Çare tükenmez, gazeteci vazgeçmez, halkın haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı elinden alınamaz. Öyleyse gazetecilerin birlikte davranması, sendikalaşması, dayanışmayı güçlendirmesi önemlidir. Onurlu gazeteciler, ayakta kalmakta direnen gazeteler dayanışmayı hak ederler.

Gazeteci, gazete, gazetecilik

Dertleri deşmek, iyi gitmeyeni, gizleneni ortaya çıkarmak gibi bir misyonu olan gazeteciliğin huzurlu bir iş olmadığı bilinir; ama bizim gibi ülkelerde gazeteciler çok çektiler, çekiyorlar. Öldürülmek, yaralanmak, hapsedilmek, işkence görmek, tehdit edilmek, işten atılmak, linç edilmek, yazdığını çizdiğini sansürlemeye zorlanmak, hepsi de gazetecinin hayatının parçasıdır; buna karşın gazeteci, bütün bunlara gücü yettiğince direnir, her koşulda işini yapmaya odaklanır, giderek etrafındaki çemberin daraldığını görecektir.

Teslim olursa onun için gerçek ölüm işte bu noktada başlar.

Gazeteciler gerçeğe vurgun kişilerdir. Onlar için varsa yoksa haberdir. Haberin kırılgan, çabuk zedelenebilen, çarpıtılabilir bir yapısı olduğunu bilirler. O nedenle titizlikle korunması, sahip çıkılması, ona buna peşkeş çekilmemesi, parayla satılmaması gereken bir eserdir haber. Onu saklandığı yerden, hapsedildiği karanlıktan ışığa, aydınlığa gazeteci çıkartır. Haber, karanlığa bin bir türlü dalavere ile tıkılmış, başına gelecekler sık sık anımsatılarak ürkütülmüş, kurtarılmayı, tıkıldığı yerden çıkartılmayı bekleyen gerçektir. “Haber eşittir gerçek” denklemi bu nedenle tartışmasız doğrudur. Haber gerçeği yansıtmıyorsa, zaten haber değil asparagastır. Gazeteci de şaklabanlığın, hacıyatmaz bir eski GYY’nin icadı “sitcom”culuğun değil, gerçeğin yani haberin uslanmaz, vazgeçmez, inatçı aşığıdır.

Patrondan gazeteci olmaz

Doğal olarak dalavereleri, soygunları vurgunları, gizli saklı politikaları herhangi bir yandaşlık kaygısı, ideolojik bağlılık duymadan meydana çıkaran habercinin düşmanları; sistem, rejim, sermaye, sermayenin gönüllü gönülsüz hizmetkârları, üç kuruşa gerçeği tahrif etmeye hevesli tetikçiler, hayatta kalabilmek için şantajlara boyun eğen ya da eğmek zorunda kalan, her kademede bürokratlar, en sonunda baskının zulmün son halkasında, en etkin yerinde mevzilenmiş gazete patronlarıdır. Onlar gazeteciliğin “banisi” gibi görünen sinsi düşmanlardır. Onlar yalnızca para kazanmak, paralarını çoğaltmak için değil, sistem içinde itibarlı, etkili olabilmek, yönetici pozisyonlarda yer tutabilmek, güce, iktidara ortak olabilmek için medyaya girerler. İstisnalar yok mudur, kuşkusuz vardır ama istisnalar kuralı bozmaz.

Patronların hedeflerine ulaşabilmek için uydukları temel kural devletle, rejimle, işbaşındaki hükümetlerle ilişkiler kurmak, zayıflama eğilimi gösterene vurmak, güçlü olanla belki geçici ama işe yarar ilişkiler kurmaktır. Kimi zaman dengeyi tutturamayabilirler, hesapları yanlış çıkabilir. O zaman alanı terk eder, sermayeyi kurtarmak için medya dünyasından ayrılmayı, bir kapı kapanmış olsa da kabul etmek zorunda kalırlar. Onların hiç ciddiye almadıkları ise çalışanlar, muhabirler, yazarlardır. Kimi zaman hatırlı, birlikte tatil yaptıkları, parayı sakınmadıkları sırlarını paylaştıkları egosu şişmiş yazarları, üst düzey yöneticileri bile gözden çıkarıverirler. Bu nedenle gerçek gazeteciler bu gerçeğin bilinciyle o gazetelerde çalışırlar. “Ana akım”, gazeteci için bir deney alanı, fakat gazetecilik yapabilmek için mayınlı arazidir. Muhabirler orada haberlerinin eğilip büküleceğini, yazarlar yazılarının sansürden geçirileceğini bilirler. Ana akımda gerçeğin izini sürmek için gazeteci yoğun çaba harcamak, patronla karşı karşıya gelmeyi göze almak, işini her an kaybedebileceğini bilmek zorundadır.

