Önce şu Fransız halimizle ilgili saptamaları yapmakta yarar var ki ‘Fransız’ tabiri boşa gitmesin.

Sporun bir ülke için önemi, devlet tarafından belirlenmiş yapısal kurgusu ve bu yapıyı hayata geçireceği politikalarla belli olur. Bu konuda, şu an için tartışabileceğimiz bir politikanın olmadığı açıktır. Yani devlet yönlendirici bir hamilik görevini üstlenmemiştir. Tabii bu durumda ortaya büyük bir açık çıkartıyor!

İşte bütün sorun bu açığı kimlerin doldurmasıyla ilgili.

Peki, kim dolduruyor?

Futbol konumuz olduğu için buradan yola devam edelim.

TFF, Kulüpler Birliği, kulüpler, başkanlar, antrenörler, siyasete yakın isimler, menajerler ve medya olarak belirliyebiliriz. Bu sayılan gruplardaki tüm profilleri yakından tanıdığımızda ki tanıyoruz (!), ortaya çıkan resmin hiç iç açıcı olmadığını da biliyoruz.

Artık isimler üzerinden gitmektense, hepimiz bıktığımız için, yapısal kurgudan gitmemenin biraz daha rahatlamamızı sağlayacağını düşünüyorum. En azından sinirlerimiz bozulmaz.

TFF’nin özerk yapısının ortadan kalktığı için iradenin federasyonda olmadığı açık seçik ortada. Başkanı spor ile ilgisi olmadığı gibi, entelektüel olarak da yetersiz. Ve siyasi iradeyi, yetersizliğinden dolayı kullanıma açık şekilde işin içine sokmada yarar görüyor. Varlığı da buna bağlı zaten…

Federasyon bakımından 1-0 mağlubuz.

Türkiye Futbolu için en önemli kurum olan Futbol Eğitim Dairesi’nin işleyişinin anlaşılamaması aslında futbol içindeki en büyük açmaz.

Ekolü oluşmamış bir spor branşına yön verecek tek kurum bu eğitim dairesiyken, en büyük işlevsizlik maalesef bu kurum için geçerlidir. Sürekli boşta kalan piyasa hocalarının veya Mili Talkıma gelen hocanın ‘kanka’sı olan birilerinin bu kurumun başına geçmesi ve sürekli bu kurumun değişime maruz kalması, onun, kurumsallaşamayarak tamamen işlevsiz kalmasına neden olmaktadır.

Ersun Yanal, Fatih Terim’in ‘kanka’ları ve en son olarak Tolunay Kafkas... Hiçbir eğitmen donanımları olamayan bu kişiler, bu yapıya ne verebilecekler veya nasıl bir proje üretip uygulayacaklar. Ki bu kurum projeler üzerinden yapısını sürdürmek zorunda.

Eğitim Dairesi bakımından 2-0 mağlubuz.

Başkanlara gelince, onlar menajerler ile beraber bir sadet içerisinde kulüp yönetiyorlar. Yabancı kontenjanını ateşli bir şekilde savunmaları futbol adına olmadığı ‘rant’ kurgusu olduğu açık şekilde ortada. Kulüplerin tamamı borç batağına saplanmışken tüm başkanların iş hayatlarında ciddi para kazanmalarını anlamak çok zor. Hayır, bu kadar yetenekliyseniz niye kulüpler batıyor? İkinci hayır, şu off-shore yerine biraz on-stress olsa bile yeterdi.

Maalesef 3-0 mağlubuz.

Teknik adamlara gelince (maalesef henüz kadın yok), zaten dertleri ve kaygıları mesleki kariyerlerini üst seviyeye çıkartıp, Avrupa’daki ortamda rekabet edebilecek seviyeye gelme değil. Tamamen ilişkiler üzerine kurgulanış bir meslek kriterleri var. Bu da onların işine geliyor ve rahatlar. İyi de para kazanıyorlar, zaten piyasayı ele geçirmiş on, on iki kişiler…

Mağlubiyet 4–0 oldu.

Gelelim adamların krallarına! Ne demekse? Yani futbolculara. Hepsinin tek hedefi üç büyüklerde oynamak ve orada kalıcı olup hayata devam etmek. Avrupa filan hak getire, tek tük gidenlerin de hali ortada. Oralara gidip, farklı kültürler altında helak olmak hiçbirinin işine gelmiyor. Bu zenginliği anlayabilecek bir kültürel donanıma sahip değiller ki Avrupa hedefleri olsun. Zaten ‘arabesk kültür’ onlar için yaşam enerjisi.

Oldu mu 5-0.

Gelelim son yapıya ve en önemlisine: Altyapı. Eğitim dairesinin elini kolunu sokacağı yer burası. Proje üzerinden kurgu yapılacak yer olan altyapılar maalesef her kulübün başındaki koordinatörlere teslim edilmiştir. Birkaç tanesi hariç, tamamına yakını eski futbolcu olup, eğitim formasyonu bakımından hiçbir donanım almamışlar. Çalışan antrenörleri de kendi özelliklerine yakın seçtiklerinden ki; tartışmaya maruz kalmak istemiyorlar. Pedagojik olarak insan yetiştirmenin sorumluluğundan uzak bu ‘abi’ler, maalesef futbola en büyük zararı veren kişilerdir.

Bugünkü kurgular içerisinde altyapılardan tam donanımlı oyuncu çıkması mümkün değil.

Ve 6-0 mağlubuz.

Şimdi yabancı futbolcu kontenjanın fazlalığının nasıl bir olumsuz etkisi olabilir ki?

İşte İngiltere… Buyurun inceleyin… Altyapılardaki büyük başarısı ve A Milli Takımı’nın yapısı… Kurumsallık böyle bir şeydir. Mühim olan, alınacak kararın yapısal kurgusunu ve kâr fayda analizini iyi yapmaktır.

Bizdeki sorun, Mustafa Denizli ve Burak Yılmaz gibi yerli antrenör ve futbolcuların alan kaybetmeleridir. Yetersizliklerinin kurgu içinde belli olmasından dolayı sıkıntıları var. Hiç olmazsa bir kalitenin etkisinin bu kadar sıkıntının içinde zaman zaman ortaya çıkma ihtimali umut veriyor. Bari bu ihtimali kaybetmeyelim. Belki bir rekabet ortamı oluşur.

Ama, futbolcular ve antrenörlerin anlaşmalarını ‘avro’ olarak yapmaları en azından Avrupa’ya yaklaştığımızın göstergesi. Ha gayret!