Habertürk’ün Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya, 20 Aralık 2021 günü Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin ile yaptığı söyleşi sırasında genç meslektaşı Ahmet Demir’i tokatlamasıyla gündem oldu. Doğal olarak büyük tepki topladı. Muharrem bunun üzerine hem Ahmet’ten hem de çalıştığı İhlas Haber Ajansı’nda çifte özür diledi. Ama işe yaramadı!

Habertürk anında Muharrem Sarıkaya ile “yollarını ayırdığını” açıkladı.

Ankara’nın önemli gazetecilerinden Muharrem Sarıkaya’nın böylesi bir “finalle” üst düzey görevine veda etmesi, en başta kendi kariyerine karşı yaptığı haksızlık olarak basın tarihine geçti.

Onun nasıl bir “haberci” olduğunu yakın tarihimize geçen bir olayla açıklanabilir. 1990’lı yıllarda eski başbakan Tansu Çiller’in CV’sine yazılan minik bir skandal hafızalardadır. Ben Özer Çiller ile ilgili bir yazı dizisi hazırlıyordum. Özer Bey’in en yakınındakiler ile söyleşiler yapmak için elimde teyple Ankara’da siyaset kulislerinde dolaşıyordum. Doğru Yol Partili milletvekilleriyle konuşurken içlerinden biri bana isim önerisinde bulundu:

-Nazım Bey siz Muharrem Sarıkaya ile de konuşun. O her akşam Başbakanlık konutundadır. Özer Bey’e çok yakındır.

Muharrem’e söyleşi teklifinde bulunduğumda gülerek kabul edemeyeceğini söylemişti.

Aradan bir yıl geçti. Mayıs 1996’da Tansu Çiller başbakanlığı ANAP Başkanı Mesut Yılmaz’a edeceği günün sabahında Vakıflar Bankası’ndaki “örtülü ödenek” hesabından 500 milyar lira çekmişti.

Bu bilgiyi ilk olarak Refah Partisi’nin ağır toplarından Şevket Kazan ortaya atmıştı. Tansu Çiller “Bu iddiayı ortaya atanlar şerefsizdir, milliyetsizdir” diye tepki göstermişti.

Aradan bir iki gün geçmişti ki paranın çekildiği ve büyük bir valizle Başbakanlık konutuna götürüldüğün belgesi Hürriyet’in manşetinden kamuoyuna duyuruldu.

Bu büyük haberin altında kimin imzası vardı dersiniz?

DYP’li milletvekillerince Özer Çiller’e “çok yakın gazeteci” olarak bana önerilen Muharrem Sarıkaya!

Gazetecilik için “temas ve mesafe mesleğidir” denilir. Muharrem Sarıkaya da mesafesini koymuş, çok yakın olduğu Özer Bey’in gözünün yaşına bakmamıştı!

Muharrem genç meslektaşını tokatlayacak düzeye erişmeden önce böyle bir gazeteciydi. Haberleriyle “güçlüleri” tokatlıyordu!

Eskiden de gazetecikte “tokatlama” vardı. Bu “hak” sadece gazete patronlarına aitti. Üst düzey yöneticileriyle birlikte bu “haklarını” kullanırlardı. Ama basın çalışanlarını değil devleti “tokalamakla” yetinirlerdi!

Gazete binalarında “tokatlama” olayları da olurdu.

Ama nasıl?

Haklarının yendiğini düşünen gazeteciler patronlarını tokalayabiliyorlardı!

Şaka gibi gelebilir, ama gerçek bu anlattığım şeyler. 1981 yılıydı Hayat Dergisi adına Irak-İran savaşını izleyen Babıali efsanelerinden Ergin Konuksever, ölmek pahasına getirdiği haberlerine karşılık, dergide SSK kayıtlarının (kadrolu olmak) yapılmadığını dahası yapılmayacağını öğrenince soluğu patron Kemal Uzan’ın odasında alıyor. Hem de kapıyı vurarak değil, tekmeyle kırarak giriyor:

-Ulan ben sana kaç kere ‘kadromu yapmazsan çalışmam’ demedim mi?

Bu girizgahtan sonra önce sağdan, sonra soldan birer Osmanlı tokadı indirip sonra da istifasını açıklıyor!

Bir başka Babıali efsanesi olan Hürriyet’ten Celalettin Çetin, üst üste üç gün haberini yayımlamayan yazı işleri müdürünü iki uyarıdan sonra gazetenin ortasında tek yumrukta bayıltıyor! Celalettin Abimizin eski bir boksör olmasının da bayıltıcı tek yumrukta etkisini teslim etmeliyiz.

AKP’nin iktidar yıllarında gazetecilik de aks değiştirdi. İktidara yakın olmak yetmez hale geldi, çok yakın hatta iç içe olmanın zarureti hasıl oldu. Ancak bu “mesafesizlik” de fazlaca işe yaramaz hale geldi. Özellikle son dönemde. Tek “hata” anında biletinizin kesilmesine yetiyor. NTV’de yılların Oğuz Haksever’i bir Yassıada sitemiyle işini kaybetti. Habertürk’ün “güçlü” Ana Haber sunucusu Veyis Ateş bir otelde bedava konakladığı için tepe taklak gitti. Yandaşlarından hiç kimse ekrana çıkartıp da kendisini savunma şansı vermedi.

Hürriyet’in özgürlük heykeli (!) Ertuğrul Özkök, Diyarbakır’da Kürtçe türküler eşliğinde halay çektiği için otuz beş yıllık kaidesiyle birlikte yerle bir edildi. Bir veda yazısı bile yazdırılmadan kovuldu.

Şimdi de benzer bir yıkım süreci Muharrem’i bekliyor. İlerde basın tarihi yazılırken bu bölümün adı da şöyle konulacak:

-Gazetecilikte tokatlamanın tarihi!