Bu türden iddianamelerde genellikle gazeteler belli başlı noktaları çok büyütür...

Bu türden iddianamelerde genellikle gazeteler belli başlı noktaları çok büyütür, birkaç gün bu büyüttükleri noktalar üzerinden ilerler, sonra da sanki iddianame hiç yokmuş gibi davranırlar. Ben öyle yapmak istemedim. İddianameyi okurken, büyük hikayelerden çok daha kıyıda köşede kalan ama bence Türk futboluyla ilgili çerçeveyi çizmeye daha çok hizmet eden bölümleri not aldım. Bu notların sizin de dikkatinizi çekeceğini düşünüyorum.

Malum, iddianame uzun. Şimdilik sadece ilk bölümü yani Olgun Peker’le ilgili kısmı bitirebildim. İkinci kısmı bitirince onu da yazarım. Nasıl olsa, bizim dikkatimizi çekenler birkaçı dışında ana medyada öyle geniş geniş yer bulamaycaktır. İşte ilk 150 sayfadan gözüme takılanlar...
 
Sf 50: Olgun Peker’in ortağı olan menajer Özcan Üstüntaş (ki iddianamedeki konuşmalarda bir ortaktan çok Peker’in çalışanı gibi davranıyor), Şekip Mosturoğlu’nu arayıp Peker’in ofisine yapılan polis baskınını haber veriyor. Mosturoğlu da ¨Bundan bana ne arkadaşım¨ diyeceğine, ¨Bunu bir yüz yüze değerlendirelim Özcan¨ cevabını veriyor. Muhtemelen dinlemeye takılmaktan korkuyor.

Sf 54: Mahmut Özgener, makamından Olgun Peker’i arıyor. Yanında Apo (artık kimse), Ahmet Çelebi ve Sinan Engin var. Bir Futbol Federasyonu başkanının, Sedat Peker’in manevi oğlu olduğunu söyleyen Olgun Peker’le aşağıdaki gibi bir muhabbete girdiğine inanabiliyor musunuz?

Özgener: ¨Olgunum, oğlum şimdi solumda Apo, sağ koltukta Ahmet Çelebi, benim başkan koltuğumda Sinan Engin.¨

Peker: ¨Sinan Engin değil, bak şimdi sana bir şey diyeyim Sinan Özgener.¨

Bu diyaloğun ardından Özgener, Peker’in kendisini ziyarete gelip gelmeyeceğini soruyor ve ardından ¨Abi 10’da gel¨ diyor.

Sf 75-84: Giresunspor artık nasıl bir kulüpse, herkesin gözü bu kulübün üzerinde. İddianamenin 75 ile 84’üncü sayfaları arasında Sedat Peker grubuyla Kürşat Yılmaz grubunun arasının nasıl açıldığını görüyoruz. Konuşmalardan anlaşılıyor ki kulübün o dönemki başkanı Ömer Ülkü’nün Olgun Peker’in adamı olmasına kızan Alparslan Yılmaz (kendisi Kürşat Yılmaz’ın oğluymuş) başkanı dövdürüyor. Buna bozulan Olgun Peker önce Yılmaz’a mektup yazarak sonrasında araya aracılar koyarak bir anlaşma zemini bulmaya çalışıyor. Fakat bir türlü istediği zemin sağlanamıyor. Sonunda Alparslan Yılmaz’la yüz yüze gelip konuşuyorlar.

Bu konuşmadan sonra Olgun Peker’in moralinin çok bozulduğuna dair birkaç görüşme var. Fakat daha da önemlisi Alparslan Yılmaz telefonda konuştuğu kişilere Olgun Peker’i tokatladığını söylüyor. Yani iki grup Giresunspor üzerinden birbirlerine savaş ilan etme noktasına geliyorlar. Hapisteki Kürşat Yılmaz devreye girmek zorunda kalıyor. Mesele nasıl halloluyor ve halloluyor mu, o kısmı net değil. Belki de o gerginlik hala devam ediyor.

Düşünsenize, nihayetinde söz konusu bir Süper Lig takımı değil, Giresunspor. Bu adamların hayatlarını ortaya koyacak kadar büyük riskleri Giresunspor aşkı için almadıkları da malum. Demek ki ortada acayip bir rant var. Peki Giresunspor için böyle bir ranttan söz ediyorsak iş Beşiktaş’a, Fenerbahçe’ye, Galatasaray’a gelince nasıl paraların söz konusu olduğunu bir hayal etsenize...

Sf 85-88: Bu arada işlerin nasıl yürüdüğüne güzel bir örnek: Giresunspor’un başındaki Bahri Kaya’yı Peker grubu istemiyor, Levent Eriş’i getirmek istiyorlar (bu kayıtlardan sonra Eriş bir daha asla teknik direktörlük yapmayı düşünmüyordur umarım) ama Bahri Kaya istifa etmeye yanaşmıyor, alacaklarını istiyor. Peker’in bu yönde bir konuşması yok ama ona yakın olan adamların bulduğu çözüm Bahri hocayı dövdürmek.

