Pazartesi günü, Silivri’de Cumhuriyet’ten meslektaşlarımızın ikinci duruşması yapılacak. İlk duruşmada G. Öz, M. Kart, B. Utku, H. Kara, Ö. Çelik, M. K. Güngör ve T. Günay tahiye edilmişti. Akın Atalay, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Ahmet Kemal Aydoğdu ve Ahmet Şık hala tutuklular.

Bu arkadaşlara yönetilen suçlama akıllara ziyan: “PKK/KCK ve FETÖ/PDY terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek!”“Soğuk Savaş” kavramını ilk kullananlardan ABD’li gazeteci-yazar W. LipmannGazetecilikte doğruyu söylemekten ve şeytanı utandırmaktan daha yüce bir yasa yoktur” demişti.

Şeytanlar utanmaktan çoktan uzaklaştı ama gazeteciliğin o “yüce yasa”sını kılavuz edinmiş gazeteciler var!

Gandi’nin; “Gazetecilik asla bencil amaçlar için, sırf hayatınızı kazanmak için ya da daha kötüsü küpünüzü doldurmak için kötüye kullanılmamalıdır” sözünü kulaklarına küpe etmiş gazeteciler var!

Birkaç yıl önce yaşama veda eden ünlü Beyaz Saray muhabiri Helen Thomas gibi “zor soruları sormanın saygısızlık olmadığını” bilen ve en zor soruları her Saray’da sorabilecek cesur gazeteciler var!

Hiçbir dürüst gazeteci kendisini ‘iliştirilmiş’ olarak tanımlamayı istememelidir. İliştirilmiş gazeteci olmak, iktidar propagandacısı olmaktır”ı daha Chomsky’den duymadan içselleştirmiş gazeteciler de var!

Var; gazeteciliği en “Şık” haliyle yapanlarımız var! Kimileri içeride kimileri işsiz!

Yukarıda ismi yazılanlar sadece bazıları. 150, 160, 170… Hapisteki gazetecileri saydığımız, dünyanın en büyük “gazeteci hapishanesi” sayıldığımız günlerdeyiz. 90’larda “dünyanın çok gazeteci öldürülen ülkesi”yken, “dünyanın en çok gazeteci hapsedilen ülkesi”ne terfi ettik!

Balzac’ın “Gazeteler insanlara düşüncelerinin gölgelerini satan dükkanlardır” dediği günleri mumla arıyoruz; medya denilen bizim devasa süpermarketlerde bir tek insanın düşüncesi satılıyor!

Dünyanın önde gelen savaş muhabirlerinden CBS’in efsane habercisi Eric Sevareid, 1992’de ölümünden çok önce bugünümüzü görmüş ve “Haber medyası ne kadar büyürse cesareti ve özgürlüğü de o kadar azalıyor. Büyüklük zayıflık demek” demişti.

Gazeteciliğin en “Şık” halini kapı önüne koyan o en büyük ve en şık medya plazalara bakın; göz kamaştırıcı ihtişamları içinden Sevareid’in siluetini göreceksiniz.

Yazının ilk cümlesinden beri “gazeteci” deyip duruyorum, ancak sözlerim sadece gazetecilere değil, daha çok gazeteci olmayanlara!

Gazetecilik gazetecilerden çok sıradan insanların meselesi aslında ve onlar tıpkı ekmeklerinden gramaj çalınmasına, sütlerine su katılmasına itiraz ettikleri gibi gazeteciliğin en “Şık” halinin hapsedilmesine, susturulmasına itiraz etmezlerse kaybeden de gazetecilerden çok vatandaşlar olacak, oluyor!

Birleşik Haziran Hareketi, bugün Ankara’da ODTÜ Mezunları Derneği Vişnelik Tesisleri’nde Laik Eğitim Kurultayı topluyor. Laik ve bilimsel eğitimi yitirmek, sizin bizim hepimizin, bütün yurttaşların ve ülkenin geleceğini zifiri karanlığa mahkum etmek demek.

Gazeteciliğin en “Şık” hallerini kapı dışarı etmiş, çok şık çok ışıklı medya plazalardan bu çığlığı duymuyorsunuz!

Doğruyu söyleyen, cesur sorular soran gazetecileri kaybettiğimizde, hepimizin içinde soluduğu özgürlüğü ve demokrasiyi de kaybediyoruz.

O yüzden, onlar için değil asıl kendiniz için; gözünüz, kulağınız, hatta gövdeniz Silivri’de olsun Pazartesi günü. Ve İstanbul’dan Diyarbakır’a; yarın, öbür gün, daha sonraki gün, nerede yargılanıyorsa “Şık” halleri gazeteciliğin, orada olsun.

Demokratik bir toplumda yaşamak ve başına bir bela geldiğinde sesini duyuracak birileri olsun isteyen her vatandaş için, gazeteciliğin savunulması yalnızca gazetecilere bırakılmayacak kadar önemli bir meseledir!

Adalet arayışındaysanız şimdi, bir parça mutluluk arayışındaysanız, bilin ki “Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir.” Gazeteciliği hep birlikte savunmazsak, hakikati ve saadeti asla bulamayacağız!