Hürriyet’in devrinin ardından başlayan hareketlilik Habertürk’ün kapanma kararıyla adeta doruk noktasına ulaştı. AKP’nin baskıları gazeteciliği bitme noktasına getirirken iktidarlara ekonomik araçlarla bağlı sermaye ‘çözümü’ gazeteleri kapatmakta buluyor

Gazete patronun olunca gazetecilik de ‘yok’ sayılıyor

CAN UĞUR - canugur@birgun.net - @canugur1987

Ciner grubuna ait Habertürk gazetesi dün itibariyle yayın hayatına son verdi. KRT Televizyonu da baskılar nedeniyle yakında kapanacağını açıkladı. Seçimden kısa bir süre önce ise Doğan Medya grubu Ziraat Bankası’ndan sağlanan krediyle yandaş Demirörenlere satıldı. Biat etmeyen yayın organlarının hertürlü ablukaya alındığı, medyanın yüzde 90’ına yakınının hükümetin kontrolüne girdiği yeni medya düzeninde aykırı hiçbir sese yer verilmek istenmiyor.

Kapanma gerekçesi olarak mali tabloyu gösteren Habertürk’e dair kurucu genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı’nın söylediklerine bakmak önaçıcı bir anlam taşıyor. Altaylı kapatılma kararına ilişkin şunları söylüyor: “Turgay Bey (Ciner), öyle ortalıkta görünmek isteyen, görünen biri değil. Bir iş adamı, yatırımlarının kârlılığına bakar. Demek ki, geldiği noktada rantabl görmüyor gazeteyi. Türkiye bu şekilde devam ettiği müddetçe, merkez medyada rantabl olacak gazete yatırımı yapmak mümkün değil. Merkez medyadaki reklam geliriyle gazete yapmak mümkün değil. Bu açıdan baktığınızda kapatma kararı doğru bir şey.”

Türkiye medyasının iktidarla kurduğu ilişkiler dikkate alındığında simge isimlerden diyebileceğimiz Altaylı, gazetenin yayınına son verme kararını ‘ gelirlerin rantabl olmaması’yla açıklıyor. Kamusal niteliği olması gereken medyanın 80 sonrasında sermaye düzeni içerisinde tanımlanmasının ardından reklam gelirleri de medyanın kamusal ve halkın yararını esas alma özelliğinin önüne geçti. Bu bağlamda reklam gelirleri, iktidarla kurulan ‘karlı’ ilişkiler temel belirleyici oldu.

Doğan Medya’nın Demirörenlere satılması da yine benzer ‘kaygılar’ nedeniyle gerçekleşmişti. Neydi bu ‘kaygılar’: AKP ile kurulan ilişkilerde iktidarın bülteni gibi çıkan yandaş basına rağmen ‘görece’ ihtiyatlı duran merkez medya dairesindeki gazetelerin buraya dahil edilememesinden doğan sorunlar.

Bu sorunlar da merkez medya için kritik önemde olan kar-zarar dengesinin zarar lehine bozulmasını doğuruyor. Reklam alamayan gazetelere bir de vergi yükü bindirilince merkez medya için ‘karanlık’ denebilecek bir tablo ortaya çıkıyor. Ana akım dediğimiz toplumun geniş kesimlerinin ‘önem verdiği’ medyanın kapatılmasının ekonomik kısmı bu şekilde.
Meselenin bir de kamusal yarar ya da toplumun haber alma hakkına değen kısmı bulunuyor. 1980 sonrasında özellikle Aydın Doğan’ın medya patronluğu döneminde iyice cisimleşen sermayedar gazete sahibi profili ilk olarak sendika düşmanlığında kendisini gösterdi. Ancak mesele bununla sınırlı kalmadı. Halkın haber alma hakkı yerine patronun reklam alma hakkı geçince medya etiği ya da gazeteci sorumluluğu da yerini başka önceliklere bıraktı. Bugün zarar ettiğini düşünen ya da yeteri kadar kar edemeyen patronların gazetelerini bu denli kolay kapatma kararı aslında yukarıda saydığımız özelliklerle yakından ilgili. Sermayedara sırtını dayayan sendikasızlaştırılmış medya kanallarının kaderini de yine patronun iki dudağı arasından cümleler belirliyor.

AKP döneminde medyaya yönelik baskılar görülmemiş düzeye ulaştı. Sadece ekonomik baskılarla sınırlı kalmayan iktidar ekonomik açıdan sırtını sermayeye dayamayan BirGün, Cumhuriyet, Evrensel gibi kurumlara da soruşturma ve hapis cezalarını ‘uygun görüyor’. Bu da işin bir başka yüzü.

Hürriyet’in iktidara yakın Demirörenlere devri, Habertürk gazetesinin kapatılması ve KRT TV’nin yayınlarına son verme hamlesi birlikte düşünülmesi gereken bir mesele. Moda yorumla dünyadaki ‘trende’ bakıldığında basılı medyanın güç kaybettiğini söylemek yanlış olmaz ancak bu anaakım denen bir gazetenin kapatılmasını zorunlu kılar mı, işte orası muamma.

