Enerji kesintisi, kar-kış görüntülerinin kentleri esir alması ya da sanatçılara uygulanan şiddet. Bunların biri diğerinden ayrılamaz. İlk ikisi her gelişmenin iktidar için yeni bir kriz alanı olacağını gösterirken diğeri de krizleri aşma ve yönetme anlayışını ifade ediyor.

Gaz kesintisiyle faşizmin ilişkisi

Son bir hafta yaşananlar alt alta yazılsa sanırım herhangi bir Kuzey Avrupa ülkesinin bir yıllık gündemi çıkardı. Bununla da kalmaz bir iki bakan istifa eder, hatta hükümet bile değişebilirdi. Ama Türkiye için hele AKP iktidarının yönettiği Türkiye’de artık hiçbir şeye şaşırmak mümkün değil.

Türkiye bir hafta içinde üç büyük kriz yaşadı. Kar krizi, enerji krizi ve demokrasi krizi. Üç kriz de AKP iktidarının karakterini özetler nitelikte ve birbirine bağlı.


ÖVÜNDÜKLERİ YOLLAR HAVALİMANLARI ÇÖKTÜ

Türkiye için normal ya da normalin üstü kabul edilebilecek bir kar yağışı yaşandı. Keşke yaşanmasaydı. Ülkenin tüm büyük kentleri ile bağlantı koptu. Antep, Konya, Ankara, İstanbul birbirlerine ulaşamaz hale geldi. Sadece karayolu değil, havayolu da kapandı. İnsanlar saatlerce araçlarda, çalıştıkları işyerlerinde hatta uçağın içinde bile mahsur kaldı. Dünyanın en büyüklerinden biri olan İstanbul Havalimanı’nın daha bir yıl önce yapılan kargo bölümünün çatısı çöktü. Havalimanının diğer bölümlerinde çökme yaşanmaması için işçilerin çatılara çıkıp kar kürediklerine dair bilgiler geldi. Anlaşılan yarım metre karla çökecek çatı yapılmış.

Tüm bunlar yaşanırken AKP hükümeti ve onun bakanları trol desteği ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ne kadar kötü bir sınav verdiğini anlatmakla uğraşıyordu. Tüm yaşananların birinci derecede sorumlusu Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu, kapattıkları Atatürk Havalimanı'nı kullanarak gecikmeli bir İstanbul ziyaretinde bulundu. Yanında kuşkusuz yine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu vardı.

İKTİDAR GAZI KESTİ FABRİKALAR DURDU

Önce İran tarafında teknik bir sorun çıktığını ve gaz arzının 31 Ocak tarihine kadar durdurulduğunu açıkladılar. Ardından sanayi merkezlerine gaz akışında ve elektrik vermede kısıtlamaya gidileceği açıklaması geldi. Bir iki günlük kesintiden neden bu kadar etkilendiğimizi düşünürken depolarda gaz kalmadığını öğrendik. Konuyla ilgili BOTAŞ bir açıklama yapsa da ne denildiğini kimse anlamadı. Enerji Bakanı Fatih Dönmez ile Sanayi Bakanı Mustafa Varank'ın yaptığı toplantılarda sanayiciler için çözüm bulunamadı. Birbiri ardına vanalar kapandı. İşçiler işyerlerini terk etmek zorunda kaldı. Bir hafta önce başlayan krizin ne kadar süreceği, ülke ekonomisine ne kadar zarar vereceği hâlâ belli değil. Kamuoyuna ve kesintiden nasibini alan sanayicilere şu ana kadar tatmin edici bir açıklama yapılmadı. Hükümetin iki bakanı bırakın istifa etmeyi, başarı hikayesine imza attıklarını anlatmaya devam ediyor. Fatura artan işsizlik ve yeni zam olarak yine halkın sırtına yüklenecek.

