Fenerbahçe’ye açılan “şike davası”nın siyasi olduğunu dile getirdiğimizde bunu yandaşlık saydılar. Doğrusu Fenerbahçeliyim ve takım tutmanın bir beceri gerektirmediğini de biliyorum elbet. “Futbol sadece futbol değildir” gerçeğini öğreneli çok zaman oldu. Siyasi davalar, siyasi sonuçlar doğurur. Cemaatin tüm topluma kumpas kurduğu dönemde, ortağı AKP ile Fenerbahçe’yi hedef aldılar. Sebebi açıktı: Fenerbahçe teslim alınmamış, diz çökmemişti. Başkanını içeri attılar ve zaman aktı; nihayetinde geldik bu günlere…

12 Eylül faşizminin toplumu zindana tıktığı dönemde, Evren efendi “Ankara’nın birinci ligde niye takımı yok?” demiş ve Ankaragücü’nü birinci lige taşımıştı. Her diktatör benzer uygulamaları yapar. Siyasi kararlar dönemi simgeler. Elbet şike öteden beri var liglerde ve tüm dünyada. Ancak siyasi süreçlerde futbol iyi bir araç. Aziz Yıldırım zindana girdi, herkesin ödü koptuğu dönemde, taraftar direndi ve mahpustan kurtardı Yıldırım’ı. Ordu hakkını savunamazken, ünlü isimler göz göre göre yargısız infaz edilirken, Fenerbahçe taraftarı boyun eğmedi! Şunu diyebilirsiniz: “Konu futbol olmasaydı, toplum örgütlü biçimde böyle tepki koyar mıydı?” diye. Tam da bu işte. Siyasileri korkutan bu.

“Gezi Dirilişi”nin simgesi “Çarşı” oldu. Galatasaray Stadı açılışında RTE ilk kez sert tepki gördü, belleğe kazındı. “Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe yıkılmaz!” haykırışı yüreğimizin çığlığı oldu. Elbet tersi örnekleri de çoğaltabiliriz. Faşizmin, baskının, mafya ilişkilerinin de egemen olduğu bir alan futbol. Ama biz iyi, güzel, toplumu barıştıran örneklerin izini sürmeliyiz. Yoksa Mehmet Ağar, Fatih Terim gibi örneklerin ne anlama geldiğini bilmiyor değilim. İdeolojik bir kavga alanı artık tüm dünyada futbol. Çin’den gelen abartılı rakamlarla futbolcu transferlerinden, Platini’nin yargılanmasına dek türlü örnekler verebiliriz. Osmanlıspor ve Amedspor isimleri de elbet cuk oturuyor bu savıma.

Yıllar önce “Zafere Kaçış” adlı bir film izlemiştim. Futbolcuların baskı altında, faşizm elinde bir halkı ayağa kaldırmasının öyküsüydü. Pele’nin güler yüzü aklımda. Herkes gibi bende ezilen kazansın istedim. Maç yaşamdan farklı sonuçlandı filmde. Zalim yenildi. Halk özgürleşti. Ama yaşamın doğasında adalet yok yazık ki! Bizim ülkemizde de bu kural aynen işliyor. Toplumda ne sorun varsa, elbet futbolda da var! Hala Fatih Terim’den kurtulamayan ulusumuz “Niye?” diye sormuyor. Koca coğrafya esir bu dile. Kabadayı, bıçkın, eril bir dil bu! Rakiplerini yenemeyince, dövün diyen zorbalığın dili.

Şenol Güneş’in kıyafetini sevmediler, sürdüler mili takımdan... Aykut Kocaman rakip oyuncuların duygu halini bilip, abartılı sevinç göstermedi diye takımdan kovuldu zamanında. Milli takımda Alevi oyuncular fişlendi, tecrit edildi. Zorla namaza götürdü oyuncular. Kim oruç tutar, kim tutmaz kavgası başladı. Sahada secdeye varıp dönemin ruhuna uygun davranan topçular her yanda. Tarikatların reklamını yapanlar, katillerin berelerini giyenler… “Futbol sadece futbol değildir” biliyorum elbet!

AKP toplumu öyle bir duruma getirdi ki, artık her alanda koptu insanlar birbirinden. Doğal olarak tribünlerde ırkçı, dinci, erkek dili egemen. Çünkü iktidar varlığını böyle sürdürüyor, bunun ekmeğini yiyor. Toplumun ateşe atılmış olması umurunda değil belli ki devletin başının. Tüm dünya ile kavgalı, kendi halkıyla da olacak elbet. Savaşın dili spora da yansıdı ve korkutucu bir hal aldı!

“Türkiye Kupası”nda vicdanı olan herkesin dikkatini çeken bir öykü yazılıyor. Sınırlı olanaklarıyla, belki bu sürecin getirdiği direnç duygusuyla Amedspor gönülleri çeldi. Semih Şentürk’ün ayıplı selamı tarihe yazıldı. Ölü çocuklar, kurşun altında ezilen bir halk ilgilendirmiyor elbet ayak topçusunu! Hemen “Ya Deniz Naki’nin söylediklerine bir çift laf etsene” diyenleri duyar gibiyim. Mesele şu: bu kadar yalnızlaştırılmış, ötekileşmiş, her yandan baskı ve hakaret gören bir toplumu temsil eden sporcuya, o direncine saygı duyuyorum.

Bir Fenerbahçeli olarak Amedspor’a verilen cezayı haksız, yanlış buluyorum. Bu ülkede bir arada yaşayacaksak, her alanda eşitlik, adalet isteyeceğiz. Fenerbahçe hepimizin. Dolu tribünler önünde Diyarbakır’da Fenerbahçe’yi izlemek bölge halkının hakkı. Futbol federasyonu iktidarın sopasıyla sözde Amedspor’u cezalandırıyor. Hayır yara alan halktır, cefa çeken insanımızdır. Barış nasıl gelecek memleketimize? En temel ortaklığımız bile bombalanırken nasıl bir arada yaşayacağız?

Adı üstünde; kupanın adı “Türkiye”. Yani hepimizin memleketi. Kimse kimseye kapı gösteremez, bayrak sallayamaz… Yahu bu nasıl bir anlayış ki, yurdumuzun bir bölgesinin insanı her alandan tecrit ediliyor ve susuyoruz! Maç oynanacak ve bir kazanan olacak. Ya Amedspor ya Fenerbahçe… Ama kaybeden belli. Hepimiz… Yani barış isteyenler, iyi insanlar…

Soracaksınız; “Kim kazansın istiyorsun sen?” diye. Amedspor ve Fenerbahçe maçı olanaktır ve seyirciyle oynanmalıdır. Ben her zaman sarı- lacivert kazansın isterim…