ABD’nin dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olmasına rağmen düşük petrol fiyatı istemesinin iki nedeni var. İlki, düşük petrol fiyatının ABD’li tüketici ve şirketleri için doğrudan bir sübvansiyon oluşu. İkincisi, düşük petrol fiyatları ABD’nin yönettiği dünya düzeninin düşmanlarını vuruyor, çünkü bunlar büyük petrol üreticileri

G20 ve OPEC toplantıları  ne ifade ediyor?

Vijay Prashad

Geçen hafta iki önemli toplantı yapıldı. Biri Arjantin’in başkenti Buenos Aires’teki G20, diğeri Avusturya’nın başkenti Viyana’daki Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ve diğer petrol üreticilerinin toplantısı. İki toplantıda da dünyadaki büyük ekonomik sorunlara çözüm üretilmedi. Fakat finansal pazarların gerginliği yatıştırıldı. ABD ve Çin, G20 sırasında, aralarındaki ticari gerilimi azalttı; ancak bu iki ülke birbirlerine karşı uzun süreli düşmanlıklarını yatıştırmadı. OPEC+ toplantısında Rusya ve Suudi Arabistan, ABD’den ve diğerlerinden gelen petrol fiyatlarını düşük tutma baskısına rağmen, üretimi kısma ve fiyatları artırma konusunda anlaştı. Her iki toplantıda da büyük güçler sorunlarına çözüm bulamadılar. Fakat finans dünyasını sakinleştiren, bu güçler arasındaki jeopolitik gerilimin azalmış görünmesiydi. Bu düşmüş gerilimin dünya halkları üzerinde nasıl bir etkisi olduğu ise net değil.

Ticaret
ABD Başkanı Donald Trump’ın mühendisliğini yaptığı, Çin’e karşı “ticaret savaşı”, gümrük vergileriyle başladı fiyaskoyla bitti. G20’de Trump, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’e 200 milyar dolar değerindeki Çin ithalatı üzerinde yüzde 25’e kadar çıkan gümrük vergilerinin bundan böyle uygulanmayacağını açıkladı. Çin, kendi hesabına, ABD’den yaptığı ithalatı artıracağını söyledi. Detaylar açıklanmadı, bu nedenle bu anlaşmaya dair gerginlik (Trump’ın mübalağası sayesinde) Twitter’a saçıldı. Çin hükümetinden daha oturaklı açıklamalar geldi.

Fikri mülkiyet ve kur değerlemesine dair temel sorunlar çözülmüş değil. ABD, Çin’i Amerikan firmalarının fikri mülkiyetini çalmakla suçluyor. Çin buna, sadece Çin iş gücünü kullanmak isteyen firmaların özgür iradesiyle imzalanmış ticari anlaşmalar sonucunda teknoloji transfer ettiğini söyleyerek karşılık veriyor. Bu iki sorunu çözmek imkânsız çünkü iki ülkenin fikri mülkiyet ve kur değerlemesine dair dünya görüşü birbirinden çok farklı.

Petrol
Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman (MBS), G20’de dostça tokalaştı. Cemal Kaşıkçı cinayetindeki rolüne dair açık kanıta rağmen herkes MBS’yi gördüğüne mutlu olmuş görünüyordu. Fakat Rusya ve Suudiler arasındaki anlaşma aslında doğrudan Buenos Aires’te değil; daha sessiz şekilde, Viena’daki OPEC+ toplantısında yapıldı. Putin Buenos Aires’te “Evet anlaşmalarımızı sürdürme konusunda anlaştık” dedi.

Putin, iki ülke arasındaki 2016’dan beri süregiden ve ortak çıkar doğrultusunda petrol fiyatlarını yönetmeye dair anlaşmadan bahsediyordu. Fakat bu anlaşmaya rağmen Suudi Arabistan pazarı petrolle sulamaya, fiyatları aşağı çekmeye, sonuç olarak kendi hazinesini tüketmeye devam etti. Şimdi Rusya, petrol üretiminde kesinti ve petrol fiyatlarında yükseliş görmek istiyor.

Yaptırımlar ve petrol fiyatlarıyla köşeye sıkıştırılan Rusya, ülke içinde ekonomik zorluklara saplandı. Asıl mesele OPEC dahilindeki ve haricindeki her bir ülkenin ne kadar petrol üretmesi gerektiğiydi. Putin bu yüzden “hacim konusunda son anlaşmaya varılmadı” dedi. Aslında, anlaşmanın ortaya çıkmaya başlamasından sonra bile, bununla ilgili kesin karar verilmemişti. Suudi Arabistan burada iyi bir partner olamadı. Geçen son birkaç yılda, büyük ölçüde ABD baskısı altında, üzerinde anlaşılan rakamın dışında petrol üretmişti.

