Eduardo Galeano’nun futbol için yazdıkları ile yola çıkalım.
“… Bu, günümüzün en kârlı gösterilerinden biri ve artık oynanması için değil, oynanmasının engellenmesi için düzenleniyor.
Kâr amaçlı?..
Bizim toplumda nedense bir kulübün ve bir vakfın parasını yönetmekle ilgili anormal bir özveri ve çaba vardır!
Anlaşılması zor… Başkalarının parasını yönetmeye talip olmak… Nasıl bir irade?
Yönetme aşkının temeli de demokrasi aşkıdır?
Kulüplerdeki demokrasi anlayışı dünyada nadir görülen bir içeriğe sahiptir; tıpkı ülke demokrasisi gibi: Sandık demokrasisi.
Bu demokrasinin temelinde oy vardır, oyun yaratacağı “rant” vardır, o kadar. Başka beklentiye girmeye gerek yok.
Başka bir donanıma da ihtiyaç yoktur. Bütün her şey dört harf ile çekip çekiştirilir.
Kulüplerin içine batırıldıkları borç batağı bunun ispatıdır. Hani “rant” kulübün çıkarılana yaratılan artı değer filan değildir, açığa oynanan futbolun finansal hizmetidir. Tabii ki bu oyunun, işin bir de başkanı vardır… Her şeyi çekip çekiştiren ve her şeyi yoluna koyan başkan?
Kulübün parasını bir namus borcu olarak gören ve onu nasıl koruması gerektiğini bilen başkan!
Yok öyle bir şey tabii ki;
“Her şey halkın topa tapınmanın, halkın hak ettiği bir batıl inanç olduğu savına dayanır. Her şeyi ile futbola inanmış olan halk kitleleri, kendilerine yakışan bir şekilde ayakları ile düşünmeye başlar ve bilinçaltlarında tatmin olurlar. Bu aşamada hayvansal iç güdüleri insan mantığına hâkim olur, cehalet kültürü ezer ve böylelikle ayaktakımının istediği gerçekleşmiş olur.”
…Ve başkan imparator yapılır. Sandık sayesinde ki demokrasi kılıfı ile ortaya çıkan sosyal ve ekonomik rantın beklentisiyle…
Şiddet, adeta bu paradoksun hizmetkârı olur. Her şey başkanı korumak amacındadır!
Tanrı başkanı korusun.
Sürekli yatırımlar yapılır, stat gibi, salon gibi, kamp merkezleri gibi, amaç parayı yönlendirmek ve başkana prestij (!) kazandırmaktır. Bu yönlendirme o kadar dev boyuta ulaşır ki artık güvence alınacak bir kapı aranır. İşte o kapı da gene demokrasinin beşiği olan sandıktan gelen siyaset merkezidir ve onun yan öğeleridir.
Prestijli başkan;
Korku dağları sarınca; ya siyasete teslim olur, ya da görevi bırakır.
En belirgin özellik ise siyasetin baş aktörlerine sadakat ve saygı sunma gezileri ile biat iradesini ortaya koyma ile gösterir.
Başkan tekrar prestij kazanır…
Sonrada Kırmızı Başlıklı Kız kurda sorar “senin dişlerin niye böyle büyük” diye.
Kurtta “Seni yemek için” der.
Hikâye de birileri çıkıp Kırmızı Başlıklı Kızı kurtarır da; bu kulüpleri siyasetten ve bu başkanlardan kim kurtaracak onu bilemiyorum.
Marksist, Antanio Gramsci ile bitirelim “ Açık havada ortaya konan insan sadakatinin krallığıdır futbol.”