Nâzım Hikmet nizamlara uymayan, gayrinizamî komünist bir şairdir.

“Akın var güneşe akın! Güneşi zapt edeceğiz / güneşin zaptı yakın!”

İşte onun bu dizelerini bilmeyene de sosyalist denilemez! Oysa dün AKP Genel Başkanı, Nâzım’ın sosyalist devrimi anlatan bu şiirini okudu, şiirimizin ve şairimizin canına da okudu.

Ama hayır, kendisini övmek için komünistlerin türküsünü söylemeye mecbur kalması, aslında bir tükenişin, kendi dağarcığında inandırıcı bir şey kalmadığının da itirafıdır.

Bir yanda savaş, bir yanda gözleri anketlerde, “bir süre yaptırmayacağız” deseler de müptelası oldukları o anketlerde; daha bir ay önce “hepsine vatandaşlık vereceğiz” dedikleri Suriyeliler için, anketlerdeki tepkiler nedeniyle şimdi de “geri göndereceğiz” deniyor mesela. Seçimi filan kazanmak için değil baskıcı rejimleri için toplumsal destek de lazım elbette. Seçimi nasıl olsa kazanacaklarından (!) şüpheleri yok ki.

Ve zaten asıl savaşları içeride: Daha dün 15 Temmuz gecesi kaybolan TSK silahları haberi vardı. Rejimin adını bir kez daha koydular ve AKP Genel Başkanı, “Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın devamıdır” dedi. ‘Yeni Osmanlı’ olamayınca, “devamıdır” demek en kolayı.

Ne Yapmalı? Neler yapabildiğimizi biliyoruz: Haziran direnişi, Haziran seçimi, Hayır kampanyası, Adalet Yürüyüşü… Demek ki ne yapmalı sorusunun cevabını biliyoruz, çünkü kısmen yaptık. Direnmek, mücadele etmek, örgütlenmek. Lakin bunları kalıcı ve sürekli hale getirmek lazım ki işte bunu henüz başaramadık. Asıl sorun burada demek ki.

Öyleyse, Nasıl Yapmalı?
Çocukların savaş karşıtlığına bile tahammülleri yok, oyunlarını yasaklıyorlar, hep elde silah kovboyculuk oynasın istiyorlar. Manisa’da ‘Çevreci Afacanlar’ adlı oyuna da ‘savaş karşıtlığı’ söylemler barındırdığı gerekçesiyle izin verilmedi işte.

Beklemekle, ummakla olmuyor bu işler. Yeni bir toplumsal patlama beklemek. CHP yönetiminin muhalefet yapmasını beklemek. Seçimleri (!) beklemek… CHP siyaseti (yönetimi) ve HDP siyaseti (yönetimi) peşine takılmak da olmuyor. Ama CHP ve HDP seçmenleriyle olmadan da olmuyor…

(Kürt siyaseti son yıllardaki tercihi ile Türkiyeli olmaktan Ortadoğulu olmaya yöneldi ve Türkiye muhalif güçleriyle arasındaki makası kendisi açtı. Demirtaş tartışmasında bu olgu da vardı. Kürt siyasetinin Ortadoğu’da ABD kara ordusu olarak ‘ulusal birlik’ sağlama stratejisi ile Türkiye’de emekçi sınıfların ‘birleşik muhalefeti’ stratejisi hiç örtüşmüyor.)
Nasıl Yapmalı? Önce unutmamalı ki, gayrinizamî iktidar karşısında ancak gayrinizamî muhalefet etkili olabilir. Meclis’i fiilen kapattıkları için, toplumdaki meclisleşme (süreci) şimdi artık daha da aktif ve inandırıcı bir seçenek ve ihtiyaç olarak gelişiyor. “Hadi meclis kuralım” deyince de hemen olmuyor kuşkusuz.

Çünkü bu gayrinizamî bir meclisleşmedir, rejimin başlattığı topyekûn gayrinizamî saldırı karşısında yine topluca ve aynı zamanda hayatın her alanında, her tür elverişli muhalefet biçimini gözeten gayrinizamî mücadeledir.

Bu sürecin galibi ise zamandır. Zamanı boşa harcamayan, biriktiren güçlenir ve kazanır. Gayrinizamî muhalefet iktidarın elindeki modern, ağır teçhizat ve donanımlı saldırı araçları karşısında aklını ve zekâsını kullanmaya mecburdur. Bu anlamda gayrinizamî muhalefet tam da asimetrik bir mücadeledir. Saldırı değil, stratejik savunma amaçlıdır, kayıp vermemeyi gözetir. Öyleyse bilinç ve kararlılık bakımından iktidardan hep önde olmalıdır. İktidarın imkânlarını dengelemenin yolu, işte bu dirençtir. Mücadele alanlarını ve kavramlarını kendisi seçmelidir. Gayrinizamî muhalefet öngörülemez olmalıdır. Yarın ne yapacağını iktidar kestirememeli ve bu yüzden mücadelesinde hep esnek olmalıdır.
Tamam. Yukarıdaki cümleler çok mu kuru ve didaktik oldu? O halde kendi türkümüze, güneşi içenlerin türküsüne sahip çıkalım ve koro olarak haykıralım:

“… Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. / Ben de söyledim o türküyü!//…// İşte: / şu güneşten / düşen / ateşte / milyonlarla kırmızı yürek yanıyor! / Sen de çıkar / göğsünün kafesinden yüreğini;/ şu güneşten / düşen / ateşe fırlat; / yüreğini yüreklerimizin yanına at! // … // Güneşi içiyoruz sesinde! / Coşuyoruz, / coşuyor!.. / Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde / mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor! / Akın var / güneşe akın! / Güneşi zaaptedeceğiz / güneşin zaptı yakın!/ Toprak bakır / gök bakır. / Haykır güneşi içenlerin türküsünü, Hay-kır / Haykıralım!”