Türk sağına yönelik çalışmalarıyla bilinen Kemal Can’a göre AKP ve MHP arasındaki gerilimin sürmesi kaçınılmaz. Bundan sonraki kritik nokta daha fazla pay almanın yanı sıra bir de ortaya çıkan zararın kimin üstüne yıkılacağı

Gazeteci-yazar Kemal Can: MHP’nin derdi daha fazla pay AKP’ninki eldekini koruma…

CAN UĞUR canugur@birgun.net @canugur1987

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Yerel Seçimlerde ittifak yapmayacaklarını açıklamasının ardından ilk akla gelen AKP ile Cumhur İttifakı’nın sürüp sürmeyeceği konusuydu. Hem AKP Genel Başkanı Erdoğan hem de MHP Lideri Bahçeli Cumhur İttifakı’nın süreceğini söyleseler de iki taraftan gelen açıklamalar bu ittifak için de tehlike çanlarının çaldığını gösterir nitelikteydi.

Meclis’teki Emeklilikte Yaşa Takılanlara yönelik düzenlemeyi esas alan oylamada MHP’lilerin ilk olarak AKP’nin tersi istikamette tavır alıp ikinci oylamada AKP’nin yanında durması da Cumhur İttifakı’nda uzun zaman sonra yaşanan gözle görülür ilk çatlak olarak not edildi. Peki AKP ile MHP arasında başlayan bu gerilim bundan sonra bir çatışmaya dönüşür mü? Yoksa iki taraf da ittifakın ‘selameti’ açısından yoluna devam eder mi? AKP’nin liberaller ve Cemaat’le kurduğu ittifaklar düşünülürse çatışmanın yaşanabileceğini söylemenin abartılı olmayacağı ortada. Ancak meselenin farklı boyutlarının olduğu da bir gerçek.

Türk sağının iki kanadı milliyetçilik ve İslamcılık üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen gazeteci-yazar Kemal Can konuyu yakından takip eden isimlerden. Pazartesi Söyleşisi’nin bu haftaki konuğu olan Kemal Can ile yaşananları sadece gündelik meseleler ekseninde değil, teorik-politik arka planı ile masaya yatırdık.

► İttifaktaki çatlak meselesinden başlayalım isterseniz… Nedir yorumunuz?
Açıkçası ben bu çatlağı zamanlaması açısından erken ama şaşırtıcı olmayan bir gelişme olarak yorumluyorum. Çünkü zaten bu ittifak, kurulduğu andan itibaren güçlü, fonksiyonel ama dengesiz bir ittifaktı. Kendi içinde gerilimleri, çatışmaları barındıran bir tabloydu. Biraz pragmatik gerekçelerle, ortak ihtiyaçlar dolayısıyla çelişkilerin ikinci plana itildiği, işlevin öne çıktığı bir ittifaktı. Dolayısıyla zaten ittifakı oluşturan siyasi akımların ve o akımların temel taleplerinin, hem Türk siyaset geleneği açısından, hem de yakın dönemdeki refleksleri açısından aralarında bir tansiyon olması şaşırtıcı değil. Ama bir tür ‘kazan-kazan’ formülü ya da siyasi olarak birbirine mecburiyetin çimentosu ile sağlam bir zemin oluşturulmuştu.

MHP kazandı ama…
► MHP’den yola çıkarsak, kazandı mı diyebiliriz kaybetti mi?
Açıkçası hem sayısal olarak hem siyasi olarak mevcut göstergeler, özellikle 24 Haziran’ı da baz alırsak, MHP'nin ittifaktan daha kazançlı olduğunu gösteriyor. Birkaç açıdan bu söylenebilir. Birincisi Devlet Bahçeli, da sonra İYİ Parti’yi de yaratan parti içindeki muhalefet hareketinden kurtuldu. Parti içindeki etkinliğini sağlamlaştırdı. Hatta bir tür yüklerinden kurtularak bunu sağladı. İkincisi ise kendi söylem ve iddialarını; ideolojik belirleyiciliğini önemli ölçüde iktidara kabul ettirdi. Buna ek olarak bir de 24 Haziran itibariyle oyunu ciddi biçimde koruduğunu hatta belki de 24 Haziran sonrasında da bugün gelinen noktada artırmaya devam ettiğini gösterdi. Bu anlaşılır bir durum. Blok tercihini (AKP-MHP bloğu kastediliyor) değiştirmeyen, iktidar bloğunda yer almaya devam eden seçmenin parti tercihinde değişim izleniyor. AKP’den MHP’ye doğru bir oy hareketinin oluştuğunu söyleyebiliriz. Zaten önceden MHP’de olup AKP’ye oy vermeye başlayan seçmenin geri döndüğünü, bununla birlikte AKP seçmeni olup ağırlıkla iktisadi rahatsızlık dolayısıyla AKP’ye tepki duyan ama blok tercihini değiştirmeyen seçmenin de MHP’ye yönelebileceğini söylemek mümkün. Bir de politik gücünü arttırdırdığı görüldüğü için İYİ Parti’ye kaybettiği oyların bir kısmını geri kazanma olasılığı da düşük değil. Geçmiş örneklerde gördüğümüz gibi, ittifaklar MHP'yi hep büyütmüştür.

AKP’nin beklentileri
► AKP açısından durum nedir?

AKP çevresindeki bazı unsurlar bu ayrışmayı istiyor biçiminde yorumlar var. Özellikle MHP cenahından gelen eleştiriler bu yönde.

Bazı parametreler açısından bu ittifak son derece faydalı oldu. Çimentosu da buydu bu işin. Herkesin ihtiyaçlarına uygun biçimde yürüyen bir süreçti diyebiliriz. AKP ile birlikte özellikle Erdoğan’ın kazandığı önemli şeyler var. Birincisi bunu 2015 yılına kadar götürürsek 7 Haziran sonrası ittifakın başladığı söylenebilir. Bahçeli koalisyonların önünü kesip blok tercihini açık biçimde ortaya koyunca 1 Kasım’ın önü açıldı. Dolayısıyla oradan başlarsak kaybettiği iktidarı yani 7 Haziran itibariyle AKP iktidarı kaybetmişti onu geri kazandı. Bunun üzerine Erdoğan başkanlığı elde etti, kontrolsüz gelişen kişisel iktidarını yasal bir zemine taşıdı. Oy desteği anlamında güç kaybetmeye başlarken pozisyonunu korumayı hatta tahkim etmeyi becerdi. Bunlar MHP sayesinde oldu. Ayrıca kendisine siyaseten zarar vermeye başlayan ‘Çözüm Süreci’ ve Batı ile ilişkiler gibi meselelerde de virajı rahat geçti. İdeolojik kalkanı ortağı üzerinden kurmayı başardı. Kendi tabanına ve kamuoyuna kolay kabul ettirdi. Bu, ittifak tabi sadece kazançtan ibaret değil.

► Handikapları nelerdi?
AKP’nin tüm iktidar tarihinde bu hikaye var. İttifakların handikapları var. Bir süre ittifaklar AKP’yi taşıyor, yükseltiyor, koruyor. Sonra bunlar; AKP’nin siyasi gücü üzerinde negatif etki oluşturmaya başladığında ittifaktan hızlıca vazgeçiliyor. AB ve liberal ittifak peşinden Cemaat’le ittifak ve gelinen süreçte MHP ile ittifak serisinde aşağı yukarı aynı dinamiklerin işlediğini, görüyoruz. İttifak; taşıyor, koruyor, yükseltiyor ama gücünden yemeğe başladığı an hemen ya dengeleme ya mesafe koyma ya da masayı devirme gibi süreci işletiliyor. Sıralama değişebiliyor ama içerik aynı. Tarz aynı.

gazeteci-yazar-kemal-can-mhp-nin-derdi-daha-fazla-pay-akp-ninki-eldekini-koruma-525482-1.



Sorun zararın bölüşülmesi
► Pasta bu kadar büyükken ayrışma ya da kavga derinleşir mi?
Aslında teorik olarak yeni kurulan sistemin kontrol imkanları, özellikle de iktisadi paylaşım açısından çok yükselmiş durumda. Bu yeni getirilen sistem merkezi kontrolü tek elde toplamayı çok kolaylaştırıyor ve iktidara büyük güç veriyor.

Meclis de denetim ve diğer fonksiyonlar açısından zayıfladığı için bunun kontrolü yapılamıyor. Ama başka bir konu daha var şu anda. Acil bir durum diyebiliriz. Şu anda pasta paylaşımı değil de, bir tür zarar bölüşümü durumunda Türkiye.

80’lerde Özal’la başlayan daha sonra 90’ların sonunda Kemal Derviş’le revize edilen neoliberal iktisat politikasının, modelinin çökmesi tüm yapısal krizleri serbest bırakmakla birlikte, ağır bir fatura ortaya çıkartıyor. Şu anda acil olan, bu fatura karşısında kimin korunacağı ve zararın kimler tarafından üstlenileceği meselesi. Yani şu anda kârı paylaşma değil, zararı bölüşme durumu belirliyor pozisyonları. Bu aciliyet dolayısıyla, AKP’nin ve özellikle de Erdoğan’ın; söz konusu ittifak elini de zayıflatıyordu ve hamle imkanlarını azaltıyordu. McKinsey ve Brunson olaylarında AKP’nin Batı ile ilişkileri meselesinde de önümüze gelmesi muhtemel biçimde ittifak, Erdoğan’ın tek başına karar almasını zorlaştırıyor.

Erdoğan’ın istediğini yapma halini ortadan kaldıran süreç, aslında zararın bölüşülmesi dediğim kısım için de kritik.

