Son dönemde platformlar, büyük teknoloji şirketleri, içerik üretici ve tüketicileri arasındaki çekişmeleri takip ederken zihnimin fonunda hep bir Metin Şentürk şarkısı çalıyor; “Umudum dağların ardına kaçtı/seni sevdim feleğim şaştı/bu son damla bardağı taştı/maymun gözünü açtı.” Evet, gerçekten de maymun gözünü açtı. Bir tarafta WhatsApp verilerimizi paylaşacakmış telaşıyla ekilen -yalan yanlış da olsa- veri bilinci tohumları. Bir tarafta Apple ile Facebook’un kullanıcıyı reklam amaçlı takip edersin edemezsin kavgası ve şimdi bunlara eklenen Google’ın Fransa’da bazı haber kuruluşlarına telif ödemek zorunda kalması. Bütün bunlar hem içerik üreticilerinin hem de tüketicilerinin büyük teknolojiye karşı daha bilinçli ve örgütlü hareket edeceği bir dönemin başlangıcını muştuluyor. Terlikli patronlara, garajda kurulan şirketlere duyulan hayranlık yerini öfkeye bırakıyor. İnternetle birlikte hayata giren “her şey bedava, üzümü ye, bağını sorma ekonomisi” de artık daha fazla sorgulanıyor. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun meselesi de bu: Gazeteciler nasıl oldu da Google’dan telif isteyebiliyor, Apple neden tüketiciyi bilinçlendirmeye çalışıyor?

GOOGLE’DAN HABER SİTELERİNE TELİF

Google ile haber sitelerinin ilişkisi bugüne kadar genelde haber kuruluşlarının Google sonuçlarında daha üstte çıkma çabası şeklindeydi. Bunun için SEO numaralarından en clickbait başlığı atma yarışına kadar pek çok formül denendi. Çünkü üstte çıkmak tıklanmak, bu da site trafiğinin artması demekti. Ancak zamanla şu anlaşıldı evet haber kuruluşlarının site trafiğini artırıyordu belki ama arama sonuçları da onun ürünüydü. Haberleri vitrine dizip, okuru kendi üzerinden dağıtıyordu ve buradan gelir elde ediyordu. Kazandırdığıyla kazandığı arasındaki denge sorgulanmaya başlanınca da olanlar oldu. Avrupa Birliği’nin 2019’daki telif hakları yasası güncellemesinin ilk sonucu Fransa’da alındı. Google ile Fransa’da kurulu bir basın derneği olan L’Alliance de la Presse d’Information Générale (APIG) arasında yapılan anlaşmayla haber yayıncılarına içerik için ödeme yapılması konusunda anlaşma sağlandı. Bu dernek, Fransa’daki tüm gazeteleri kapsamıyor ama hem kapsam dışı olanlar hem de dünya için emsal oluşturacaktır.

Ancak şunu da hatırlamak gerekir ki Avustralya’da benzer bir durumda böyle bir anlaşma henüz sağlanamadı. Çünkü Avustralya’da devletin dayattığı şartlar daha kapsamlı ve daha katı. Bunun üzerine Google masadan “Avustralya’dan çekiliriz” gibi bir tehditle kalkarken, Avustralya Başbakanı Scott Morrison da “Tehditlere yanıt vermiyoruz” şeklinde net konuştu. Ortada buluşurlar mı buluşmazlar mı önümüzdeki günlerde göreceğiz.

APPLE’DAN TÜKETİCİYİ KORUYAN UYGULAMA

Şu sıralar Apple’ın uygulama marketine girip uygulama indirmek isteyenler, uygulamanın tanıtım sayfasında belirgin bir şekilde “Sizinle İlişkilendirilen Veriler” başlığı altında ikonlar eşliğinde uygulamanın hangi verileri işleyeceğiyle ilgili bir etiket görüyorlar. Tıpkı aldığımız gıda ürünlerinin içeriğiyle ilgili bilgi alır gibi, uzun sözleşmeler okumak zorunda kalmadan uygulamanın hangi verilerimizi işleyeceğini görebiliyoruz. Washington Post’tan Geoffrey A. Fowler, bu etiketlerde bir sürü hata bulmuş olsa da (I checked Apple’s new privacy ‘nutrition labels.’ Many were false başlıklı makale) bu önemli bir girişim. Hatalar zamanla düzeltilir diye umut edelim. WhatsApp’ın sözleşme değişikliği sonrası başlayan uyanışla umarım herkes uygulama indirirken bir de veri kullanım etiketine bakar.

SORULARIN CEVABI

Şimdi gelelim başlıktaki sorulara. Başlıktaki iki soruya da yanıtım kısmen hayır. Gazetecilik nasıl geçmişte Google reklamlarına umut bağlayıp hayal kırıklığına uğradıysa, burada da yanılmamalı. Çünkü Google insanların merak ettikleri şeylerle ilgilidir. İyi gazetecilikse, daha çok merak edip etmediklerini bile bilmedikleri şeylerle. İyi bir gazeteyi diğerlerinden ayıran budur ve dünya üzerindeki örneklerden de görüyoruz ki insanlar böyle gazetelere dijital dünyada da bedel ödeyebiliyor. Apple’ın tüketiciyi bilinçlendirmesi güzel bir pr hamlesi ancak bu bilinçlendirme şirketlerden değil, sivil toplumdan gelen baskıyla yasalar kanalıyla gelmeli. Nasıl gıda ambalajlarındaki etiketler yasal bir standarda sahipse, aynı şekilde bu etiketlerin de bir standardı olmalı ve bu konuda hata kabul edilmemeli. Şimdilik eldekiyle idare edeceğiz ama mücadele sürecek. Hem ne diyordu Metin Şentürk o şarkıda: Ben enayi ben mi deli, hep ben üzüleceğim?