“Fizik sorularının tartışmalarında kutsal kitapların otoritesinden değil, duyusal deneyimlerden ve gerekli gözlemlerden başlamamız gerektiğini düşünüyorum.”

Galileo’nun mektubu

DERYA GÜRSES TARBUCK

Galileo, 1615 yılında, patronu Cosimo de Medici’nin annesi Büyük Düşes Christina'ya yaptığı çalışmalar ve Kopernik Sistemi savunusu içeren bir mektup yazar ve mektup 1636’da yayımlanır. Ancak bu tarihten daha önce entelektüel çevrelerde yaygın bir şekilde okunup paylaşılmıştır.

Peki, neden böyle bir mektup yazmaya gerek duymuştur Galileo?

Bu mektup Kopernik teorisinin bir savunusu olarak değerlendirilebilir. Düşes Christina’nın bir kaygısından yola çıkar Galileo. Bu da nasıl olur da kilise fikirleri ile çelişen Kopernik teorisi kabul edilebilir kaygısıdır. Galileo mektubunda bakın buna dair neler yazıyor:

“Fizik sorularının tartışmalarında kutsal kitapların otoritesinden değil, duyusal deneyimlerden ve gerekli gözlemlerden başlamamız gerektiğini düşünüyorum.”

Galileo, doğa bilgisi ile kutsal kitapların bilgisinin çelişmediğini düşünüyordu ve bunu mektubunda da ifade etmiştir. Fakat bu nasıl bir çelişmezliktir? Bunlar kıyaslanamaz oldukları için mi çelişmezler yoksa zaten ikisi arasında bir otorite sağlama sorunu mu yoktur? Yoksa bunlar, birbirlerini tamamlayan bilme şekilleri midirler? Bakın bu konuda Galileo ne diyor:

“Tanrı’nın önce doğa aracılığı ile bilindiği sonucuna varıyoruz, sonra da daha özel olarak doktrin ile…”

Galileo’yu bu türden argümanlar üretmeye iten motivasyon, Kopernik’in matematiksel olarak öne sürdüğü Güneş Merkezli Evren Teorisi’nin kilise doktrinine aykırı olacağı tartışmalarına son vermekti ve kendi gözlemlerinin de bu teorinin sağlamasını yaptığı fikrini savunmaktı. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey; Galileo yazdığı bu mektupta sadece bunu yapmakla yetinmemiş, aynı zamanda kendi çalışmalarının ve Kopernik’in teorisinin Kutsal Kitap ile çelişmediği argümanını da savunmuştur. Bunu yaparak bir bakıma İncil’i değil ama onu yorumlayan Kilise’yi hedef aldığını ve bu şekilde bir teolojik argüman üretmek istediğini söylemek mümkündür ki bu tavrı en az Kopernik teorisi savunusu kadar tepki çekecektir.

Galileo mektubunda entelektüel çevrelerin tepkisini çektiğinin farkında olduğunu ifade ederek yaptığı gözlemlerin ve vardığı bulguların pek çok açıdan yenilikçi olduğunu ifade eder:

“Birkaç yıl önce, Majestelerinin çok iyi bildiği gibi, göklerde çağımızdan önce görülmemiş pek çok şey keşfettim. Bu şeylerin yeniliği ve akademik filozoflar arasında yaygın olarak kabul edilen fiziksel nosyonlara aykırı olarak onlardan çıkan bazı sonuçlar, -sanki bunları kendi ellerimle gökyüzüne koymuşum gibi- az sayıda profesörü bana karşı kışkırttı.”

Ancak burada belirtilmesi gereken unsur yaptığı gözlemlerin Kopernik’in teorisini teyit ettiği bilgisi ve savunusunun yanında Galileo, şöyle bir argüman da ortaya atar:

“Kopernik asla din veya inanç konularını tartışmamıştır… her zaman göksel hareketlerle ilgili fiziksel sonuçlara dayanır ve… astronomik ve geometrik gözlemlerle ele alır… Çok iyi biliyordu ki eğer doktrini kanıtlanırsa, doğru anlaşıldığında, Kutsal Kitaplarla çelişmezdi.”

Dolayısıyla Galileo burada en az iki adım atıyor: Hem Kutsal Kitap’ın bilimsel bulgular söz konusu olduğunda nasıl yorumlanması gerektiğine yönelik bir tavsiyede bulunuyor hem de doğru türden bir yorumlamada bir çelişki ya da çatışma olmayacağı fikrini ortaya atıyor.

Galileo’nun bu yaklaşımı hakkında bilim ve din tarihçileri tartışmaktadırlar ama burada ihtimallerden sadece bir tanesini dile getireceğim: Galileo böyle yaparak yani doğayı inceleyerek ve İncil'i okuyarak gerçeği bilmenin iki farklı yolu olasılığını öne sürdü, benzeri sorular, iki farklı yol. Bu da bilim ile din arasında güvenli bir mesafe sağlamayı vaat eden bir şeye işaret ediyor olabilir: Sekülerleşme.


Kaynak: https://web.stanford.edu/~jsabol/certainty/readings/Galileo-LetterDuchessChristina.pdf