Bu bize şunu net biçimde gösteriyor: 80 sonrasında tekelleşen medya, sermaye için karlı bir alan anlamına gelmekteydi. Ancak AKP iktidarı ile ekonomik çıkarları ters düşen sermaye grupları bu alandaki karlarını kaybetmeye başladığı andan itibaren medya ‘sektörünü’ de terk etmeye başladı. Muhalif medyanın ekonomik baskılara rağmen ayakta kalmaya çalışması gazeteciliği ve halkın haber alma hakkını savunma bağlamında değerlendirilebilir. AKP’nin hayatın her alanında olduğu gibi medya alanındaki baskıları gelinen noktanın baş sebebi olurken sermayenin derdinin gazetecilikten ziyade Altaylı’nın tabiriyle ‘gelirlerin rantabl’ seviyeye yükseltilmesi olduğunu söylemek ise isabetli bir tespit…

***

ASIL ZARAR GAZETECİLERE

ELİF GUGU - elif.gugu@gmail.com - @elfgg_

Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş:

gazete-patronun-olunca-gazetecilik-de-yok-sayiliyor-483483-1.

Son günlerde medyada yaşanan kapanma kararları sektörün içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların boyutunu gösteriyor. Artan maliyetler, doların yükselişi medya sektöründeki şirketler açısında zararları daha da büyüttü. Habertürk gazetesi kapanma kararına gerekçe olarak hem dijital medyanın yaygınlaşmasını hem de maliyetlerinin arttığını gösterdi. Dijital medya elbette hızla büyüyen, ulaşımı kolay bir alan; ancak şuanda gazetelerin kapatma kararı vermesine neden olacak kadar yaygın olduğunu söylemek doğru olmayacaktır.

Gazetelerin kapanmasına neden olan asıl olarak kağıt fiyatlarına yapılan zam ve doların yükselişiyle artan maliyetler. Devletin kağıt konusunda gazeteleri destekleyecek bir politika üretmesi gerekmektedir. Aksi halde dolardaki bu artışında devam etmesi durumunda yeni kapanma kararları kaçınılmaz olacaktır.

Televizyon dünyası için ise durum daha kötü boyutlardadır. Reklam alamayan televizyon kanallarının sürdürülebilmesi mümkün değildir. Bu konuda da devletin destekleyici politikalar üretmesi gerekmektedir. Hali hazırda sektörel bazda baktığımızda işsizlik oranının en yüksek olduğu iş kolumuzda bu oran daha da artacaktır. Kapatılan bu kurumlarda çalışan meslektaşlarımız içinde şu uyarıyı yapmak istiyorum; Basın iş kanuna göre kapatma nedeni ne olursa olsun yasal tazminat haklarının dışında kapatma kararını takip eden iki ay boyunca ücretlerini alabiliyorlar.

***

Akademisyen Esra Arsan:

gazete-patronun-olunca-gazetecilik-de-yok-sayiliyor-483484-1.
» Biliyorsunuz, Habertürk son baskısını yaptı. Bu kapanma kararı, hükümetin medya üzerine uyguladığı baskıyla mı ilgili, yoksa matbaayla basılan gazetenin sonunun geldiğinin mi göstergesi?
Ben bunun ticari bir karar olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de haber yaparak bir ticari kazanç sağlayamadıkları ortada. Gazeteler artık reklam gelirleriyle ve patronlarının yan işleriyle, yani medya dışı işleriyle para kazanıyorlar. Bunlar genellikle AKP döneminde hükümete yakın müteahhitlerden oluşuyordu. Tüm gazeteler onlara sahiplendirilerek bir havuz oluşturuldu. Bu havuzdan beslenen gazete sahipleri de çeşitli devlet ihalelerini alarak kazanç sağlıyorlar. O anlamda Habertürk’ün kaynaklarının tıkandığını düşünüyorum. Hükümetle ve diğer yan işlerle olan bağlantılar kesildi, reklam gelirleri de düştü, bu yüzden yazılı basında ısrar etmenin doğru olmadığını düşündüler ve tamamen internete geçtiler.

“Türkiye’deki gazetecilik için büyük bir kayıp mı oldu?” diye sorarsanız, özellikle Habertürk’ün segmentinde olan gazeteleri düşündüğümüzde yani ana akım medyaya baktığımızda, zaten hakikate dönük bir bilgi üretimi yok; tamamen iktidarın istediği haberlerin yayımladığı, propaganda gazeteciliği var. O anlamda kamu bir şey kaybeder mi? Kaybetmez. Yani “Habertürk çok önemli bilgileri kamuoyuna aktarıyordu da bu yüzden bir kayıp oldu” diyemeyeceğiz. Herhalde ticari olarak böyle olmasını daha uygun gördüler.