KORKUT Kİ KONUŞMASIN ANLATMASIN, YAZAMASIN

Bunların yaşandığı saatlerde iktidar ülkenin birçok noktasında siyasiler için suç duyuruları yaptırıyordu. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül talimatlı tutuklamalar gerçekleştiriyor, bizzat Erdoğan’ın ağzından sanatçılar tehdit ediliyordu. Sezen Aksu, Tarkan, Gülşen gibi sanatçılar hedef tahtasındaki yerini korurken, gazeteci Sedef Kabaş tutuklandı. Aynı anda muhalif vekillerle ilgili hazırlanan yeni dokunulmazlık fezlekeleri TBMM çatısına ulaşmıştı bile. Erdoğan seçime kadar nasıl bir siyasi yol haritası izleyeceğini 2021’in son ayında net bir şekilde gösterdi. Bir yandan her şeyin kontrol altında olduğu algısı yaratılırken, diğer taraftan da bu algıyı bozabilecek her türlü girişim en sert şekilde cezalandırılacaktı.

Cumhur İttifakı'nın ya da Saray Rejimi'nin Türkiye'yi krizden çıkarması mümkün değil. Sadece ekonomik kriz değil. Siyasi, coğrafi ya da insani kriz hep gündemin bir köşesinde olacak. Sınırlarımızın ötesindeki en ufak gelişme, küçük bir ödemenin tarihinin yaklaşması ya da kar yağışı bile kriz nedeni olacak. Bir hafta içinde yaşadığımız iki örnek, yaşayacaklarımızın küçük bir parçası. Dövizinden Ukrayna’ya kadar daha kapıda birçok kriz bizi bekliyor.

Kırılgan, beceri yetisi kalmamış ve sürekli çuvallayan bir iktidar fotoğrafı uzun süredir değişmedi. İktidarın güç gösterilerinin hiçbiri bu durumu değiştirmeye yetmiyor. Büyük bir gürültüyle müjdelenen asgari ücret ve emeklilere verilen zam gibi. EYT ve 3600 ek gösterge gibi vaatlerin yüzüne bakan bile kalmadı.
AKP iktidarı; tarikat, cemaat, rant çevreleri ve Erdoğan’a koşulsuz bağlı kalanları ilk elden ayağını basacağı zemin olarak gördü. Attığı adımlarda bu kesimler sürekli kollandı ve onlara göre hareket edildi. Bu bağlamda din ve her türlü “kutsal değer” en çok başvuracakları başlık olmaya devam edecek. Kamuoyu oluşturmada sürekli devreye sokulacak. Sadece bu da değil. Erdoğan güvenlik ve yargı bürokrasisini elinde tutuyor. Bazen biri, bazen diğeri, bazı koşullarda da ikisi aynı anda devreye sokulacak.

YAPAY GÜNDEM DEĞİL GERÇEĞİN TA KENDİSİ

Tüm bunların ışığında ülkenin tek gündemini ekonomik kriz olarak görüp -buna dair de hiçbir şey yapmadan- diğer tüm gelişmeleri yapay gündem yaratma girişimi olarak değerlendirmesi büyük bir yanlışlık. Erdoğan tüm bu başlıkları bir hedef doğrultusunda ilerletiyor. Ekonomide ve siyasal alanda yaşadığı başarısızlığı örtecek, tabanını konsolide edecek ve yenileri ekleyecek bir strateji kurdu.

Bugüne kadar Meclis muhalefeti bu strateji anlayamadı ya da anlamak istemedi. Buna rağmen aynı anda hem elektrik zamları hem de tarikat-cemaat yurtlarında yaşananlara dair ses yükselten sosyalist devrimci yapıların varlığı hem öğretici hem de yol açıcı olmaya devam ediyor. Önümüzdeki günlerin siyasal dengesini, muhalefet partilerinin iktidarın topyekun saldırısına vereceği yanıt ve bu yanıtı örgütleme kapasitesi belirleyecek. Burada pazartesi günü yazarımız Selçuk Candansayar’ın uyarını da hatırlatmam gerekecek: “Bugün zalimin zulmüne karşı cesaret çağrısı yapmak yerine ezilenlerin kendilerini güvende hissedecekleri yapılar inşa etmek gerekiyor."