ABD’nin dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olmasına rağmen düşük petrol fiyatı istemesinin iki nedeni var. İlki, düşük petrol fiyatının ABD’li tüketici ve şirketleri için doğrudan bir sübvansiyon oluşu. İkincisi, düşük petrol fiyatları ABD’nin yönettiği dünya düzeninin düşmanlarını vuruyor, çünkü bunlar büyük petrol üreticileri. Listede İran ve Venezuela da var.

Suudi Arabistan, petrol gelirine bağımlı iki Afrika ülkesi olan Libya ve Nijerya’ya petrol ihracatını düşürmeleri için baskıya başladı. Suudiler Katar’ı OPEC dışına atmayı başardı. Ama Katar’ın petrol üretimi OPEC’in yüzde 2’sini oluşturduğundan ayrılışı anlamlı değil. Petrol dünyası içinde diğerleri kâr edebilsin diye her zaman kenara itilenler vardır.

Petrol alıcıları kulübü
2005’te, Hindistan Petrol Bakanı Mani Shankar Aiyar, bir ‘Alıcılar klübü’ oluşturmaya dair tartışma başlatmak için Asya’nın dört bir yanındaki mevkidaşlarını bir araya getirdi. Fakat bir anlaşmaya varamadılar. Asya, dünyadaki en büyük petrol ithalatçısı. Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore, dünyanın petrol ithalatının üçte birini oluşturuyor. Bu ülkelerin hepsi petrol ihracatçılarına bağımlı olsalar da aynı zamanda tüketici bloğu olarak da bir güç teşkil ediyorlar. 2012’de, Çin’in Başbakanı Wen Jiabao, OPEC’e karşı Avrupa ve ABD’yi de içine alan bir karşı birlik olmalı dedi. Önerisine ilgi çok azdı. Petrolün varili 100 dolara ulaştı. Ekonomik büyümeyi bastırdı ve endüstriyel devlerden hiçbirini yenilenebilir enerjiye doğru itmedi.

Alıcılar birliği nisan ayında Uluslararası Enerji Forumu’nda yeniden gündeme geldi. Haziran’da, dünya petrolünün yüzde 17’sini ithal eden Çin ve Hindistan, “istikrarlı ve ılımlı” petrol fiyatları yaratmaya yarayacak bir alıcılar birliği üzerine açık şekilde konuşmaya başladı. Çin ve Hindistan, ABD’nin İran yaptırımlarından memnun değil. Bu yaptırımların Asya ekonomileri üzerinde olumsuz etkisi olacağını düşünüyorlar. Onlara Japonya ve Avrupa Birliği de katılıyor. Deniyor ki eğer Çin ve Hindistan bir alıcılar klübü kurarlarsa Japonya ve Avrupa da buna katılacak.

Biber gazının kokusu
Oligarşinin klimalı salonlarından, sokaklardaki biber gazına geçelim. Paris’teki protestolar, onyıllardır yapılan protestolar arasındaki en güçlüsü. Sarı yelekliler (gilets jaunes), birden bire ortaya çıkıp Fransız hükümetinin yakıt fiyatlarını artırmasını protesto etmeye başladılar. Ekonomik şiddetin iş görme kabiliyetlerini ortadan kaldırdığını ifade ettiler. Sokaklarda görülebilecek herhangi bir şiddet, hayatlarını şekillendiren şiddetin yansımasıydı. Paris sokakları biber gazı koktu.

Buenos Aires’te, işçi sendikaları ve siyasi gruplar G20’ye karşı kitlesel protestolar planladı. Taleplerine kulak tıkayan liderler karşısında çığlık atmak istediler. Fakat Arjantin hükümeti G20 toplantısını görkemli Rio de La Plata (Gümüş nehri) üzerindeki Costa Salguero kongre merkezinde yaptı. Polis alanı çevirdi. Sahil güvenlik tekneleri nehir üzerinde devriye gezdi. Hiçkimse alana yaklaşamadı. Hiçbir liderin sözü sloganlarla kesilmedi. Viyana’da ise protesto yoktu. Yine de OPEC binası elit WEGA birlikleriyle sarılmıştı. Hiçkimse toplantının yapıldığını bilmiyordu. Hayatlarımızı şekillendiren kurumlarda demokrasi yok.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif