Hosseın Derakhsan Gazetecilik ve habercilik arasında bir ayrım yapalım. ‘Haber’ gazetecilerin ürettiği birçok şeyden yalnızca biridir. Haberler bir format olarak yaklaşık 200 sene önce, dönemin sosyal ve kültürel koşullarının doğal bir sonucu olarak ortaya çıktı ve ‘telgraf’ denen yeni teknoloji ile geniş kesimlere ulaştı. 1830’da telgrafın icadı kısa mesajların uzak yerlere ulaşmasını mümkün kıldı. Gariptir […]

Gazetecilik ölürse demokrasi ne olacak?

Hosseın Derakhsan

Gazetecilik ve habercilik arasında bir ayrım yapalım. ‘Haber’ gazetecilerin ürettiği birçok şeyden yalnızca biridir. Haberler bir format olarak yaklaşık 200 sene önce, dönemin sosyal ve kültürel koşullarının doğal bir sonucu olarak ortaya çıktı ve ‘telgraf’ denen yeni teknoloji ile geniş kesimlere ulaştı. 1830’da telgrafın icadı kısa mesajların uzak yerlere ulaşmasını mümkün kıldı. Gariptir ki, Twitter’dan aslında o kadar da farklı değildi.

Telgraf sayesinde seçimler, savaşlar, afetler, işlenen suçlar, yapılan düğünler insanların mutfak masasına kadar taşındı. 1965’te Abraham Lincoln’ün suikast sonucu ölümü dünya gündemine telgraf ile taşındı. Anlık haberlerin küresel ölçekte yayılabilmesi orta sınırın bakış açısını yerelden küresele taşıdı. Genellemeler üzerinden şekillenen dünya görüşü, yerini spesifiklere bıraktı. Kurgunun terini bilgi aldı. Orta sınıfın kültürel kimliği de doğrudan bu eksende şekillendi. ‘Haber açlığı’ şekillenen sosyopolitik ekosistemin doğrudan bir sonucuydu.

O günden bu güne kültürel koşullar neredeyse tamamen değişti. Öyleyse, iki asırdır ‘haber’ dediğimiz şeyin kültürel bağlamı tamamen değiştiyse, ‘haberler’ hâlâ işlevini yerine getiriyor mu? Haberlerin amacı ve hedefi nedir? Haberlerin hâlâ önemli olduğunu söyleyebilir miyiz?

Haber endüstrisinin sıkıntıda olduğu su götürmez. Pew Araştırma merkezinin 2016 verilerine göre ABD’deki gazetelerin toplam tirajı 35 milyona düştü – bu da 1945’ten bu yana en düşük rakam. Halbuki o günden bu yana ABD nüfusu neredeyse üç katına çıktı. BuzzFeed ve Huffington Post gibi kısa süre önce yükselişe geçen dijital mecralarda bu sene binlerce işten çıkarma yaşandı. Haber kurumları on yıldan fazla süredir çöken ‘iş modelleriyle’ mücadele ediyorlar. Yeni internet teknolojileri başta Google ve Facebook olmak üzere yeni oyuncuları öne çıkardı. Bu oyuncular haberlerin yaygınlaştırmasını ve beraberinde gelen reklam gelirlerini ele geçirmiş durumda.

Trump’tan ilham alıyorlar

Bir yandan da Dondal Trump’tan ilham alan siyasetçiler dünyanın her yerinde gazetecilere açıkça saldırıyorlar. ‘Sahte’ ve ‘taraflı’ haber suçlamaları yaygınlaşıyor. Bir yandan da toplum gazetecileri fazlasıyla güçsüz ve zenginlere fazlasıyla yakın görüyor. Burada bir çıkar çatışması görüp, gazetecileri güvenilmez buluyor.

Bazı büyük haber kurumları paralı üyeliklerden elde ettikleri gelirleri arttırmayı başardılar. New York Times üye sayısını üç buçuk milyona çıkardığını söylüyor. The Guardian gazetesi ise bir milyondan fazla okuyucudan bağış almayı başardı.

Üyelik ‘okuyucu’ ile aynı şey değil fakat düzenli gelir kaynağı olarak son derece kıymetli. Ancak şu soruyu sormak lazım; kim aktüel haber haricinde, detaylı dosya haberlerini okuyor? Üyelik satın alanların ne kadarı zamanı gelince üyeliklerini yeniliyor? Şahit olduklarımız geçici bir ‘Trump sendromu’ mu?

Trump’ın ‘Önce Amerika’ söylemi, küreselleşme tezinin kriz anıyla çakıştı ve uluslararası kurumlar, jeopolitik amaçlar zayıflıyor. Sınırlar güçlenirken milliyetçilik yükseliyor. Alınıp satılabilen bir varlık olarak ‘haber,’ kültürel bir icat. Dolayısıyla küreselleşmenin gerileyişi haberleri de etkiliyor. Uluslararası haberlerin İngiliz medyasındaki payı yarı yarıya düştü. Uluslararası haberler artık savaş ve terör gibi doğrudan ülke çıkarlarıyla ilgili konular üzerinden işleniyor.”1989 yılında Berlin Duvarı yıkıldığında ABC, CBS ve NBC kanalları senelik toplam 4828 dakikalık uluslararası yayın yapıyordu. 2000 yılına gelindiğinde bu süre 2127 dakikaya düştü. Bu düşüş 11 Eylül saldırısından ve ardından başlayan uluslararası terörle mücadele döneminde dahi sürdü.

