O ara ağzındaki sigara ateşi balonlara değmiş. Patlama olmuş. Bu büyük balonlarda, yakıcı bir gaz varmış. Helyum, diyorlardı. İşte bu gaz, büyük bir alev topuna neden olmuş.

Gâvurların Or’da -6

Erdal Ateş

Kutlama

Bir sabah annem uyandırdı beni. Bir yaz ayıydı. Aylardan temmuz. 4 Temmuz. “Kalk,” dedi. “Gâvurlar bütün çocukları Üs’se götürüyorlar.”

Kalktım. Yola baktım. Üs’sün kapısına doğru bir alay çocuk gidiyordu. Ben de gittim. Bugün Üs’te şenlik varmış. 4 Temmuz şenlikleri. Havuzların karşısındaki çocuk parkına götürüyorlardı çocukları. Ben de katıldım girenlere. Birkaç mahalleli çocuğa takıldım. Yakın arkadaşlarım yoktu. Evimiz, yolun kıyıcığında, Üs’sün yanı başında olmasından dolayı buradaydım.

Bize önce Üs’sü gezdirdiler. Türkiyeli tercüman bize sert sert bakıyordu. Sinema salonu, kilise, havuzlar... En çok havuzlar hoşuma gitti. İlk kez bir havuz ve mayolu kadınlar görüyordum. Su ne kadar da güzel görünüyordu. Bu havuzları, hep uzaktan, su deposunun etrafındaki bölgeden izlemiştim. Şimdi yanı başındaydım. Bir müddet atlama tahtasından havuza atlayanları seyrettim. Yüzmek isteyenlerin yüzebileceği söylendi. Bizden birkaç çocuk soyundu. Külotlarıyla havuza girdiler. Amerikalılar garip garip baktılar. Biraz keyifleri kaçtı. Sonra çocuk parkının olduğu alana gittik. Ana baba günüydü. Parkın ortasında büyükçe bir ahşap kameriye vardı. Yanları açıktı. Burada sosis, biftek pişiriliyordu. Kafalarındaki o koca koca beyaz şapkalarıyla o aşçılar, ne kadar da ilginç gelmişti bana. Büyük bir hoparlörden Amerikan müzikleri işitiliyordu. İnsanlar dans ediyor, eğleniyorlardı. Ne kadar da mutluydum. Onların arasındaydık. Herkes yiyeceklerin bulunduğu bölümden istediği yiyeceği, içeceği, para vermeden alıyordu. Sosisli sandviç ve kola aldım. O kadar büyük bir sandviçti ki bitiremedim. Hayatımda ilk kez teneke kutuda kola içiyordum. Teneke içecekler henüz ülkemize girmemişti. Amerikalıların çöpe attığı içeceklerin, teneke kutularını topluyorduk. Kimi çarşıdaki kırtasiyeye satıyor. Kimi de bu teneke kutulardan, kumbara yapıyordu. Ben de kumbara yaptım bunlardan. Bir kola ve Budweiser kutusundan. İşte şimdi biz de onlar gibiydik. Bütün Türkiyeliler mutluydu. Yalnız çocuklar değil, koca koca adamlar da gelmişlerdi. Kız çocuk yoktu. Onlar da Üs’se girmek isterlerdi ama aileleri buna izin vermezlerdi. O gün Türkiyeliler, Üs’te tıka basa yiyip içtiler. Eğlendiler. Evlerine torbalar içinde sandviçler, içecekler götürdüler. Amerikalıları çok sevmiştik. Amerika bizim için büyüleyici bir sözcüktü. Amerika demek şenlik, eğlence, zenginlik demekti. Burası minik bir Amerika’ydı. Asıl uzaktaki büyük Amerika’yı düşünüyorduk. Orasının daha da heyecan verici olduğunu düşlüyorduk.

O gün, çamur içinden geçilmeyen Balgat’ta değil Amerika’daydık. Ne garipti. Tel örgünün içi ve dışı. Siyah ve beyaz gibiydi. Biz, Üs’sün dışında yüzyıllar öncesinde, onlar, Amerikalılar ise yüzyıllar sonrasını yaşıyor gibiydiler.

Uçan balonlar

Akşama doğru Üs’teki şenlik sona ermişti. Eve döndüm. Bahçede bir alay insan vardı. Bir terslik vardı. Annem her şeyi anlattı. Üs’teki şenliğe kardeşim de gelmiş. Bir Amerikalı çocuklara uçan balon dağıtıyormuş. Adamın ağzında puro varmış. Çocuklar üşüşmüş bu adamın başına. O ara ağzındaki sigara ateşi balonlara değmiş. Patlama olmuş. Bu büyük balonlarda, yakıcı bir gaz varmış. Helyum, diyorlardı. İşte bu gaz, büyük bir alev topuna neden olmuş. Ortalık ana baba gününe dönmüş. Çığlıklar, ağlamalar, koşuşmalar. Büyük bir panik yaşanmış. Ânında itfaiye aracı, ambulanslar gelmiş. Üç-beş çocuk kötü yanmış. Bunlardan biri de kardeşimmiş. Ambulans, Üs’teki hastaneye götürmüş yaralıları. Annem bağırıp çağırıyordu olup bitenlere. Acı içindeydi. Kardeşimin yüzü, kıpkırmızı yanık içindeydi. Kısa sürede, yüzünün derileri, bir duvarın kavlak sıvalarına döndü. Eve ara sıra Üs’ten bir Türkiyeli görevli geldi. Kardeşimin durumu hakkında bilgi aldı. Bir daha da gelmedi o görevli. O gün, Amerikalı bir çocuk, bu balonlardan yaralandı mı bilmiyorum. Ama eğer yaralanmışsa o balonları infilak ettiren adamdan hesap sormuşlardır. Bu kazadan dolayı dava açmışlardır. Üs’te yaralananlardan biri de sınıf arkadaşım Barbaros’tu. Onun da yüzü kötü yanmıştı. Bu yanıklar, acı, iz 4 Temmuz hatırasıydı. Bu yaşananlardan sonra, bir daha şenlikler için biz Türkiyelileri Üs’e almadılar.