Memlekette gazetecilik yapmayı zor sanırdık! Öldürülen, hapsedilen, zulmedilen gazetecileri duya duya, bile bile büyüdük. Meğer öyle değilmiş. Wall Street Journal gibi gazetecilikten haberi olmayan kendini gazete sanan kâğıt parçalarına duyurulur. Azıcık Akif Beki’ye bakıp ilham almalılar. Öyle uyduruk uyduruk haber yapıyorlar bir de! Memleket gazetecilerinin(!) halı altına süpürdükleri 34 insanın nasıl katledildiği üzerine vahim bilgiler içeren bir haber. Habere göre ABD’nin insansız hava aracı kafileyi fark ettiğinde Türkiyeli yetkilileri haberdar etmiş. Ancak ABD’li yetkililer “bombalama kararı bize ait değildi” diyorlar. Fakat haber yalan tabii. Neyi yalan, ne kadar yalan bilmiyoruz. Ama başbakanımız ve de genelkurmayımız yalan diyorsa yalandır.

Aslında haberi yapan gazeteciler kendi politikacılarına bir soru soruyorlar. Diyorlar ki, ölümcül insansız hava araçlarının sağladığı bilgilerin kullanılmasında müttefiklerimize ne kadar güvenebiliriz? Yani bu bilgiler başka şekillerde örneğin Roboski’deki gibi kullanılırsa ne olacak? Hâlbuki memleketimin gazetecisi böyle yapar mı? Bırakalım bilgi sağlamakla katliama ortak olmanın dolaylı sorumluluğunu bizzat emri verenlerin verilen emrin politik olarak arkasında duranların sorumluluğunu sorgular mı? Kimdir bunlar, niye kısa sürede açığa çıkarılmaz, sınır ötesi bir operasyonda kim hangi yetkisi kullanmıştır konularına kafa yorar mı? Yormaz. Bir kısmı yoramaz. En azından WSJ yazana kadar. Kafa yormaya kalkarsa kendini en azından kapı önünde bulur. Olmadı zaten KCK davasından hooop kodese. O da olmazsa dava mı yok, birinden mutlaka tutturulur.

Yormayı tercih etmeyenler ne yapar peki? Gazeteciliğin dik alasını! Zira onlar zaten gazeteciliğin dik alasını yapa yapa, sırtlarını bir yerlere yaslaya yaslaya gelmişlerdir bugünlere. Evet bildiniz! Akif Beki’ye geri dönüyoruz. Ve onun ideal el öpen rektörüne. Prof. Dr. Cemil Çelik, şapır şupur yapışıyor Mahmut Çalık’ın ellerine. Gazetecimiz Akif dört köşe! Çalık ismi size de bir şey çağrıştırıyor sayın okuyucu? Evet, tam üstüne bastınız! Zira bu şahıs Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık’ın babası. Hani şu Özal marifeti ve devlet politikası ile Türkmenistan’da “sermaye” oluveren tekstilden başlayıp orada “biriktirdiği” sermaye ile “daha karlı sektörlere” enerjiye, inşaata zıplayıveren Çalık holding. Her iktidardan bir danışman edinen Çalık Holding. Tam “çarpık kapitalizm”den kurtulmuş ve AKP iktidarı ile “Burjuva Demokratik Devrimi”ni eda ettiğimiz şu mübarek günlerde, “devletin karşısında bağımsız bir güç olarak ve sivil toplumumuzun bir parçası olarak burjuvazimiz” ve de Çalık Holding altın devrini yaşarken…Uzatmayayım. Ama şu Türkmenistan’daki pamuk ticareti ve tekstil durumu biraz karışık. Orayı biraz uzatayım. Zira beş milyonluk ve tek parti cumhuriyeti olan ülkede pamuk hasadında çalışan çocuk işçi sayısı bir milyon (1).Pamukta yoğun olarak kullanılan kimyasalların çocuklar üzerinde ufak tefek ölümcül etkileri olabiliyor tabii. Dünya’nın her yerinde “sermaye” biriktirmenin cilveleri aynı işte: illa çocuk kanıdır, emekçilerin ölümüdür bir şeyler bulaşacak ellerinize. Ama şimdi bunun demokrasi ile falan ne ilgisi var? Münasebetsizlik benimkisi!

Kaderin bir cilvesi olarak, yazının sonunda Akif Beki’ye katılmak zorunda kalıyoruz : “her şeyi açıklayan bir fotoğraf karesi bu” O fotoğraf karesi ve o kare üzerine yazılmış bu yazı bize “gazetecilikle” “akademisyenlikle” “hınk deyicilik” arasındaki farkı bir kez daha sorgulatıyor. Wall Street Journal sayesinde bir kez daha gündem olabilen, bombalanarak katledilmiş 34 insan evladı hakkında, insana ait bir yeteneği ödünç alarak “konuşan” İdris ve Naim ve Şahin beylerin yorumları ise insan olmanın kriterinin ne olduğunu.

(1) 2000 verileri. http://www.rferl.org/content/article/1144612.html