Şahit olduğumuz düşüş hem jeopolitik, hem sosyal bir olgu. İçe kapanma dönemini teknoloji dünyası dahil olmak üzere farklı biçimlerde gözlemliyoruz. Haberlerin dışarıdan içeriye, küreselden yerele evirilme sürecini daha önce de yazdım.

Yerel gazeteler yok oluyor

Diğer yandan, yerel siyasetin ve yerel gazetelerin yükselişine şahit olduğumuz da söylenemez. İngiliz hükümetinin kısa süre önce yayınladığı bir rapora göre kamu desteği olmadan yerel habercilik de hayatta kalamıyor. Cairncross Review gazetesinde yazılanlara göre “insanların okumak istedikleri haberler, her zaman okumaları gereken haberler olmayabiliyor.” Yerel gazeteler ABD’de de yok oluyor. Margaret Sullivan’ın 2017’de Washington Post’ta yazdığına göre yerel habercilik yok olma tehlikesiyle karşı karşıya – yerel seçimlere nüfusun ilgisi yok ve bu katılımcı demokrasinin temellerini dahi sarsıyor.

Bana ‘yerele’ yönelik ilginin hayatta yansımasını nasıl gördüğümüzü soracak olursanız, vereceğim yanı sizi şaşırtabilir: arkadaşlar ve aile. Facebook’un bildirimlerinde arkadaşların ev ailenin paylaşımlarına öncelik verme kararı hem ‘dezenformasyon’ gündeminde maruz kaldığı siyasi baskılarla ilgiliydi, hem de devasa kullanıcı kitlesinin ‘haber’ olarak ne görmek istediğiyle ilgili de ipuçları veriyordu. Doğum, ölüm, evlilik ve diğer aile haberleri artık birçok insan için ‘yerel haber’ oldu. Instagram’ın ve Snapchat platformları insanlar arasındaki bağlarla ilgili ve görsel-işitsel günlükler niteliğinde. Ünlülere dair haberler ise birçok insan için ilgi çekici diğer bir ‘yerel haber’ başlığı.

Habercilik asla yalnızca bilgi vermekle ilgili olmamıştır. İklim değişikli ya da yolsuzluk haberleri okuduğumuzda yalnızca bilgi edinmiyor, kendimizi yaşanan olayların bir parçası gibi hissediyoruz. Taraf oluyoruz, kimin kazanmasını istediğimize karar veriyoruz.

Michael Schudson ve John Fiske gibi akademisyenlerin yazdığı gibi, haberler de serim-düğüm-çözüm süreçlerinden oluşan ‘dramalar’ olarak yaşanıyor.

Gazeteciler okuyucularının “Şunu duydun mu?” diye birbirileriyle gündemi konuşmalarını isterler. Ancak bu gitgide düşüş gösteren bir eğilim.

Demokrasi yenik mi düştü?

Bilgi tüketimi gitgide bireysel bir pratik haline geliyor. Sabah gazetesini ya da akşam haberlerini okuduğunuz günlük rutinler birçok insan için kaybolup gitmiş durumda. Sinema, televizyon ve Netflix ,‘drama’ ihtiyacını karşılayan temel mecralar oldu. Mobil internet ve akıllı telefonlar açığında haberlerin yaygınlaştırılması zamandan ve mekandan bağımsız hale geldi. Artık haberi istediğimiz zaman, istediğimiz yerden alabiliyoruz.

Bu da bir yol ayrımı yarattı. Bir yanda habere konu olan aktörlerin bizzat gönderdiği kısa haberler var. Emniyet müdürlüğünün, itfaiyenin ya da büyük bir şirketin twitter hesabını düşünebilirsiniz. Diğer yanda ise araştırmacı gazetecilerin ürettiği uzun, detaylı habercilik var. Bu tip haberleri oluşturmak aylar hatta yılar sürebiliyor. Bu ‘uzun format’ habercilik çok daha pahalı ve haber endüstrisini domine eden aktüel haberlerden çok daha pahalı.

Gazetecilik yalnızca ‘kalbinde’ yer alan habercilik anlayışını yitirmiyor, demokrasinin eğlenceye yenik düştüğü dönemde amacını topyekûn yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Medya araştırmacısı James W Carey’nin yazdığı gibi: “Demokratik kurumlar olmazsa, gazeteciler propagandacılar ya da eğlence sektörü çalışanları haline gelirler.” Eğer Carey’nin söylediği doğruysa, gazeteciliği ancak demokrasiyi kurtararak kurtarabiliriz.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Guardian