Chelsea’nin geçtiğimiz salı akşamı, Paris’te Paris Saint-Germain ile oynadığı maçtan önce, Londralı taraftarların içinde bulunduğu metroya binmek isteyen siyahi bir Fransız genç, ırkçı sloganlar eşliğinde vagona alınmadı. Parc des Princes Stadyumu’na en yakın metro durağı olan Exelmans’a yolculuk eden deplasman taraftarları, Paris’in merkezindeki Richelieu – Drouot metro durağından vagona girmek isteyen Afrika kökenli yolcuyu iterek kapıdan uzaklaştırdıkları gibi o sırada platformda olan siyahi bir kadın yolcunun olaya tepki göstermesi üzerine “Biz ırkçıyız, biz böyleyiz” şeklinde tezahürat yaptılar. Videoya da kaydedilen bu olay sonrası, dünya kamuoyunun tepkisi Chelsea kulübüne ve taraftarlarına yönelirken, kulüp de olayın yaşandığı andan itibaren konuyu sürekli gündemde tutarak sorumluluların cezalandırılması için elinden geleni yapan bir tutum sergiledi. Ayrıca geçtiğimiz cumartesi günü oynanan Burnley maçını, Chelsea’nin ırkçılığa karşı tutumunu net olarak sergileyen eylemlere imza atmak için kullandı.

Video izlendiğinde, aslında olayın, alkolün de etkisiyle ciddiyetini kaybetmiş ve hafif mağrur tavra sahip İngiliz taraftarların alışılagelmiş çıkışları sonucu meydana geldiğini görüyorsunuz. Metroya binmeye çalışan Souleymane Sylla’yı dışarıya iten ve kapının önünde durarak içeri almayan taraftarlar, vagondaki kalabalığın içinde sadece birkaç tane ve yukarıda yazdığım tezahürata eşlik eden insan sayısı da 10’dan fazla değil. Hatta aynı videoda metrodan inen siyahi yolcular olduğunu görüyoruz, yani iş biraz da çıkıntılık yapma hevesinden kaynaklanıyor. İngilizlerle hem kendi ülkelerinde hem de diğer ülkelerde beraber maç izlemiş bir insan olarak, kendilerinin ne gibi sonuçlar yaratacağını hesaplamadan yaptığı hareketlerin nasıl başlarına iş açtığını bizzat görmüş biriyim. Paris’teki olay, 1980’lerdeki casual hareketinden veya “firm” adı verilen, hooligan kültürünün bir parçası olan taraftar gruplarının işlerinden farklı bir durum. Bu sefer kelimenin gerçek anlamıyla “kendini bilmez” bir grubun yaptığı aptalca bir hareket. Hatta, güvenlik kameraları, benzer söylemlerin, İngiliz taraftarların Londra’daki St Pancras istasyonuna vardığında da devam ettiğini saptadı ve bu sebeple olayla bağlantısı olabilecek 3 kişiyi arama çalışmalarını başlattı.

Tabii bunları olayın ciddiyetini azaltmak veya olaya bulaşan taraftarları korumak amacıyla yazmıyorum. Zira yaptıklarının savunulacak bir tarafı yok. Zaten Chelsea kulübü de olaya böyle bakmadı ve kamera görüntülerinde belirlenmiş 5 taraftarı futbol takımının iç saha veya deplasmandaki maçlarına girmekten men etti. Burnley maçı öncesinde “Stamford Bridge’de ırkçılığa hayır” yazılı dövizler dağıtıldı ve “siyah ya da beyaz hepimiz maviyiz” yazılı pankartlar açıldı. Teknik direktör Jose Mourinho olayın utanç verici olduğunu belirtirken takım kaptanı John Terry de maç günü kitapçığındaki açıklamasında olayın kabullenemez olduğunu söyledi (kendisi 2012’de QPR ile oynanan lig maçında Anton Ferdinand’a karşı ırkçı söylemleri sebebiyle 4 maç ve 220 bin paund ceza almıştı). Ayrıca olayın mağduru Sylla, Jose Mourinho’nun da imzası olan bir mektupla Burnley maçına davet edilmişti, ama kendisi “bu aralar stadyumlarda görünmek istemiyorum” diyerek, teklifi nazikçe geri çevirdi.

Olayı tabii ki eleştirirken bir yandan da kulübün ve taraftarların önemli bir kısmının tavrını kutlamak gerekiyor. Türkiye’de bundan önce siyahi futbolculara ırkçısöylemlerde bulunan kulüp başkanları, taraftarlar, futbolcular hiçbir zaman gerekli şekilde cezalandırılmadılar. Taraftarlar tribüne gelmeye, futbolcusu ulusal takım kaptanlığı yapmaya, başkanı görevine devam etti hatta kimi zaman ülkede bakanlık koltuğunu işgal etti.  Elbette insanoğlunun kendini en fazla alçalttığı bu iğrenç tavırlara tepki koyacağız, ama bizim de kendi kapımızın önünü temizlemeye başlamamızda fayda var.