Gazetecilik suç değildir elbet. Görevi kamu gözcülüğü yapmak, yanlış giden işleri açığa çıkarmak, toplumu bilgilendirmek ve hakikati tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktır gazetecinin. Bu işi yaparken temel ilkeler çerçevesinde davranmakla yükümlüdür. Mesleğin birikimi bunu oluşturmuştur. İnsan haklarına saygılı, ihtirastan kurtulmuş olmalıdır. Hele ki, siyasilerle özdeşlik kurması en korkuncudur.

Bir gazeteci şeytanla söyleşi yapma olanağı bulursa, kaçırmaz. Burada toplum faydası vardır. Eğer kitleler şeytanı tanır, bilirse ona göre tutum takınır. Gazeteci her görüştüğü kişiyi sevmek zorunda değildir. Tersi de söylenmeli, birini çok sevdiği, değerli bulduğu için gerçeğin üstünü örtme hakkına da sahip değildir. Demek ki; gazetecileri ölçerken, bu nesnel değerlerle bakmalıyız meseleye. Yaptığı iş gazeteciliğe dâhil mi, değil mi, diye.

Taraf bir operasyon gazetesi olarak çıktı önce. Biraz gerisinde ülkeye egemen olan sol-liberal çevrelerin yarattığı iklim vardı. Bavulla belgeler taşındı örneğin. Sonra inanılmaz bir süreç yaşandı ve tutuklamalar, adaletsiz davalar ve sonunda çürüyen, ölen insanlar gördük. O zaman hep aynı soru vardı ortada: “Darbecilerden yana mısın, değil misin?” Ülke bağırsaklarını temizliyordu ya! Gazeteci o gün gerçeği sorgulamalıydı. Ciddi bir kısmımız bunu yaptık. Başımıza gelmeyen kalmadı, kimi mahpus yattı, kimi işinden oldu!

Olan bitenin yanlış olduğunu görüp, bunu yazan, haber yapanlara vesayetçi, darbeci dendiği günlerde, ekranlarda/sayfalarda bir takım tipler belirdi. İktidarın basın bülteni gibi davranan bu kişiler ortalığı toz duman ettiler. Bağırarak konuştular, bir takım çevrelerden servis edilen metinleri belge diye ortaya koydular. Öyle yaygara yaptılar ki, pek çok insanı korkutup, sindirdiler. Sonra bir anda işler terse döndü. Ortaklık bozuldu Feto ve AKP arasında, bu kez “kandırıldık” deyip sıyrıldılar. Gazeteci değillerdi, hakikati aramıyorlardı. Ha bir de utanmaları olmadığı için yüzleri kızarmıyordu!

O günlerin bence en önemli belgesi Nazlı Ilıcak, Altan Öymen, Nagehan Alçı ve benim katıldığım “Dört Bir Taraf” programıdır. O günün iki ortağından biri Nazlı Hanım gözaltında. Diğeri düşünür olarak görevini yapan Nagehan Alçı. Ekranlarda, köşelerde. İkisi de beni ve Altan Öymen’i vesayet düzenini desteklemekle ve daha ileri gidip darbe şakşakçısı olmakla suçluyordu. Şimdi ki tablo hazin elbet!

Bir gün yayın sırasında, İlker Başbuğ tutuklandı haberi geldi. Nagehan sevincinden çıldırdı, Nazlı Ilıcak da fena değildi hani. Biz pek ses etmedik Altan ağabeyle. En azından, biri suçlu olsa bile, sevinç göstermek yerine “Allah kurtasın” demek yakışırdı bize, öyle yaptık. Üstelik bizi izleyenler içinde muhtemelen Başbuğ’un ailesi, sevdikleri de vardı. Bunu niçin anlattım derseniz…

Gazeteci olarak sorumluluklarımız var. Gerçeği bıkmadan, usanmadan arayacağız. Mesafeli olmayı bileceğiz. Özellikle son günlerde ortaya çıkan demokrasi şöleni havasına kapılıp, dünü unutmayacağız, yanımızdakinin kim olduğuna dikkat edeceğiz. Diğer bir mesele de ahlaki elbette. Daha düne dek demokrasi kahramanı ilan ettiği Nazlı Ilıcak’a; beddua etmek, oh olsun demek, insani değildir sanırım Nagehan için. Temennisi adil yargılanması olmalı Ilıcak’ın. Aksi halde insanlıktan çıkarız.

Takındığım tutumun güveniyle yazıyorum bu satırları. Ben iktidarın ülkeyi iyi yönettiğini düşünmüyorum. Bu iktidarın hukuk, eğitim, medya konusunda büyük suçları olduğunu görüyorum. Ama asla darbeyle devrilmelerini kabullenemem. Darbeye destek vermek, kişinin kendini aşağılamasıdır. Ben o zor günlerde; ekranda savunduğu devrimci değerlerin ülkeyi güzel geleceğe taşıyacağına inanıyorum. Kimsenin hakiki aydınlara/muhaliflere: “Darbeden yanı mısın?” diye sorma hakkı yoktur. Önce herkes kendi siciline baksın. Biz “Yanıldık” demedik mesela!

Kin, intikam duygusu sarhoş eder insanı. Hani “Hukuk herkese bir gün lazım” sözü var ya, işte o dönemdeyiz. Suçu saptayan ve cezayı veren adil mahkemeler olmalıdır. Benim de hiç hoşlanmadığım, iftira yazıları yazan kimselerin bugün tutuklandığını görüyorum. Öfkemi yenip, adil yargılansınlar ve asla işkence yapılmasın istiyorum. Yarın: “Yanıldık/Pişmanım” dememek için.

Gazetecilik suç değildir ama gazeteciler ya da gazeteci kılıklılar da suç işleyebilir. Bize düşen insanlığın o zorlu yolundan ayrılmamak!