Diyelim sigaranın ekonomiye katkıları üzerine haber yapmak istiyorum. Sigaranın vergisiyle yapılan iyi işlerden, çiftçinin zenginleşmesinden, sigara markalarının sosyal sorumluluk projelerinden söz ediyorum. Kimse sigara içmezse işte bütün bunlar olmaz diye de bir tehdit sallıyorum. Haberin bir yerine de “Bununla birlikte sigara sağlığa zararlıdır” gibi bir ifade sıkıştırıyorum. Aşırı zeki olduğum için sigara güzelleyen haberimi de araya sıkıştırdığım ‘sigara sağlığa zarardır’ ifadesinin koruyacağını düşünüyorum. CNN Türk’ün ‘Baca Filtresi’ haberinin çarpıtıldığı ve üzerine algı operasyonu yapıldığı iddiası tam olarak buna benziyor. Haber hiç iyi niyetli görünmeyen bir montajla sosyal medyaya düşmüşse de bu böyle.

Öte yandan bir başka gazeteci Tim Sebastian, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a sorduğu sorular yüzünden özellikle muhalif kesimde övgülere mazhar oluyor. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda bu iki haber arasındaki benzerlik ve farklara değinmek ve gazetecinin niyetinin haberdeki varlığını sorgulamak istiyorum.

‘BACA FİLTRESİ’ HABERİNDEKİ NİYET

Bir kere şunu net bir şekilde ifade edelim: CNN Türk’ün haberi sosyal medyaya montajla servis edilmiş. Termik santrallerin filtrelenmesi çok önemli” dediği kısım kesilmiş, baca filtresinin maliyetini tehdit gibi verilerle karşılaştıran kısım yalnız kalmış. Sunucu filtrenin önemini hızla geçip filtrelenme sürecinde termik santrallerin 10-12 gün boyunca çalışmayacağını söylüyor. Sonra da bunun bedelini ballandıra ballandıra aktarıyor. Yok 12 bin metro seferi yapılmayacak, yok 35 bin konut ışıksız kalacak gibi saçma sapan veriler. Burada üretilen algı, sanki o filtreler takılırken bunların gerçekten olacağı gibi bir yanılsama yaratıyor. Sanki geçici olarak devreden çıkan bir santral yerine bir başkası ikame edilmeyecekmiş gibi. Gözbağcılık bu. İşte bu aslında, niyetin ‘erteleme’ alan termik santrallere yardım etmek olduğunu fazlaca belli ediyor. Böyle bir karşılaştırmalı veriyi, ancak filtre takma işinden yırtmak ya da mümkün olduğunca ertelemek isteyen termik santralin kendisi çıkarmıştır. Gazeteci çıkardıysa etik filtresi takması gerekir.

SEBASTIAN’IN NİYETİ

Ülkemizde nicedir devlet görevlilerine gerçek gazeteci mesafesinden soru sorulmadığı için bazı şeyleri tamamen unuttuk. O da soruyla yorumun farkı.

Hilal Kaplan’ın Trump ile arasında geçen diyalogda bunun aşıldığını gördük. Bir Devlet Başkanı’na soru sormak için baştan kendi fikirlerini özetleyip karşısındakini öven bir giriş yapıyordu. Oysa sadece soru sorması gerekiyordu. Tim Sebastian’ın Deutsche Welle yayınında Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile girdiği diyalogda da ‘sadece soru sormasının yeterli’ olduğu sınırın aşıldığı muhakkak. Sorduğu soruları doğru bulmuş olabiliriz. İbrahim Kalın’ın ifadelerine katılmıyor da olabiliriz. Ancak hiçbirisi bir gazeteciye “Türkiye’de yarın bir gün devran döner, belki siz de yargılanırsınız, Türkiye’de böyle şeyler sık sık oluyor” gibi yorumlar yapma hakkını vermiyor. Yorumu gazeteci yapınca, röportajı yapma niyeti aşikâr oluyor ve bu da haber sınırlarının dışına çıkmak anlamına geliyor. Biliyorum bu programların formatı böyle ama ben bunu gazetecilikten ziyade bir tartışma programı olarak görüyorum. Salt tartışma programı olarak bakıldığında hem Sebastian’ın soruları hem de İbrahim Kalın’ın cevapları iyi bir seyirlik.

Haberle reklam arasında ters bir ilişki var. Reklam, reklam olduğunu ne kadar unuttursa o kadar iyi. Haberse haber olduğunu ne kadar unutturmazsa. Bir yankı odasında ne kadar sevilse de Tim Sebastian’ın işi, bence haber olduğunu unutturuyor. Bir siyasi pozisyonun iyi yapılmış ve reklam olduğunu unutturmuş bir reklamı gibi duruyor. CNN Türk’ün termik santral işletmelerini koruma niyetini fazlaca belli eden haberi de bunun çok daha acemice bir örneği. Oysa gazetecinin tek niyeti haber yapmak olmalı. Yankı odası eğilimine göre farklı örneklerde farklı pozisyon almamak gerek.

cukurda-defineci-avi-540867-1.