Daha hızlı çözüldü
► İki tarafın köprüleri atmasına hazırlıklı mı olmalıyız?

Ben diğer ittifaklara göre bu ittifakın daha hızlı çözüldüğünü düşünüyorum ama bunun şimdilik fazla sert olacağını beklemiyorum. İlişki biçimi değiştirilerek ömrü de uzatılabilir. Zaten seçimde ittifak yapmayacağız denilip cumhur ittifakı devam ediyor denmesi bu işin artık başka türlü konuşulduğunu ve bu ittifaktaki ilişki biçiminin değiştiğini gösteriyor. Kısa vadede sert manevralar beklemek gerçekçi değil. Çünkü henüz blok tercihlerini değiştiren bir sertliği değil de yeni bir dengelenme durumunu zorlayan bir hal var diye düşünüyorum. Ayrıca ittifakın kurulma gerekçeleri için üretilen argümanlar hızlı bir manevrayı zorlaştırıyor.

► 24 Haziran sonrası ya da hemen öncesinin aynısı olmayacak ama her şey de bitmeyecek…
En azından şunu diyebiliriz. İttifakın politik birliktelik olarak çerçevesi çizilmişti ama bunun sayısal ayağı belirleyici. Bunun sayısal tarafı derken; zaman zaman yumuşak zaman zaman gerilimle MHP tarafından AKP'ye hissettirilen mecburiyet ilişkisinin belirgin hale gelmesini kastediyorum. Çok açık biçimde; AKP sayısal olarak MHP'yi ittifak dışına iterse, bir azınlık hükümeti durumuna düşecek. Dolayısıyla, bu AKP’nin istediği bir durum olamaz. Emeklilikte Yaşa Takılanlarla ilgili oylamada MHP bir fragman gösterdi. Bunu hesaplı yapıp yapmaması önemli değil. MHP ipleri koparıp karşı tarafa geçmediğini ama bu meseleyi AKP’nin ve Erdoğan’ın doğru değerlendirmek zorunda olduğunu hatırlatan bir pozisyon takındı. Bahçeli yerel seçim stratejisini anlatırken de aslında gayet belirgin biçimde Erdoğan’a neden kendisine mecbur olduğunu söyleyip, buna uygun davranmasının çerçevesini çizmeye çalışmıştı. Erdoğan biraz da bu sıkıştırmanın çok belirgin olması dolayısıyla ‘yeni dengeleme’ ihtiyacını duydu. Çünkü Bahçeli, 'şu anki dengelerde eşit ortak meselesini hatta eşitten de fazla ortak pozisyonunu’ hatırlatıyor. Önümüzdeki süreçte devam edecek bu tansiyon; bu ittifakı mümkün kılan ekonomik, toplumsal ve siyasi arka plan içerisindeki gerilimlerle biçim alacak. Çünkü iktidar yıllardır süren blok siyaseti ile bir oy konsolidasyonu sağlıyor ama orası ağırlıklı olarak kültürel bir aidiyet evreni yaratıyor olsa da, çok homojen bir alan değil. Orada çok ciddi geçişler, çıkar ayrışmaları yaşanıyor, yaşanabilir.

***

Türk sağının gerilimli ilişkileri

gazeteci-yazar-kemal-can-mhp-nin-derdi-daha-fazla-pay-akp-ninki-eldekini-koruma-525481-1.

►Meselenin teorik kısmına gelirsek. İslamcılık ve milliyetçiliğin tarihsel ilişkisi açısından ittifakı nasıl okuyorsunuz?
Popüler Türk sağının zihniyet dünyasında bu iki düşünce çok ayrı değil. İttifakı bu kadar kolay kılan bir durum da bu. En tipik olarak, Necip Fazıl Kısakürek’te buluşan temel refleksler, hülyalar ortak. Bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan Türk ve Müslüman unsurların ezici politik hakimiyeti biçiminde kodlanan, biraz da sürekli üretilen bir mağduriyet ve kompleksle beslenen bir rüya. Bu ortak hissiyat, sağın kültürel hattı ve oluşan çoğunluk bloku için büyük ölçüde aidiyet çemberi kuruyor. Buna karşılık, Cumhuriyet öncesine kökleri uzanan İslamcılık ve Türkçülük çizgileri; hem kadro düzeyinde hem de ideolojik referanslar açısından çok da iç içe yürüyen uyumlu çizgiler değil, bunu da eklemek gerek. Bu açıdan bakıldığında, karşıtlar, karşı olunan belirleyici olduğunda çok rahat bir arada durabilen ama kendi iç dengesinde de yüksek gerilim taşıyan, yan yana durması kolay olmayan hatlar bunlar. Bu yüzden ittifakın, iki tarafın da kadro ve teşkilatları düzeyinde yüksek alerji ürettiği söylenebilir. ‘İttifak bitti’ çıkışına iki taraftan gösterilen pozitif tepkiler de bunu kanıtlıyor.