O eski bayram, aralık ayının sonunda dağ-taş, deredeki, şelaledeki, ağaç yaprağındaki su buza kestiğinde, mağaradakinden yeraltındakine tüm canlılar sus-pus olduğunda, pukeleka esip her şeyi teslim aldığında, o zemheri ortasında değil komun komu, gözün gözü görmediği günlerde başlardı. Genelde bir ayı bulan merasimler bazı yerlerde marta kadar sürerdi. Bu insanoğlunun kış festivalidir; insan çünkü; eğlenmek için yazı bekleyemez.

İran’dan Irak’a, Horasan’dan Doğu Avrupa’ya bir gelenek sürmektedir. Sasaniler devrinde, adına Kusa denen az sakallı ya da hiç sakalı olmayan bir adam, eski çaputlar giyerek, elinde yelpazesiyle, yüzünde karalar, bir katırın üstünde ev ev dolaşır, insanları eve hapseden kışa gitme çağrısı yapar, baharın geleceğini müjdelerdi. Ondan hiç kimse korkmaz; çocuklar bile. Bir yandan da elindeki yelpazeyi yüzüne sallayıp, “qarme, qarme!” diyerek bağırırdı. Kusa her ne kadar “sıcak, sıcak!” diye çığırsa da, katırın üstüne çıkmadan evvel şarap içtiği, sarımsak, ceviz ve soğuktan koruyan başka şeyler yediği-içtiği bilinirdi.

Halk, hele çocuklar, her yıl kışın gelmesini, kusanın kapılarını çalmasını dört gözle beklerdi. Batı’daki çocukların rüyalarına giren Noel Baba misali, mitolojik bir kahraman halini aldılar. Kusalık, sonraları babadan oğula geçti ve bir tiyatro kahramanına da dönüşmekte gecikmedi. Kış festivali, zamanla bir sanat halini aldı. Kusalar yerelde saygı duyulan, özenilen tiplere dönüştüler.

Bu bayram adını, başladığı aydan, Aralık’tan almaktadır: Gağan. Bu ayın ikinci haftası eski yılın bitişi, yeni yılın ise gelişi anlamına gelir. İnsan, yeni olana her zaman temizlik, iyi dilekler, kardeşlik, barış, adak, kurban ve esenlikle girer. İnançlı ise oruç tutar, bir kaç elma, fırına attığı tereyağından ibaret bir tepsi niyaz, ya da bir nazlı keçi ile kutsal bir dağ başına ya da su kıyısına gider; yeni yıldan iyilik ister.

Gağan bu yıl, Türkiye’de Varto’dan Karadeniz’e, Dersim’den Gazi Mahallesi’ne kadar kutlandı. Bu sonuncular şanssızdılar; bayram kutlarken, eğlenmek isterken dövüldüler, polis havaya ateş bile açtı, muhtemelen ne Kusa’yı, ne de onun günümüzdeki versiyonu olan Khalo Gağan’ı hayatında duymamışlardı bile; birden İstanbul’un ortasında yaşlı adamı karşılarında görünce, kan yürüdü yüzlerine, ondan fena korktular, muhtemeldir ki onu bir teröriste benzettiler. Yoksa bir masal kahramanını gözaltına almak, insanı güldüren bir yaşlıya silah doğrultmak, darp etmek, hem de bin yıl sonra, yirmi birinci yüzyılda mümkün müdür? Evet, mümkünmüş.

Kusalar’ın ve şenliklerinin tutucu dönemlerde, Müslümanlık henüz yeni hâkimken, “seküler ve dünyevi bir eğlence” olduğunu söyleyenler olmuştur. Nasıl ki tarımda “yaz mahsulü” için dünyada pek çok yerde eğlenceler tertipleniyorsa, kusalar ve onların oynadığı günümüz “Gağan”ı da, pastoral bir eğlencedir.

Ama bu ritüele, geleneğe, töreye, çocukları güldüren, umutları tazeleyen bu kış festivaline AKP devrinde, 2019 yılının son günlerinde şiddetle karşılık verildi. “Dünyevi” ve “seküler” olana düşman İslamcı zihniyet, bizim yaşlı Gağan’a tahammül edemezdi, etmedi. Onu tartaklayıp, eski püskü elbiselerinden çekiştirerek, götürüp bir gece nezarete bile attılar. Oysa, bin yıl evvel bile hiç kimse Kusa’ya dokunmamış, onu yasaklamayı düşünmemişti.