Bu köşeyi okuyanlar bilir; polemiği sevmem ve isimler üzerinden bir tartışmaya girmemeye özen gösteririm. “Gazeteci mi, aktivist mi” tartışmasında isimler andıysam da bunun birileriyle tartışma değil, bir konuyu tartışma çabası olduğu anlaşılmıştır sanırım.

İyi de oldu, o yazıya birkaç tepki aldım, birisi de hem siyaset bilimi hem de iletişim alanında artık “hocaların hocası” dediğimiz Prof. Dr. Raşit Kaya’dan.

Onun iletisini, izniyle, aynen buraya koyuyorum:

Bugünkü yazında hem gazeteci hem de bilim insanı olarak senin uzmanlık alanında işlediğin konuya ilişkin görüşümü kısaca paylaşmak istedim.

Aslında bu konu, ‘objektiflik’ ve ‘tarafsızlık’ kavramları kullanılarak daha kapsamlı ve anlamlı bir içerikle, hem genel olarak hem de ‘gazetecilerin’, ‘bilim insanlarının’ meslek pratikleri bağlamında tartışılır. Gazeteciler de, bilim insanları da ‘objektif’ dolayısıyla ‘tarafsız’ olmalıdırlar denilir! Farkında olmadan (ya da tümüyle farkında olunarak) egemen bir toplumsal düzen anlayışının yanında yer alındığı gözlerden uzak tutulur, gözlerden kaçırılır.

Gazeteciler de, bilim insanları da mesleklerini yaparken elbette ‘objektif’ olmalıdırlar. Bilim insanı somut ‘gerçekliği/hakikati’ tespit edecek, gazeteci somut ‘gerçeği yansıtacaktır’. Ama bu, onların ‘tarafsız’ olmasını, ‘taraf’ tutmamasını gerektirmez.

Somut gerçek/gerçeklik sömürüye dayalı, adaletli olmayan, baskıcı bir düzen pratiği ise elbette bir insan olarak, toplumun üyesi, bir yurttaşı sıfatlarıyla kendileri de bu ‘pratiğin’ bir nesnesi, kısacası ‘tarafı’ olacaklardır ve bir ‘özne’ olarak mesleki etik anlayışları ve meslek ‘vicdanı’ gereği tepki vereceklerdir.

Böyle durumlarda değişmeden, dönüşümden yana ‘taraf’ olmayan ya da olamayan, mevcut yapıdan/düzenden yana ‘aktivist’ görünmeden de taraftır, koyu bir taraftardır.

Ne diyeyim, en iyisi “Hoca’nın lafı üzerine laf söylenmez” deyip izin isteyeyim.

Bana müsaade, yıllık izin zamanı. Biliyorsunuz, birkaç yıldır “tatilde de yazan yazar” unvanımdan vazgeçtim!