Süper Lig’de hükmen kazanılan Ankaraspor ve Türkiye Kupası’ndaki Manisa maçlarını da dahil edersek son dokuz maçta sadece 1 gol

Süper Lig’de hükmen kazanılan Ankaraspor ve Türkiye Kupası’ndaki Manisa maçlarını da dahil edersek son dokuz maçta sadece 1 gol yiyen bir takımdan bahsediyoruz: Fenerbahçe!
3 hafta önce bu satırların yazarı bu savunma yapısıyla Fenerbahçe’nin kolay kolay gol yemeyeceğini, böyle giderse şampiyonluğa koşacağını, bu defans bloğu testinin en önemli bacağının ise Beşiktaş maçı olacağını şu şekilde yazmıştı: “Bu denli dengesiz bir lig içerisinde son iki haftadaki ‘defans performansı’ parlayan tek takım Fenerbahçe. Maçların nasılsa tek golle kazanılabildiğini, aslolanın gol yememek olduğunu geç de olsa anlayan Daum ve defans tayfası, bu konuya eğilmişler besbelli. Futbol tanrıları ne der o kısma bulaşmayayım ama benim doğrularım ‘az gol yiyen, bu işi götürür’ diyor. Genelde olmasa da kalan 7 maçta en az gol yiyen takım kim olur, hep birlikte göreceğiz. Zira sezon başından beri gıpta ile bakılan Beşiktaş son iki haftada kalesinde gördüğü dört gol ile bu rolü Fenerbahçe’ye kaptırmışa benziyor.”
Ligin sona ermesine dört maç kala Bursaspor ile Fenerbahçe arasında kıyasıya bir mücadele izleyeceğimiz kesin. Galatasaray da avantajlı fikstürü ile kalan maçlarının tamamını kazanabilir. Buna Bursaspor maçı da dahil. Bu hafta oynanacak bu maç ligimizin en güzel maçlarından biri olacak besbelli. Fenerbahçe de belalısı Yılmaz Vural’ın takımı Kasımpaşa ile karşılaşacak. Vural fena halde diş bilemiş olacak ki Daum’a mesaj gönderip duruyor: “Daum, kolaysa gelsin Kasımpaşa’yı çalıştırsın!” Bu hafta dananın kuyruğu kopacak gibi. Bir de şöyle olduğunu düşleyin; Galatasaray Bursa’yı, Kasımpaşa da Fenerbahçe’yi yense son üç haftadaki tablo birer puan aralığıyla Bursaspor, Fenerbahçe, Galatasaray’ın dizilişi ile başlayacak. Fanteziye bakın hele… Neyse olasılıklardan kurtulalım da Bilica’ya geçelim.
Beşiktaş bu hafta sonu oynanan derbinin ikinci yarısında yüksek pas yüzdesi ile oynadı. Oyunu kontrol eden görüntüsü ise zaten Fenerbahçe’nin son dönemdeki taktiği. Rakibi arkada kurduğu dörtlü, hemen önlerindeki duruma göre değişen ikili/üçlü savunma bloğu ile beklemek. Bu sistemi Daum nefis oturttu. Lugano ve Bilica sakat veya cezalı değilse bir sezon bile işlenebilecek bir savunma sistemi. Taraftarı tribünde bezdirir ama puan durumuna bakınca keyiften güldürür bir sistem bu. Beşiktaş’ın “ah bu da kçaar mı” dediğimiz pozisyonu bile yok. Penaltıyı da kaçırınca yenilmekten başka şansın da kalmıyor.
Penaltı pozisyonunun kahramanı ise Karateci Bilica.  Karate yapmak bir yana dursun, penaltı noktasını eşelemesi ise hangi ruh halinin ürünüdür araştırmak lazım. Elbette bir maç kazanılırken futbolcu canını dişine takacaktır, mücadelesini yapacaktır ama bu eşelemeyi yapıp kazanmayı mubah hale getiren Bilica, gole giden bir adamın kafasına yumruk da atar, böğrüne tekme de. Psikolojik tedavi kesinlikle şart. Hırs iyidir, ama kontrolü kaçmış hırs adamı katil eder! Bilica’da bu maçta futbolun katilidir. Futbolsever bir Fenerbahçeli babanın çocuğuna bu eşeleme hareketini nasıl açıklayacağını düşünün. Çocuklar, futbolu bu şekilde ‘haksız beklenti’lerle kazanılabilecek puanlar bütününden oluşan bir oyun olduğu için mi sevecekler?
Ha kimse de çıkıp bu harekete yüklenip Fenerbahçe’nin galibiyetine gölge düşürmesin. Pozisyonu olmayan bir Beşiktaş’ın, nefis bir savunma yapısı ile haftalardır bilerek kazanan bir Fenerbahçe’ye karşı kazanması çok zordu. Öyle de oldu.