Futboldaki illüzyon

İllüzyon en temel anlamıyla görüneni gerçek olarak algılamadır.

Aslında, anlam bakımından bizim sosyal ilişkiler ve mesleki ilişkiler bakımından karşılığını çok rahat bulacağımız açıklama var karşımızda.

Özellikle futbol camiasındaki oluşumlar, başkanlar, taktikler, federasyon, teknik direktör, futbolcular, hakemler bir illüzyondan başka bir şey değiller.

Şöyle başlarsak yanılsamalara; 1500’den fazla pro-lisanlı teknik direktörün olduğu bir ülkede, futbolun en alt yaş grubundan en üst yaş grubuna kadar, sanki tüm öğreti ve donanımlar veriliyormuş gibi yetiştirilmesi ama hiçbir şey öğretilmeden yetişmesi ve oynamasıdır.

Sürecin başlangıç noktası burasıdır. Çünkü buradan yukarılara doğru çıktıkça artan bir yanılsama işleyişi devreye girecektir.

Teknik direktör donanımları sürecin başına tekamül ederse; mesleki bakımdan ortaya konan performanslar, taktiksel bütünlük ve rekabet koşulları bize göre en üst seviyede oluyormuşçasına ve tüm dünyada da bunun böyle olduğu varsayılarak algılanır. Aynı zamanda öğretilmiş çaresizliktir.

Buna istinaden verilen payeler ve maddi karşılıklar kendilerini temize çıkarmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Hele hele yaratılan tüm imparatorların aslı astarı olmamasına rağmen, bizim tarihsel süreç içerisindeki kulaktan dolma kahramanlık öyküleri ile ilişkisi olmamasına rağmen bunun bir bütünün parçası sanılarak bu paye onlara verilir.

Bilgi, donanım ve mesleki ahlak öğretilerine sahip olmayan bu imparatorlar hak etmeden kazandıkları paraların kutsanması için futbol maçlarını kendi ayinlerine çevirirler.

Başkan ve yöneticiler... En üst seviyedeki kulüplerin yönetilme şeklinin idari ve finans yüklenmesi ancak borçlanma ile mümkün olacağı sanılarak futbolda olması gereken olarak algılanır ve buna destek verilir ki kulüp taraftarlığını başkan taraftarlığına tercih eden sosyal medyadaki asalak zihniyetler bunun en iyi tetikçileridir. Arenalaştırılan statlar bu anlamda bir saha değil birer mabettir. Başkanlar için de buralarda ayinler düzenlenir. Bu arenalar birer hipnoz merkezlerinden başka bir şey değildir.

Başkan menajer ilişkisindeki yönetim anlayışının zararları ve ahlaki zafiyeti birer mesleki zorunluluk ve işbirliği olarak algılanır. Ne hikmetse; futbolda pazarlanan en iyi ilişki budur.

Kulüpleri borca sokup yetki sahibi olan başkan ve yöneticilerin sorumluluk sahibi olmamaları gerçek anlamda bir yönetim kurgusu zannedilerek ses çıkartılmaz. Bu para manipülasyonları çok net olmasına rağmen (!) bir oyuncunun hareketi ile bir maçtaki galibiyete, yerel şampiyonluk bütün camia için yeterli referans olarak kabul edilir ve her türlü manipülasyona onay verilir.

Ve haliyle, başarısızlığı kabul etmeyecek olan başkanların ceplerinde suçlayacak o kadar çok isimler var ki kendilerine bir türlü sıra gelmez.

Futbolcuların futbolu algılama şekli ve mesleki unsurların sahip olduğu kolektif kurgunun önemi ile rekabet koşullarının sadece üç büyüklere kadar olduğu sanılıp, mesleki öğretiyi bu açıdan algılamaları onların sahip olduğu değer olarak görülür. Aslında bu onlar için ciddi zafiyettir.

Profesyonelliği para kazanmanın pazarlık koşullarına indirecek kadar değersizleştirilmesi, mesleki içeriğin kaybedilmesinin ana unsurunu ortaya koyar. Futbolcuların mesleki kurgusunu bunun üzerine oturtmaları kendilerini sadece birer ‘meta’ haline getirir.

İnsan özelliklerindeki düşünsel farklar, mesleği ve ona ait tüm kavramların felsefi dayanağının oluşturduğu entelektüel ihtiyacı ortaya çıkartır. ‘Meta’ haline gelen futbolcuların bu düşünsel farklılıkları kaybetmesi hem dünyayı algılamada hem de küresel anlamda mesleki temel unsurları algılamada yetersiz kalmalarına neden olur. Ki kalıyorlar... Ama sahalardaki yetersiz varlıkları at gözlüğü (!) içerisinde kabul görmektedir.

Medya, tüm illüzyonun en baş failidir. Tetikçidir...

Başkanlar, yöneticiler, teknik direktörler, futbolcularla girdikleri sözde haber üzerinden çıkar ilişkileri ile, bir kazan kazan pazarlığı üzerine haber yaparlar. İstediklerini aldıkları sürece bir sorun olmaz. Ama almadıkları zaman da her türlü kirli bilgiler ile saldırıdan geri kalmazlar. Ve siyasi ilişkiler üzerinden mesleklerini yürütürler.

Ve hepsi futbolu bildiklerini zannedip bunu pazarlarlar.

Hakemler ise maçları yönetmek yerine, tüm manipülasyonları yönetme gibi bir zorunluluk içerisindedirler. VAR sisteminde bile bunu gördük. Dünya Kupası’ndaki kısa sürede istenilen seviyeye gelen sistem burada bir türlü oluşturulamıyor (!).

Federasyon zaten bir siyasi kurgunun tercihidir. Bu açıklama özerk bir federasyon için yeterince açık ve nettir.

Futbol bizde bir rant kurgusudur.

Arenalar bu kurgunun her türlü pazarlarıdır.

Buna hizmet eden her şey de bir illüzyondan ibarettir.