» Matbaa gazeteciliğinin bittiğini ya da bitmeye başladığını söyleyebilir miyiz, yoksa bunu söylemek için daha çok mu erken?
Matbaa gazeteciliği asla bitmez. Matbaa gazeteciliği okuma-yazma oranının yaygın olduğu ülkelerde tam tersine daha da canlanmakta. Dijital gazetecilik, internet ortamında habercilik çıktı diye “Kâğıda basılı gazeteler bitiyor” diye bir şey söyleyemeyiz. Dünyanın birçok yerinde mesela Hindistan’da, Çin’de hala yazılı basın tiraj arttırıyor. Bunun çeşitli kültürel, ekonomik nedenleri var. Yazılı basının toplum içinde gördüğü vazife eğer devam ediyorsa, bir kamu yararı içeren yayınlar yapılıyorsa, sadece haberle değil; aynı zamanda toplumsal sorunlara çözüm bulan, sosyalleşmeyi arttıran bir medya varsa, bu medya birtakım sorunları çözüyorsa yazılı basın devam eder. Bu, tamamen arz talep meselesi. Türkiye’de şu anda yazılı basında var olan -BirGün, Evrensel gibi medyaları dışarıda tutuyorum- hiçbir aktöre, hiçbir gazeteye, televizyon kanalına toplumun aslında ihtiyacı yok. Tabii eğlence haricinde; ama bu medyalar eğlendirirken bir yanda da zehirliyor. Medya, aslında verdiği birtakım subliminal mesajlarla insanları yanlış yönlendiriyor. O anlamda olumlu bir faydası yok. Olsa da olur olmasa da olur. Batı’ya, Kuzey Avrupa’ya, Asya’ya ya da Latin Amerika’ya baktığımızda yazılı basın hala önemli bir işlev görüyor. O yüzden dijital ve basılı medya birlikte yürüyebilirler, birbirlerini destekleyerek var olabilirler. Yazılı basın hiçbir zaman bitmez, ama dediğim gibi işlevi önemli.

***

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto:

gazete-patronun-olunca-gazetecilik-de-yok-sayiliyor-483485-1.

» Habertürk'ün kapatılmasını nasıl yorumluyorsunuz? Sizce neden böyle bir karar verdiler?
Habertürk Gazetesi’nin son baskısını bu sabah gözden geçirdim. Bir yazının başlığına takıldım. Yazan arkadaşımızın başlığı şöyleydi: “Nerede Hata Yaptık?” Kanımca hata, gazetenin genel yönetim tavrında ve iktidara uyumlu haber yapma sorununda yatıyor. İktidar baskısının Habertürk üzerinde etkin olduğunu düşünmüyorum. Üzüntüm sadece basın emekçileri açısından bu kapanmayla basın sektöründeki işsiz sayısının daha büyük boyutlara ulaşacak olması… Ve öyle görülüyor ki bunu önlemenin de bir yolu yok. Şunu söylemek istiyorum; eğer siz eleştirel bir gazetecilikten kaçıyorsanız, iktidara uyumlu bir gazete çıkarmak için haberleri saklıyor ya da maniple ediyorsanız ve gazetenizi kamuoyuna değil; iktidara beğendirmek amacı güdüyorsanız ister istemez tirajınız düşecektir ve yanında yer aldığınız iktidardan da yeterli desteği göremezseniz gazeteyi kapatmaktan başka da bir çareniz kalmayacaktır. Ülkede gazetelerin –özellikle de ana akım medyanın- iktidarın denetiminde olduğunu da unutmamak lazım. Bu koşullarda türlü baskılara karşın muhalefet yapmayı sürdüren eleştirel habercilikte direnen bir, iki gazete dışında ortada yayın organı kalmayacak demektir. Dediğim gibi, meslek örgütü olarak da kişisel olarak da üzüntümüz sadece basın çalışanı, basın emekçisi arkadaşlarımızın işsiz kalmasıdır.

» İnternetin gelişimi ile basılı medyanın gerilediği yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belki de biraz eski kafalıyım; ama bana göre kâğıt baskı daha uzunca bir süre değerinden bir şey kaybetmeyecektir. İnternet gazeteciliğinin gerçek gazeteciliği ortadan kaldıracağına inanmıyorum. Kaldı ki internet gazeteciliğinin çabukluk gibi bir avantajına karşın haberlerin doğruluğu açısından bir zaafı olduğunu da görmezden gelemeyiz. Doğal olarak internet gazeteciliğinin basın çalışanı istihdamını da basılı gazeteyle kıyaslamak mümkün değil.

» Habertürk'ün ardından KRT TV de kapanma kararı aldı. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
KRT TV, kapatma kararını duyururken söylediği “Ya boyun eğecektik ya kanalı kapatacaktık” deyişinde son derece haklı. Ne yazık ki ülkemizde basın sektörüne reva görülen durum budur.