Savcı Yardımcısı Doğan Öz’ün öldürülüşünün üzerinden 42 yıl geçti. Onu aramızdan alan karanlıkla hiç yüzleşilmedi. Gazeteci Berivan Tapan’ın “Savcı Doğan Öz’ü Vurdular” isimli kitabı, “faşist terörün” 12 Eylül’e uzanan süreçte ülkeyi ne hale getirdiğinin fotoğrafını sunuyor. Öz’ün katili İbrahim Çiftçi, cezaevinden çıkar çıkmaz iş insanı oldu. Bugünlerde ise, MHP MYK üyesi. Tapan, “Kitapta, Doğan Öz’ün kanlar içinde arabasında yatarken çekilmiş bir fotoğrafı var. O sırada arabanın başında duran biri var. O isim Uğur Mumcu…” diyor ve ekliyor: “Derin devletin kökü hâlâ kurutulmadı. Bu yapılabilseydi Mumcu yaşıyor olacaktı”

Gazeteci Tapan: Derin devletin üzerine gidilseydi Mumcu ve Dink yaşıyor olacaktı

UĞUR ŞAHİN

“…hedef saptırılarak sıkıyönetimi çağırma, seçimle olmazsa darbeyle iktidar olma, demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeceği, tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır yapılan. Durum bütün açıklığıyla ve acılığıyla ve saygıyla sunulur.”

Bu satırlar, 42 yıl önce katledilen bu toprakların yetiştirdiği en cesur savcılarından Doğan Öz’ün dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e ulaştırdığı “Kontrgerilla Raporu”ndan…

Bu satırları bugün gündeme getiren ise, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmesi değil. Veyahut eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Emekli Korgeneral Engin Alan, Emekli Albay Korkut Eken ve Çakıcı’nın birlikte Bodrum’da verdiği “derin devlet fotoğrafı” da değil.

Gazeteci Berivan Tapan’ın ülkenin ilk öldürülen savcısının hikâyesini anlattığı, “Savcı Doğan Öz’ü Vurdular-Bir Kontrgerilla Cinayeti” kitabı, Tekin Yayınevi’nden çıktı. İşte Öz’ün bu satırlarını tekrardan gündeme taşıyan, titiz bir inceleme neticesinde ortaya çıkan bu kitap…

Tapan ile kitabını, kontrgerillayı ve Doğan Öz’ü konuştuk.

Tapan’a ilk olarak kendisini bu kitabı yazmaya iten gücün ne olduğunu soruyorum, Doğan Öz cinayetinin görmezden gelinmesi olduğunu söylüyor: “Öz ile ilgili bugüne dek hep benzer haberler yapılmıştı. Bana hep daha fazlası varmış gibi geliyordu, söylenmemiş, saklı kalmış… Ben de böyle bir hisle yola çıktım.”

ÖNCE SÜRGÜN SONRA TEHDİT

Doğan Öz, öyle bir savcıydı ki, 1970’de “yılın hukukçusu” seçilmişti. Necmettin Erbakan ile Süleyman Demirel’in yakınlarının yaptığı yolsuzlukları açığa çıkarmış, DGM’lerin kurulmasına karşı imza kampanyası başlatmış ve faili meçhul cinayetlerin üzerine gitmişti. Tabii tüm bunların bir “cezası” olacaktı. 12 Mart döneminde Özel Harp Dairesi Başkanı olan Cihat Akyol’un enkaz altında bıraktığı hukuku sahiplenmenin bedelini önce memleketin en ücra noktalarına sürülmekle ödeyecekti.

Tapan’a göre, Öz’ün geçirdiği soruşturmalar, onu yıldırmak için açılmıştı. Şöyle anlatıyor: “Sürgünlerle yıldırabiliriz diye yola çıkıyorlar ama başarılı olamadıklarını fark edince, tehdit yoluyla önünü kesmeye çalışıyorlar. Sineceğini düşünüyorlar. Ama bekledikleri gibi olmuyor.”

Peki, Öz’ü hedef haline getiren dosyalar nelerdi?

Tapan, yanıtlıyor: “O dönem adliyelere gelen dosyaların çoğu sağ-sol çatışmalarından kaynaklanıyor. Bu dosyalar savcıların önüne düşüyor, bu konuda en büyük yükü alanlardan biri de Doğan Öz. Diğer savcılar biraz çekimser davranıyor. Çünkü ülkücüleri cezaevine göndermek ve öldürülmüş solcu gençlerin haklarını hukuken teslim etmeye Öz gibi cesaret edemiyorlar. Ülkücülerin hedefi haline gelmekten kaçınıyorlar.”

MAFYA-DERİN DEVLET-ÜLKÜCÜ ÜÇGENİ

Çoğu kişinin adını anmaktan bile imtina ettiği kontrgerillayı araştırdığında henüz bu yapı tarafından katledileceğini bilmiyordu Öz. Gazeteci Tapan, Öz’ün bu “derin yapıyla” tanışma sürecini şu ifadelerle özetliyor: “Masasına yığılan dava dosyalarını inceledikçe şunu fark ediyor; bir dava dosyasında, delil odasında olması gereken silah, aylar sonra başka bir cinayette kullanılmış. Ya da katilin ifadede aktardığı suç ortağı serbest bırakılmış, aylar sonra başka bir cinayet işlemiş! Bu ağı görünce üzerine eğilmeye başlıyor. Ufak ufak notlar alıyor, bu yapıyı çözmeye çalışıyor. Tetikçiler, silahları nereden temin ediyor, organik-inorganik bağlantıları neler? En sonunda da bakıyor ki, işin içinde Ülkü Ocakları, Komando Kampları, MHP var. Zaten Türkeş açık açık, ‘Komando Kampları’nı biz kurduk, komünistlere anlayacağı dilden konuşacağız, milliyetçilerin eli boş değil’ diyor.”

Savcı Öz, kontrgerillaya ilişkin yüzlerce sayfa not almıştı. Başbakan Ecevit’e rapor sunacağı için de bu bilgileri iki sayfaya sığdırmıştı. Raporu, Ecevit’e sunmuştu ama sonrası beklediği gibi gerçekleşmeyecekti. Gerisini Berivan Tapan’dan dinleyelim: “Raporu hazırlıyor ve götürüyor; ancak beklediği olmuyor. Oysa çok umutlu… Niye umutlu olmasın ki? Sol iktidarda; Ecevit’in kontrgerillaya savaş açacağına dair açık açık söylemleri var. Cevat Yurdakul da umutlu ki o da rapor hazırlıyor ve o da Başbakan’a sunuyor. Biri Ankara’nın önemli savcılarından, biri Emniyet Müdürü. Aynı şekilde Emniyet’in de 1970’de Komando Kampları’yla ilgili raporu var ama hiçbiri ciddiye alınmıyor. Ecevit, ‘Üzerine ne zaman gitsem, durduruldum’ diyor. Oysa o Başbakan, peki halk ne yapsaydı? Elinde daha nasıl bir güç olmalıydı?”

ÜLKÜCÜ TERÖR ÖZ’Ü HEDEF HALİNE GETİRDİ

Savcı Öz’ün katledilmeden önce son baktığı dava, solcu öğrenci Levent Özyörük cinayetiydi. İşte bu cinayetin soruşturmasını yürütürken MHP milletvekilleri tarafından açık açık hedef gösterildi.

Tapan, o dönem yaşananları şöyle aktarıyor: “Cinayetin işlendiği gün bir ihbar yapılıyor, ihbarda da Site Yurdu işaret ediliyor. Doğan Öz’ün silah taşımak huyu değilmiş ancak o gün aramadan önce eve uğruyor, silahını almak için. Eşi Sezen Hanım da ciddi bir şey olduğunu anlıyor. Yurttaki arama esnasında komiser, Doğan Öz’ü durdurmaya çalışıyor, ‘Sen bir dur savcım, biz zaten arama yaptık’ diyor. Fiziken de engellemeye çalışıyor. Savcının arama yapmayacağından o kadar emin ki. Fakat arama yapılmadığı da ortada. Çünkü cinayetin işlendiği silah, dolapta duruyor! O kadar pervasızlar ki, silahı yurdun dışına çıkarma gibi bir kaygıları bile yok. Ve silahı Doğan Öz buluyor.”

kontrgerilla-raporu-sonrasi-katledilen-savci-dogan-oz-un-hayatini-kitaplastiran-gazeteci-tapan-derin-devletin-uzerine-gidilseydi-mumcu-ve-dink-yasiyor-olacakti-813514-1.
Doğan Öz, eşi Sezen Öz ve çocukları ile bir arada.

Savcı Öz, 24 Mart 1978’inin sabahında Anadol’una binmişti ki altı kurşunla katledildi. Öz’ün katili bir süre “bulunamadı.” Soruşturma bir dizi ihmalle sürdü. Misal, Kuşadası’na gönderilen polisler, araştırma yapmak yerine denize girmeyi tercih etti. Tapan, “Kuşadası’nda polislerin tavrına şaşırmamak gerekiyor” diyor ve ekliyor: “Kanlı Pazar’da da 16 Mart’ta da ya ortada yoklar ya da yalnızca izlemekle yetiniyorlar.”

Bir polisin, başka bir suçtan gözaltına alınan ülkücü İbrahim Çiftçi’nin, Öz’ün katilinin tarifine çok benzediğini fark etmesiyle işler değişiyor. 5 Ocak 1978’de de Muzaffer Üstünel isimli genci öldüren ve delil deposunda olması gereken silahın, aylar sonra Öz cinayetinde kullanıldığı ortaya çıkmıştı.

Berivan Tapan, Çiftçi’nin soruşturmada geri dönüşü olmayan ifadeler verdiğine dikkat çekiyor: “Çiftçi, ifadesinde Öz’ün arabasının sol sinyalinin açık olduğunu söylüyor. Bu çok önemli bir ayrıntı… Bu yüzden de ‘İfadem, baskı altında alındı’ türünden açıklamaları gerçekçi değil. Savcıların zorla ‘Sol sinyali açıktı’ gibi bir ayrıntıyı söyletmesi mümkün değil. Bu nedenle de ifadeleri, geri dönüşü olmayan ifadeler…”

kontrgerilla-raporu-sonrasi-katledilen-savci-dogan-oz-un-hayatini-kitaplastiran-gazeteci-tapan-derin-devletin-uzerine-gidilseydi-mumcu-ve-dink-yasiyor-olacakti-813515-1.
Doğan Öz'ün Adalet Bakanlığı önündeki cenaze töreninden...


Peki, yargılama sırasında neler yaşanıyor? Berivan Tapan, Çiftçi’nin mahkeme başkanını bile tehdit ettiğini hatırlatıyor: “Dava boyunca sanığın kendine çok güvendiğini anlıyoruz. İlk ifadesinde de hemen bütün ayrıntılarıyla cinayeti itiraf ediyor. ‘Emir aldım, öldürdüm’ diyor rahatlıkla. Çünkü birileri tarafından korunduğunu, ceza almayacağını biliyor.”

Tapan, dava sürecinde Çiftçi’nin ailesinin maddi açıdan da iyileştiğine de vurgu yapıyor: “Çiftçi’nin annesi, davalara Mustafa Mit’in arabasıyla geliyor. Mit, o dönem MHP Gençlik Kolları Başkanı… Ailenin de maddi koşulları iyileşiyor. MHP ve Ülkü Ocakları bağlantılarını gizlemiyor, o da bunu bir güvence olarak görüyor. Çiftçi’nin avukatı Beni Han’ın Cumhurbaşkanı ve büyükelçilere yazdığı mektuplar var. Devlet adına çalıştığını kanıtlamak ve kurtarmak için her şeyi yapıyorlar.


ÇOK TANIKLI CİNAYET AZ TANIKLI DURUŞMA

Doğan Öz cinayetinin öne çıkan iki tanığı vardı. Biri apartman görevlisi Hayati Erdoğan diğeri ODTÜ’den Doç. Dr. Ziya Aktaş… Hayati Erdoğan, Çiftçi’yi hem Emniyet’te hem de duruşmalarda teşhis etmiş, Ziya Aktaş ise edememişti. Tapan, Aktaş’ın, Çiftçi’yi “teşhis edememesi” ile ilgili şunları dile getiriyor: “Cinayeti en iyi gören Ziya Aktaş; ‘Gözlüğümü takmamışım’ gibi ifadeler kullanıyor. Eşi de aynı şekilde çelişkili ifadeler veriyor. Aktaş ve eşi, dava sürerken apar topar burslu bir şekilde Amerika’ya gönderildi. Aktaş daha sonra Ecevit’in bakanlarından biri oldu. Çok tanıklı bir dava ama insanlar ifade vermeye korkuyor. Hayati Erdoğan’a baskı yok da konuşuyor zannedilmesin… O da tehdit ediliyor. 170 kişi gösteriliyor, teşhis için ilden ile götürülüyor. Hayati Erdoğan, ‘Katili gördüm. Ancak ikizi varsa yanılabilirim’ diyor, o kadar emin yani. Ama Aktaş, ‘Çoluğum çocuğum var, beni azad edin’ diyor.”

CİNAYETİ İŞLEDİ AMA SERBEST KALDI

Sanık Çiftçi hakkında dört kez idam cezası istendi. Önce Ağır Ceza’da, sonra da Sıkıyönetim Mahkemesi’nde idama mahkûm edildi. Askeri Yargıtay ise verilen kararı tam dört kez bozdu. Bozulma gerekçelerinden birinde şöyle deniyordu: “ODTÜ öğretim üyesi olan kültürlü bir tanık (Ziya Aktaş) sanığı teşhis edemezken bir kapıcının teşhis etmesi manidardır.” Tapan, mahkemenin bu yaklaşımının “eşitlik ilkesine aykırı” olduğunun altını çiziyor.

Takvimler 25 Haziran 1985’i gösterdiğinde İbrahim Çiftçi beraat etti, “hem de bu kadarı da olmaz” dedirten bir kararla: “Elimizdeki bilgiler, belgeler ve tanık ifadeleri cinayeti İbrahim Çiftçi’nin işlediğini gösterirken ve vicdani kanaatimiz de bu yönde oluşmuştur. Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararları mahkememizi bağladığından sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle Çiftçi’nin beraatına karar verilmiştir.”

Karar o kadar hukuk dışıydı ki, Çiftçi bile şaşırmıştı tahliye olduğuna…

İŞKENCECİ RACİ TETİK KARŞILARINA ÇIKIYOR

Mahkemenin verdiği beraat kararı, Öz ailesi için hayal kırıklığı olmuştu. Ancak devletin “hesabı” daha bitmemişti. Bu sefer de 12 Eylül döneminde Ankara Savcı Yardımcısı Öz’ün ODTÜ’de öğrenci olan oğlu Turan Öz, gözaltına alındı. Günlerce gözaltında kaldı, işkenceye uğradı. Üstelik Turan Öz’ün karşısına cunta dönemi işkencecisi Raci Tetik çıkmıştı ve şöyle demişti: “Babanı neden öldürdüler biliyor musun?”

Berivan Tapan, şu yorumda bulunuyor: “Derin devlet, cinayet işleyip geri çekilmez, ailenin de yaşamasına izin vermez. Doğan Öz’ün oğlu Turan da tesadüfen gözaltına alınmıyor, Doğan Öz’ün oğlu olduğu için alınıyor ve çok ağır işkencelerden geçiriliyor.”

MUMCU VE DİNK ÖLMEYECEKTİ

Sol Yayınları’nın kurucusu, yazar Muzaffer Erdost’un kardeşi İlhan Erdost öldürüldüğü Mamak’taki işkencelerin baş sorumlusu da olan Raci Tetik de hesap vermedi, İbrahim Çiftçi de… Cinayeti önce itiraf eden, ardından da bu ifadelerini yalanlayan İbrahim Çiftçi, bugünlerde MHP MYK üyesi. 12 Eylül’de “beraat ettirilen” Çiftçi, bir anda iş insanı oluverdi, ihaleler kazandı, hatta Bahçeli’nin karşısına MHP Başkan Adayı olarak çıktı. 1996’da verdiği bir röportajda, “Bizi kullanıp dışladılar” diyen Çiftçi, mafya-derin devlet-ülkücüler üçgenindeki kirli ilişkilerin en net fotoğrafını sunan isimlerden biri.

İnsan, Doğan Öz’ün kontrgerilla raporu dikkate alınsaydı, ne olurdu diye düşünmeden edemiyor. Tapan’ın yanıtı net: “Kitapta bir tane fotoğraf var, çok trajik buluyorum. Arabanın içinde Doğan Öz kanlarla yatarken başında duran biri var. O isim Uğur Mumcu. İşte bu rapor ciddiye alınsaydı, ne Doğan Öz ne Uğur Mumcu ne Hrant Dink ne de Tahir Elçi öldürülecekti. Derin devlet, önce öldürülen kişinin ailesini, sonra yakınlarını en sonunda da toplumu bitiren sinsi bir hastalık.”

kontrgerilla-raporu-sonrasi-katledilen-savci-dogan-oz-un-hayatini-kitaplastiran-gazeteci-tapan-derin-devletin-uzerine-gidilseydi-mumcu-ve-dink-yasiyor-olacakti-813516-1.
Bahçelievler Katliamı ve Doğan Öz cinayetlerinden
yargılanan İbrahim Çiftçi için dört kez idam cezası
verilmiş, itiraz üzerine Askeri Yargıtay Ceza Genel
Kurulu bozma kararı verip tahliyesini sağlamıştı.




DERİN DEVLETİN KÖKÜ KURUTULMALI

Tapan’ın kitabı yazdıktan sonra endişelenip, endişelenmediğini merak ediyorum. Kesin bir dille cevaplıyor: “Kişilerden değil, derin devletin hâlâ faal olduğu bu ülkenin geleceğinden endişe duyuyorum.” Tapan, sözlerini şöyle noktalıyor: “Tetikçilerin isimleri önemli değil, onlar zaten ‘Kullanıldık’ diyorlar. Asıl hesaplaşmamız gereken, devlet gibi davranan, onu taklit eden bu derin yapı. Örneğin; Çakıcı tekrar cezaevine girse ne olacak, derin devlet bitecek mi?

Önemli olan derin devletin kökünü kurutmak. Bunun bir gün gerçekleşeceğinden de umutluyum. Doğan Öz’ü öldürdüler ama bu kitabı okuyup ondan feyiz alacak genç hukukçular olduğunu biliyorum.”