Garip zamanlarda yaşıyoruz ve bu garip zamanlarda yüzümüzü bilime çevirme ihtiyacı hissediyoruz. Çevirdiğimizde de işler daha kolaylaşmıyor

Garip zamanlar

İLKER KÜÇÜKPARLAK
Psikiyatrist

Garip zamanlarda yaşıyoruz. Ücretli bir televizyon platformu “Kapitalizmi Kurtarmak” adında kendi özel kapitalizm karşıtı filmini çekebiliyor mesela. Aşı karşıtlığı da antikapitalist söylem üzerinden kendi pazarını yaratmış durumda. Bir grup insan Mars’a yerleşmenin olanaklılığını araştırırken dünyanın düz olduğuna inanan başka bir grup insan da “küresel” ölçekte örgütlenebiliyor. Bilim insanları küresel ısınmanın ekolojik felaketlerine dair insanlığı uyarırken ABD başkanı “Hava buz gibi. Hani, nerede bu küresel ısınma?” minvalinde tweetler atabiliyor.

Garip zamanlarda yaşıyoruz ve bu garip zamanlarda yüzümüzü bilime çevirme ihtiyacı hissediyoruz. Çevirdiğimizde de işler daha kolaylaşmıyor. Aşı karşıtlığının bayraktarlığını yapanlar arasında bazı bilim insanları var, kendi meslek örgütleri bu insanları uyaran ve kınayan bildiriler yayınlıyor. Nuh Peygamber’in cep telefonu sahibi olduğunu öne süren de bir bilim insanı. Kaldı ki o bilim insanlarının nasıl yetiştiklerini Erzurum Atatürk Üniversitesi’ndeki fihristten ibaret skandal tezde de gördük.
Mesele bilim insanlarımızın yetersizliği değil aslında. O da mesele de şimdiki konu itibariyle teknik-kuramsal yeterlilikleri daha ciddi bir sorun bile olabilir. Şimdiki konu, bazı bilim insanlarımızın alanının ürettiği bilgiyi bütünlüklü bir epistomolojik perspektiften okuyamamaları. Okuyamadıkları gibi bu bilgiyi kendi ideolojik konumlarını destekleyecek biçimde pragmatize etmeleri.

Örneğin bilim insanları bile kadına yönelik cinsel saldırıları erkeğin doğası gibi evrimsel bir kökene atfedebiliyor. Bu atıf da cinsel saldırıyı kadının tahrik ediciliği ya da tedbirsizliği ile açıklamakla sonuçlanıyor doğal olarak. Cinsel saldırıya ilişkin kurbanı suçlayan sıradan insandan çıkıp, alengirli bazı laflar ederek cinsel saldırıya ilişkin yine kurbanı suçlayan bilim insanına geldik yani. Öncelikle teknik olarak erkeğin ve kadının doğası kültürel atıflardaki kadar farklı değil ama bu başka bir yazının konusu olsun, “velev ki öyle” diyerek devam edelim. Evrimsel psikolojiye ilişkin epistemolojik perspektif, evrimin daha iyiye doğru ilerleyen bir süreç olmadığı bilgisini de barındırır. “Doğallık Safsatası” doğada olanın iyi ya da doğru olmak zorunda olmadığını söyler. Diğer bir konu da genetik belirlenimcilik tuzağıdır. Genetik ya da türe özgü doğamız bize bazı eğilimler biçiminde etki eder. Fakat zurnanın zırt dediği yer şurası ki, insanı bir tür olarak özel kılan en önemli unsurlardan biri, kendi evrimsel doğasına karşı koyabilmesidir. Evet, cinsellik kuvvetli bir dürtüdür ama insanı insanlaştıran ensest tabusu tam da bu dürtüye karşı çalışan kurucu bir yasadır. İnsan apartmanlarda yaşayarak, mesai yaparak, uçağa binerek, oruç tutarak ve uyumayarak insanlaşana kadarki evrimsel doğasına aykırı davranmaktadır ve böyle insanlaşabilmiştir. Özetle insanın doğası bir anlamda kendi doğasına kafa tutabilmektir de diyebiliriz.

Garip zamanlarda yaşıyoruz vesselam. Sorsanız alimliği göklere çıkaracak olan insanların, alimliğin alamet-i farikası olan o epistemolojik perspektiften bihaber oldukları ve yine de alim sanıldıkları garip zamanlar...