanın ona karşı birleşmiş olması fikri bile yeterince büyüklenmeci bir fikir değil midir? Gazeteciler gazeteci değil, hayvanseverler gerçekte hayvan sevmiyor -ki o gerekirse hepsinden daha iyi sever hayvanları (ama o kadar gerekmiyor)-, Hristiyanlık İsa’yı sevmek ise en çok kendisi sever dolayısıyla bu Hristiyanlar da çok da makbul Hristiyan değil… Ve bunların hepsi ona karşı ittifak yapan gazeteciymiş, hayvansevermiş veya Hıristiyanmış gibi yapan ve esas niyetleri ona zarar vermek olan şer odaklarıdır aslında.

Bir güç yüzüğü dövüldü ve önümüze kondu. 16 Nisan’da onu Mordor’a götürmek yine biz Hobbitlere kaldı. Götüremezsek gücün o yozlaştırıcı etkisinine maruz kalmış iktidarlara kuşaklar boyu maruz kalacağız. Toplanın…