Gazeteci demokrasiyi savunur

Gazeteci eğer sansürü kırmak, haberine sahip çıkmak istiyorsa, bedel ödemeyi de göze almalıdır. Kimi zaman gazetecinin çalışma alanı iyice daralır; iktidar sahipleri gerçekleri yazanların peşine düşerler. Irkçılığa, nefret söylemine karşı mücadeleyi, baskıya, zulme, şiddete karşı kadın ve çocuk haklarını, savaşa karşı barışı, demokrasiyi savunan, iç ve dış politikada yanlışları korkmadan eleştiren gazeteciler onların hoşlarına gitmez. Onlar gazetecinin yalanları, çarpıtılmış olanı tercih etmesini ister, bunun için her yolu denerler. Eğer ülkede demokratik haklar iyice kısıtlanmış, otoriter yönetimin istekleri patronlar için emre dönüşmüş, mahkemeler bağımsızlıklarını yitirmiş, güvenlik güçleri yasaları değil, yasa yerine koydukları emirleri dinler hale gelmişlerse, gazeteci artık ağır bir sınavı göze almak zorundadır. Alnının akıyla bu sınavdan çıkmak, o güne kadar korumayı başardığı ilkeleri korumayı sürdürmek istiyorsa, açık söyleyelim işi zordur.
Ama gazeteci çıkış yolları aramaktan vazgeçmez.

Bulacaktır, bulmak zorundadır ya da ana akım hayalleri kurmayı sürdürecek, “ah neydi o günler, haberimize sansür uygulasalar da sayfaya girmekte zorlansak da bir işimiz vardı” türünden ana akım güzellemeleriyle kendini avutacaktır. İnatçı gazeteciler böyle yapmıyor, kapılar yüzlerine kapandığında, kendi kapılarını kendileri açmayı, çarenin tükenmeyeceğine olan inançlarını korumayı başarıyorlar. Kuşkusuz zor oluyor; ama baştan söylediğimiz gibi gazetecilik, layıkıyla yapılacaksa zor iştir, zor bir meslektir. Şimdi, ülkemizin bu günkü koşullarında daha da zorlaştığını, engellerin arttığını, risklerin çoğaldığını biliyoruz. İktidarın gazeteciliği neredeyse imkânsızlaştırmak için birbiri ardına aldığı kararlar, yasa dışı uygulamalar, örneğin basın kartlarının iptali, bağımsız- patronsuz gazetelerin kamu ilanlarından mahrum bırakılması, soruşturmaların artması, gözaltılar, tutuklamalar, yayın yasaklarının birbirini izlemesi durumun gittikçe vahimleştiğini gösteriyor. Yine de gazeteci her saldırıya karşı bir çıkış yolu arayacak, yaratıcılıkla mesleğini sürdürmenin yollarını bulacaktır.

Çare tükenmez gazeteci vazgeçmez

Basın kartını devletin, hükümetin, Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Daire Başkanlığı’nın vermesi, kimin basın kartı alabileceğinin bu dairenin iznine tabi olması, kimin gazeteci olup olmadığına bu dairenin karar vermesi gibi bir uygulama kabul edilemez. Hürriyet gazetesindeki Ombudsmanlık görevinden uzaklaştırılmış, RTÜK üyeliği zorla elinden alınmış değerli kardeşim Faruk Bildirici’nin “basın kartlarını basın kuruluşları vermelidir” önerisi sağlam, kısa zamanda gerçekleştirilmesi mümkün, yerinde, işlevli bir yanıt olabilir. Bunun yanı sıra gazeteciler Türkiye Gazeteciler Cemiyeti aracılığıyla Uluslararası Basın kartı için İnternational Federation of Journalists (IFJ) - Uluslararası Gazeteciler Örgütü’ne başvurabilirler. Resmî makamlar meslek örgütlerinden alınacak basın kartlarını tanımayacaklarını söyleseler bile bu kartların meşruiyeti iktidarın turkuaz kartından daha fazla olacaktır.

Çare tükenmez, gazeteci vazgeçmez, halkın haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı elinden alınamaz. Öyleyse gazetecilerin birlikte davranması, sendikalaşması, dayanışmayı güçlendirmesi önemlidir. Onurlu gazeteciler, ayakta kalmakta direnen gazeteler dayanışmayı hak ederler. Gazetelerin iktidar yandaşları tarafından ele geçirilmiş olmasına, TV kanallarının çoğunun gerçekleri görmeyen yayın anlayışlarına karşı direnen, BirGün, Evrensel gazeteleri, Yeni Yaşam, Sendika Org gazete ve internet siteleri, yeni bir medya türü olarak var olmaya çalışan Ruşen Çakır ve arkadaşlarının Medyascope yayını, Yavuz Oğhan’ın Pencere gazetesi, Ünsal Ünlü’nün Patronsuz yayını ve diğerleri ancak güçlenecek bir dayanışma ile varlıklarını sürdürebilir, gelişebilirler.

İşte bu nedenle ben BirGün gazetesinin, bu patronu olmayan gazetenin bir yazarı olarak “BirGün Benimdir” diyorum. Aynı zamanda sizin de BirGün bizimdir demenizi diliyorum. Tüm gerçek medya organlarının, izleyenlerin desteğini hak ettiğini düşünüyor, tüm okurlarımı gerçek medyayla dayanışmaya çağırıyorum.