Sf 106-111: Olgun Peker’in menajerlik yetkisi olmamasına karşın menajerlik yaptığı bir sır değil. Hatta futbola en uzak insanın bile gayet farkında olduğu bir gerçek. Devletin, yargının yıllardır bunların hepsine göz yumduğunu da gayet iyi biliyoruz. Fakat iddianamede asıl Fatih Tekke’nin transferiyle ilgili bölümde Ziya Doğan’ın tavrı ilgimi çekiyor. Olgun Peker’e ¨Başkanım¨ diye hitap ediyor Doğan. Peker, Fatih’i kendi takımına versin diye nasıl sempatik, nasıl sevimli anlatamam. Hadi bunları geçtik, normalde Peker’le görüşmesi yasak çünkü karşısında menajerlik yetkisi olmayan birisi oturuyor. Ama Ziya Hocamız görüşmekten hiç rahatsız değil. Hatta bu görüşmeyi hiç yapmamış gibi davranabileceğini açık açık deklare ediyor. Peker’e ¨başkanım¨ diye hitap ediyor.

Ziya Doğan da bu liglerde takım çalıştırmaya devam edecek değil mi? Hay Allah!

Bu arada Fatih Tekke’nin Olgun Peker’e fena halde kızgın olduğunu ve kesinlikle onunla iş yapmak istemediğini, hatta Ziya Doğan’la kendisi için Peker’in görüştüğünü duyunca çılgına döndüğünü de ekleyeyim.

Sf 113: Bu kısımda detay gibi görünen ama ilgimi çeken bir konuşma daha var. Adnan Sezgin, Peker’in menajerlik şirketindeki ortağı Özcan Üstüntaş’la konuşuyor, daha doğrusu Üstüntaş’ı haşlıyor. Haşlama nedeni de Galatasaray kulübüne Refleks Menajerlik’ten, yani Peker’in şirketinden fatura kesilmiş olması. Konuşmalardan ve sonrasında Üstüntaş’ın Peker’le yaptığı görüşmeden anlaşıldığı kadarıyla asıl sorun faturanın kesilmiş olması değil, Refleks’ten kesilmiş olması.

Sezgin bu hareketin kendilerini zora sokacağını düşünüyor. Acaba neden? Olgun Peker’le alışveriş  yaptıkları ayyuka çıkacağı için mi? Madem zorlanıyorsun niye o alışverişi yapıyorsun? Madem yapıyorsun niye gizlemeye çalışıyorsun?

Sf 115: Bir kenara not düşelim: Kayıtlara göre Olgun Peker, tıpkı Ziya Doğan gibi Hikmet Karaman’ın da ¨sevgili başkan¨ı.

Sf 114-119: Bu bölümde Olgun Peker’in yetkisiz menajerlik faaliyetlerini gösteren konuşmalar var. Ama asıl trajik olan başka bir şey. Ziya Doğan, Rıza Çalımbay, Hikmet Karaman... Bu Süper Lig hocalarının nasıl futbolcu transfer ettiğine tanık oluyorsunuz bu bölümde. İnanılmaz! Kimdir alacakları futbolcu, nedir, ne iş yapar, ne yer, ne içer belli değil. Belki oyuncunun 3-5 dakikalık bir kaseti ve tabii ki menajerin çook değerli referansı... Hepsi bu.

Mantık şu: ¨Elinde ne var abi?¨  ¨Abi elimde çok güzel stoper var. Bu mevsimde şahane olur. Sarayım mı bir tane?¨ ¨Sar valla...¨

Dalga geçtiğime bakmayın sahiden trajik. Sonra aylar, yıllarca ¨Türk teknik direktörlere yeteri kadar şans verilmiyor¨ diye ağlarlar ama... Bu kafaya şans verende kabahat.

Sf 120-146: Olgun Peker’le ilgili bu son kısımda FIFA Menajerliği yetkisini almak için yapılan sınavın sorularının çalınması meselesi var. Mesele çok uzun, ortada tek gerçek var: Sorular çalınmış. FIFA’ya rezil olunmuş, fakat çalınan soruları parasıyla satın alanlardan sınavı kazanamayanlar olunca iş patlamış. Çünkü diğerleriyle aynı cevabı verdiğini düşünüp kazanamayanların şikayetçi olma ihtimali ortaya çıkınca federasyon harekete geçmek zorunda kalmış.

Harekete geçiren de Şekip Mosturoğlu. Mosturoğlu’yla Mahmut Özgener’in konuşması ilginç. Mosturoğlu soruların federasyondan sızdırıldığını söylüyor. Özgener bu iddiayı reddediyor. Mosturoğlu ısrar ediyor ve parayla soruları alanlar olduğunu söylüyor. İşte tam bu noktada Özgener’in cevabı çok ilginç: ¨Kim var abi Olgun’dan başka?¨

Son olarak bu kısımda ben ilkokul mezunu olan Olgun Peker’in lise mezunu olma şartı aranan sınava Bulgaristan’dan aldığı diplomayla girmesine çok güldüm. Diploma, Bulgaristan Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Tenço Hubenov Mekanik ve Teknik Lisesi Elektrik Bölümü’nce hazırlanmış. Savcılık ifadesinde Peker diplomayı zamanında yardım ettiği Bulgaristan’daki bir Türk okulundan aldığını söylüyor. Yardımda bulunmuş, yardımı talep eden Bulgar kökenli Türk de kendisinden bir fotoğraf istemiş sadece ve sonra hediye olarak diplomayı getirmiş. O da bu diplomayla sınava başvurmuş. Amacı sahtecilik değilmiş. Bunun Bulgaristan’da normal bir işlem olduğunu düşünmüş. Peker’in bu olaydaki tek hatası da buymuş.