Ne çok şey değişirdi, bir düşünün!

Bir düşünün; ne zamandır gazetecilik yok memlekette, ne zamandır soru sorulmuyor? Karar verme mekanizmalarının en tepesindekiler, bizde neredeyse tek kişi, kaç yıldır ciddi sorularla muhatap olmuyor? Yalnızca söylemek istediklerine çanak tutan sorular soruluyor.

Hani es kaza, bir gazeteci çıkıp da bir yetkiliye, misal Meclis koridorunda denk geldiği Sağlık Bakanı’na, AKP kongrelerinin “lebaleb” halini sorduğunda nasıl seyirlik bir manzara çıkıyor ortaya.

Yıllardır iktidarın iletişimi bir monoloğa dönüştü. Hiçbir soruya yanıt vermeden, soru soracak gazetecilerle asla bir araya gelmeden, bir televizyonda iktidarın bir bakanı, bir muhatabıyla karşı karşıya gelmeden sadece istediğini anlatıyor.

Öyle çok soru var ki sorulması gereken… Şimdi şu köpürtülen emekli amiraller darbesi konusunda misal…

Bir zamanların anlı şanlı kanalları, amiral gemileri, tepe aşağı giden tirajlarıyla zavallı bir haldeler şimdi.

Alın bir örnek: AB Liderler Zirvesi öncesi, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in pek önemsenen bir Ankara ziyareti oldu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la önemli bir görüşme yaptılar. Ardından, akşama doğru da AB Delegasyonu’nda bir basın toplantısı…

Hürriyet’i, Sabah’ı, Akşam’ı konuyu haber yaptı: Önemli ve sıcak bir görüşme olmuştu. Göç konusunda işbirliği ve 18 Mart Mutabakatı’nın ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, halklar arası temaslar kapsamında vize serbestisi, üst düzey diyalog süreçlerinin yeniden başlatılması ve stratejik işbirliği ile Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konuları görüşülmüştü. Von der Leyen sığınmacılara dönük AB yardımının devam etmesi konusunda kararlı olduklarını ifade etmiş ve “Türkiye aslında yapıcı bir şekilde tekrar ilişki kurmak istediğini gösterdi, biz de Türkiye’yle ilişkilerimize ivme katmak için geldik. İki tarafa da fayda sağlayacak işbirliği alanlarını görüştük” demişti.

Kısacası; işimize bakacağız, ticareti artıracağız, güncellemeler için çalışacağız, olumlu günden yolunda ilerleyeceğiz falan demişler – ki kesin demişlerdir - ve AB’nin çıkarının Türkiye ile pozitif ilişkilerden geçtiğini söylemiş gitmişlerdi.

Başka?

Valla başka da bir şey yok gibiydi, ama neyse İbrahim Kalın da neler konuşulduğu üzerine bir açıklama yapmış, o da mecburen haberlerin içine konmuş ve oradan anladığımıza göre, “Sayın Cumhurbaşkanımız, çeşitli mecralarda dile getirilen Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılması konusuna da açıklık getirmiş”ti.

Onlar sormuş da mı söylemişti, sormadan mı söylemişti, belli değil.

BirGün ve Evrensel gibi gazeteleri okumuyorsanız, onların sorduk söyledik dediği birçok şeyi duymamışsınızdır.

Aslında, Michel ve Von der Leyen’in basın toplantısında 3 soru sorulmasına izin verildi ve o 3 soruyu da iki yabancı medya kuruluşundan iki Avrupalı meslektaş sordu. Bizden biri sorsa, ne sorardı acaba?

Onları izlerken aklıma geldi “gazetecilik olsa, sorular sorulsa” başlığı… İki gazeteci de ne sordu tahmin edersiniz? En merak edilenleri… İstanbul Sözleşmesi’ni, ifade özgürlüğünü, hukuk devletini, AIHM kararlarına uyulmamasını, Kavala, Demirtaş, HDP davalarını…

İki AB yetkilisi de “İçeride bunları konuştuk” dedi. “İnsan hakları bizim için müzakere edilebilir değil” dediler. “Yolun başındayız, nereye ilerleyeceğimizi Türkiye’nin tavrı belirleyecek” dediler. Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’ne dönmeye, Kavala ve Demirtaş konusunda AIHM kararlarına uymaya çağırdılar. “AB yanlışları konuşmaktan hiçbir zaman çekinmeyecek” dediler.

Ama bizim medyaya bakarsanız, sanki bunları hiç demediler!