Görkemli bir G20 toplantısı izledik. Heyetler, oteller, buluşmalar derken, elde kalan nedir derseniz, “iyi dilek mektubunu” andıran bildirgeden ötesini söylemek zor. Tabii ikili görüşmelerde her lider ve ülke için önemli bazı kararlar alınmış, bazı adımlar atılmış olabilir. Ancak nerede yapılırsa yapılsın büyük patırtı koparan bu toplantılardan sonra yayınlanan bildirgelere, dünya ve insanlık adına, sade vatandaşın dileği için dua etmesi ya da dilek ağacına çaput bağlaması gibi bir anlam versek abartı olmaz.
Kimileri “dağ fare doğurdu” diyor ya, kanımca bu dağın bir fare doğuracağını düşünmek bile zor! Evet, dünya ekonomisinin yüzde 85’ini, dünya ticaretinin yüzde 80’ini oluşturan 20 ülke ile Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, OECD ve ILO gibi başat uluslararası kuruluşların bir araya gelmesinden yola çıkarsak, bir dağın varlığı kuşkusuz; ancak dağın niyeti başka! Bir kere, bu zirvenin asıl amacı ekonomik büyümeyi ve ticaret artışlarını güvenceye almak; 2008 yılından buyana devam eden zirvelerden de dünyayı ve insanlığı ilgilendiren sorunlarla ilgili bir farecik doğmuş değil! Böyle bir niyetleri de yok!
Antalya Zirvesi, Suriye ve mülteci konusunun gündeme girmesiyle biraz farklılaşmış olsa da, sonuç açısından farklı değil. Büyüme, küresel ticaret, finansal sitem, vergi sistemleri, sürdürülebilirlik gibi bildirgenin omurgasını oluşturan konularda temel hedef, bu emme-basma tulumbasının sürdürülmesini sağlamak!

İşsizlikten kıvranan bu dünyada istihdamla ilgili cümleler de var kuşkusuz. Örneğin 1. maddede, “Büyümenin güçlü ve kapsayıcı olması konusunda son derece kararlıyız ve daha fazla ve daha kaliteli istihdam oluşturacağız...” cümlesi var. Bu ifade birkaç yerde tekrarlandıktan sonra, 7. maddede şöyle denmekte: “İşsizlik, eksik istihdam ve kayıt dışı işler birçok ülkede eşitsizliklerin kaynağını teşkil etmekte ve ekonomilerimizin gelecek dönemde büyüme beklentilerini zayıflatabilmektedir.” Peki ne yapacaklar? Özetle söyleyeyim: Beceri geliştirmeye yatırım, girişimciliği teşvik, gençlerin ve kadınların işgücü piyasasına entegre edilmesi, vb. gibi... Peki bu önlemler zaten yıllardır gündemde değil mi ve ne kadar istihdam artışı getirmişler? ABD, Avrupa gibi gelişmiş ekonomilerde bile işsizliğin daha da artması, ancak geçici, yarı zamanlı işlerin artışı ile önlenmiyor mu? Beceri geliştirme derken, doğru dürüst bir şey öğrenemeden mezun olan üniversite gençliğinden öte bir şey yaptıkları var mı?

Bir başka önemli sorun, iklim değişikliği konusu da Bildirgeye girmiş durumda ama bu konuda da “hassasiyetin” bildirilmesinde öte bir şey yok! Örneğin, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin bağlayıcı bir hukuki protokole bağlanması ile Paris 21. Taraflar Konferansı’ndan başarılı bir sonuç çıkması konusunda çalışma kararlılığını ifade ediyorlar! Ne iyi değil mi? İklim değişikliğinin yol açtığı felaketler yaşanıyor; onlar bu konuda çalışma kararlılığından öteye gidemiyorlar!
Kısacası bir zirve var ama doğuracağı bir fare olmadığından, elimize oynayıp oyalanacağımız sürüyle konu verip gidiyorlar.
Buna karşın Zirve’de ilginç sözler de edildi ki, konuşmak gerek. Örneğin Ali Koç’un B20’de dile getirdiği sözler, uzun süre unutulacak gibi değil. Koç, “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir” deyip, 2. Dünya Savaşı’ndan buyana gelirin 50 kat artmasına karşın gelir dağılımındaki adaletsizliğin sürmesiyle, Kuzey-Güney uçurumundan da söz etme gereği duymuş. Kapitalizmin adının bile ağza alınmaktan vazgeçildiği bir dünyada, ülkenin en zengin insanlarından birinin bu sözleri etmesinin altında hangi hikmeti arayalım? Büyümenin sınırlarını mı gördü; küresel-toplumsal felaketlerden mi etkilendi; insani bir kaygıya mı kapıldı; Bill Gates gibi parasının bir kısmını insani amaçlara ayırmaya mı karar verdi; bilemiyorum! Ancak bu sözleri eden bir iş adamının, en azından, 1300 TL’lik asgari ücret uygulamasını devlete yüklemeden iş dünyasının üstlenmesi konusunda öncülük etmesi beklenir ki, göreceğiz.

Cumhurbaşkanı’nın da sözleri ilginç! Yaptığı konuşmada, işverenlere, “Biraz daha az kazanın, kazandıklarınızı dar gelirlilerle paylaşın” demekte ve nedenini de “Fakirleri tahrik etmeyelim” diye açıklamakta. Ne güzel!
Demektir ki, G20 toplantısının değil ama en azından bu beyanlardan sonra “daha adil paylaşma, daha eşitlikçi toplum” gibi – fare değil, “nur gibi”- hedefler doğmasını bekleyebiliriz! Örneğin işverene daha az kazanma tavsiye edildiğine göre, Hükümetin en azından vergi adaletini gündeme getirmesini... Kapitalizm ve eşitsizlikten söz edildiği ve eşitsizliğin minimum koşullara getirilmesi istendiğine göre, işsizlikle mücadelede –ki, yoksulluğun ve adaletsizliğin en önemli kaynağı- gerçekçi bir önlem olarak çalışma saatlerinin azaltılmasını... Tüm işyerleri için toplu pazarlık temelli ücret belirlemesini... Bekleyebiliriz!
Bekleyebiliriz de, boşuna olacağını da biliriz!