Cücü…

Sana böyle seslenmemin nedeni seni aşağılamak, sana hakaret etmek falan değil, ne haddime! Bana da ailede Gügü derler, kötü bir şey yok bunda, celallenme hemen.


Bu hafta yayınlarında sözünü ettiğin gibi sürekli oturup Cücü ne yazmış diye aratmıyorum sosyal medyada. Sen de beni blokladın, ben de seni blokladım, o zaman nasıl önüme düşüyor? Düşüyor işte Cücü! Meşhursun maalesef. İstemesem de düşüyor. Önüme düşmese biri bana gönderiyor. Senin önüne de öyle düşüyordur benim yazdıklarım. Ben sana diyor muyum “oturup beni aratıyor” diye.

İşimin gücümün sana düşmanlık olduğunu söylemişsin. İzledim. Hayır, oturup senin yayınlarını falan takip ettiğimden değil. Ya izleyen biri, ya asistanım gönderiyor “Senden bahsetmiş” diye. Sen değil de başkası konuşsa onu da gönderecekler yani, senin ‘özel’ bir yanın yok.

***

Düşmanlık konusuna gelince; hayır sana kişisel bir düşmanlığım yok. Hatta kaç ortak arkadaşımız var, normal şartlar altında seni sevmem de lazım. Sevemiyorum, ama bu kişisel bir şey değil, anla bunu lütfen.

Ben başarıyı, başarılıyı, ilkeyi, ilkeliyi seviyorum Cücü. Bunlardan yoksun olanlardan hoşlanmıyorum. Sende bu saydıklarım yok.

Daha geçtiğimiz gün, bir sanatçıya, sosyal medyada derdini yazdı diye vasıfsız, yeteneksiz, küçük bir -sözüm ona- gazeteci saldırıyor. Köşesinden hedef gösteriyor. Sen bunu yayınında anlatırken bile kahkahalarla, aşağılayarak, dedikodu ve magazin eşliğinde dalga geçiyorsun. Sonra da yalandan, o küçük sözde gazeteciye de çakıyorsun iki üç cümle ile. Kıyamıyor musun, nedir?

Bunu ne ilk kez yapıyorsun, ne de son olacak Cücü. Hayat pratiğin böyle. Senin bildiğin “gazetecilik” bu şekilde. Bir tarafa iki gün çakarsan, bir iki gün de diğer tarafa çakarsın. Fikrin yok, amacın var. Amacın, bu sularda hayatını, konfor alanına hiç bir zarar getirmeden idame ettirmek. Senin yaptığın gazeteciliğin yanında yetiştiğin Mehmet Ali Birand ile hiç bir alakası yok. Hayat çizgin o okuldan çıkan diğer arkadaşlarından çok farklı. Senin yaptığın gazetecilik Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan, Mehmet Barlas gazeteciliği. Bundan elli yıl sonra hiç bir şeyin hatırlanmayacak. Hiçbir eserin yok. Bıraktığın hiç bir şey yok. Belki diyeceksin ki “şart mı kardeşim!” Değil tabii ki. Ama o zaman sen bir gazeteci değilsin. Sen bir “yuğtubır”sın en fazla. Sözüm ona “mesleğine” soğanın cücüğü kadar faydan yok Cücü.

***

Yemedim içmedim, oturdum da BirGün gibi saygın bir gazetenin köşesini sadece sana “çakayım” diye harcamadım. Burada sen bir sembolsün. Senin nezdinde bütün Cücü'lerle derdim var benim. İyi ki de var. Çok şükür var. Çok kişinin de var, bilesin.

Sırça köşklerinizde “yuğtub” videoları çekip ağzınızı yaya yaya kahkahalarla, bir gün ona geçirip, öbür gün yalandan buna çakıp sonra gazetecilik yaptım sanan sizleri kimse ciddiye almıyor artık. Alan kaldıysa da bizler yazacağız ki uyanacaklar ve görecekler.

Son olarak sorarım sana Cücü:

Dünyanın başka herhangi bir coğrafyasında gazetecilik yapman, bu mesleği yaparak ciddiye alınman mümkün mü? Kamera karşısına kim çıkarır seni başka yerde? Ancak belki gittiğin bir düğünde görebilirsin kamerayı.

Hadi eğlenin biraz daha sen ve güruhun Cücü. Az kaldı...