Diriliş Ertuğrul dizisinin dün yayınlanan son fragmanı şöyle başlıyor: “Türk’e pusu kurulmaz, Türk’ten intikam alınmaz, Türk’e ceza kesilmez.” Bu dış sesle birlikte düşman askerlerinin bir bir yere serildiğini görüyoruz. Sonra Ertuğrul’a yakın plan yapılıyor: “Bu topraklarda ezan dinmeyecek, bayrak inmeyecektir.” Bu sırada “Savaş başladı Ertuğrul Bey” repliği geliveriyor. “Sefer bizden, zafer Allah’tan” temennisiyle birlikte fetih meselelerine giriliyor ve fragman “Allah fetih ruhunu hiç söndürmesin” sözüyle son buluyor. O sırada gerçek hayatta önce Almanya, sonra da Hollanda ile burun buruna geliyoruz. Gerçek hayatla kurgu birbirine giriveriyor.

gazan-mubarek-olsun-dirilis-turkiye-medyasi-258330-1.Diriliş Ertuğrul bir senaryo yani bir kurgu. Dünü anlatıyor ama aslında bugünde geçiyor. Tarihsel bir arka planı günümüzün gerçeklerine göre eğip bükerek subliminal mesajlar verme konusunda, Ergenekon, Balyoz zamanlarında Samanyolu TV’nin yaptığı (davaların sonucunu önceden söyleyen) dizilere göre daha başarılı bir prodüksiyon olduğu gerçek, hakkını verelim. Samanyolu TV’nin diyaloğa boğulmuş dizilerini izlerken sıkıntıdan baygınlık geçirmek olasıydı, buradaysa bir aksiyon var, çekirdek çitleye çitleye, gaza gele gele izlersin. Olaylar sadece dizilerde kalsa iyi. Şu sıra medyanın çok büyük bölümünün de tıpkı Diriliş Ertuğrul gibi ince ince kurgulandığını düşünüyorum. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda, Diriliş Türkiye Medyası adlı bu dizinin üç ana unsuruna dikkat çekmek isterim:

İntikam
Türkiye’deki rederandumun tüm kaderi, Avrupa’da yapılacak mitinglere bağlıdır, Avrupa yüzyılların nefretiyle (İstanbul’un Fethi’ne kadar götürülecek) izin vermez ve olaylar gelişir. Manşetlerin atılma prensibi bu. Yoksa bu derece sertlik kolay izah tutmaz. “Avrupa’da 16 Nisan korkusu EŞKİYALAR”, “Türkiye düşmanlığı Haçlı kafasını hortlattı”, “Haydutluğun bedelini ödeyecekler”, “Korsan devlet, ırkçı köpekler”, “Hoştlanda”, “Gavur Birliği”, “Türkiye düşmanı ırkçıların sınır bekçisi değiliz” sertliğindeki manşetleri anlamak ancak böyle mümkün. Bu bir “intikam” hikâyesi.

Hayal gücü
İyi senaryo, gerçekliği unutturup bir hayale inandırdığı ölçüde iyidir. Buradaki senaryonun unutturması gereken gerçeklikse şu, Türkiye yasalarına göre; zaten yurtdışında seçim mitingi yapmak yasak. Senaryo işte bunu unutturabildiği ölçüde başarılı ki, neredeyse hiç konuşulmuyor. İlaveten Hollanda medyasına bakılırsa, başlangıçta Hollanda Türkiyeli bakanlara “gelmeyin” demiyor. Bizde seçim var, gelecek hafta sonu gelin deniyor. Türkiye ısrarlı olunca da “yasak” koyuyor ve iş krize dönüyor. Hollanda’nın “yasak” kararının arkasında artniyet görmek mümkün ama krizin bu arka planından neredeyse hiç söz etmemek de bir senaryo tercihi. Senarist ve yönetmen, hangisinin daha iyi gişe yapabileceğini çok iyi kestiriyor.

Komedi
En ciddi senaryonun içine bile biraz komedi unsuru katılırsa izleyici diri tutulur. Bu prodüksiyonda komedi unsurunu “yakında buzullar eriyecek Hollanda sular altında kalacak” türü haberlerle Akit gazetesi ve türevleri üstleniyor. Notre Dame’ın Kamburu romanına göndermeyle “Rutterdam’ın Kamburu” (Hollanda Başbakanı Rutte’ye hakaret edildiği sanılıyor) başlığını atan Takvim ve Star gazetesinin eski günlerini hatırlatan “it is Rutte” başlığıyla Güneş’i unutmamak gerek, onlar bu dizinin komedi öğeleri.

Zekâ
Senaryo matematik işidir. Zekâ taşımadığı noktada çöker. Yani sırf dövüş sahneleriyle, sırf komediyle bir senaryoyu çalışır hale getirmek imkansız. Bence Diriliş Türk Medyası dizisinde bu işlevi ancak Hürriyet gibi “tam angaje” görünmeyen bir gazete üstlenebilir. O yüzden Hürriyet’in özellikle son kriz ve genel yayın yönetmeni değişikliğinden sonraki yayın politikasında alt metinlere daha yakından bakmak gerek. Referandum yaklaştıkça çeşitli dalga boylarında alametler belirecektir. Çünkü o “karargâh rahatsız” krizinin belirgin bir sonucu illa ki olacaktır. Diriliş Türkiye Medyası’nın ilerleyen bölümlerinde…