Dün Rıza Sarraf’ın tutuklandığı haberinin ulaşmasının ardından Sabah gazetesi büyük haberi patlattı. Sarraf’ın tutuklanmasını sağlayan Savcı Preet Bharara ne zaman parelelci ilan edilecek geyikleri havada uçuşurken geyiğin orta yerine sözde haberle daldı. Güya Sarraf’ı tutuklayan savcı hakikaten paralelci çıkmıştı. Zira cemaate yakın olduğu bilinen “Kimse yok mu?” derneğinden plaket aldığı fotoğraf vardı. Fotoğraf dedikleri amatör bir Photoshop çalışmasıyla elde edilmiş fotoğraftı. Fotoğrafın orijinali saniyeler içinde bulundu tabii. Bambaşka bir plaketin üzerine ışığı bile hesap etmeden “Kimse yok mu” logosu iliştirilmişti. Bir Twitter kullanıcısı, bu fotoğrafı eğlenme amaçlı ürettiğini açıkladı. Herhalde Sabah gazetesi de haber kaynağı olarak bu kullanıcıyı baz almıştı. (Bu durum, havuzda sık sık rastlanan, hani kime dayandırıldığı anlaşılamayan “bildirildi, kaydedildi, iddia edildi” tarzı haberlerin kaynağı konusunda da epey fikir verici.)

Haber sosyal medyada dalga konusu olduğu için alelacele kaldırıldı tabii. Ancak çoktan havuzun diğer unsurlarına yayılmıştı. Onlar içinde silmeye değer görmeyenler de var. Bu olay gösteriyor ki, gazetelerin acilen Photoshop Servisi’ne ihtiyaçları var. Yani illa ki Photoshop’la üfüreceklerse de saniyesinde anlaşılmayacak çalışmalar gerek. Bu da ancak Photoshop ustalarıyla, retouch uzmanlarıyla olur. O kadar kaynak varken bari paraya kıyın. Peki gazetelerin bu yozlaşma sürecinde başka nasıl servislere ihtiyacı olabilir? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun sorusu bu.

Mantık servisi

Üfürülen haberlerin en azından asgari mantık ilkelerinden yoksun olmaması için acilen gerekli bir birim, bir üst kurul. Hafif mantıklı insanlardan da oluşsa yeterli.

Senaryo servisi

Havuz medyada her gün üretilen senaryonun haddi hesabı yok. Bu kadar senaryo üretilen yerde, bu işi amatör insanlara bırakmak olmaz. Her havuz kuruluşuna ehil senaristler gerek. Senaryoda düşüklük fazla olunca, diyaloglar kör gözün parmağına yazılınca olmuyor yani. En son, bir telsiz kaydı ifşa etmişlerdi hani, senaryoya giriş dersinde “bir diyalog nasıl olmaz?” örneği olarak işlenebilecek kadar kötüydü.

Arşiv tarama servisi

Arşiv servisi yeterli değil. Başlangıç seviyesinde Google kullanmayı bilenlerden oluşan bir birim şart. Yapacakları iş, bugün yapılan haber ya da yorumun geçmişte tam tersinin kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmeleri. Sonra birileri buluyor, hoş olmuyor.

Polis servislerini değerlendirme servisi

Yine Sabah’ın Boydak baskınının ardından yapılan bir haber. SAP yazılımıyla ilgili. Bu yazılımın Boydak, İpek Koza ve Kaynak Holding’te kullanılmasını ilişkilendirip haber yazmışlardı. Oysa bu tıpkı Excell gibi Powerpoint gibi bir yazılımdı ve her şirkette bulunabilirdi. Hatta Sabah’ı bünyesinde bulunduran Çalık Holding de SAP’nin “Kalite” ödülünü almıştı. Bu muhtemelen polisin alelacele ulaştığı bir değerlendirmeydi. Sabah gazetesi bunu aynen haber yapınca yine alay konusu oldu. Demek ki, gazetelere servis edilen bilgileri fotokopi makinesinde bastırıp haber yapmaktan öte değerlendirilecek bir birim de gerekiyor artık. Eskiden onlara muhabir, editör filan derdik ama artık onlara ihtiyaç duyulmadığı için “birim” diyorum.

Görüldüğü üzere; Spor Servisi, Ekonomi Servisi, Dış Haberler Servisi, İstihbarat Servisi gibi servisler artık çok klasik. Havuz medyayla basına gelen yeni teamüllere göre servislere ihtiyaç var artık. Komik gelebilir ama gerçek. Zira Amerikalı Savcıya tutuşturulan “Kimse yok mu derneği” plaketi de bir geyikten ibaretti ama ciddi ciddi haber oldu.

***

Ya biri de "Türkiye IŞİD’e kucak açmıştı” derse…

Yeni Şafak’ta bir haber. Sonradan Star, Akşam gibi havuz unsurlarına da sirayet etti. Diyorlar ki, “Patlama olan Brüksel PKK’ya kucak açmıştı.” Bunu patlama olur olmaz söylüyorlar. Sanki “oh olsun” der gibi. Ötesini, berisini umursamadan. Acılar tazeyken henüz. Daha bu ülkede geçen hafta canlar kaybedilmişken. Peki oralardan bir gazete, bir siyasetçi kalkıp “Siz de IŞİD’e kucak açmıştınız?” derse ne diyeceksiniz? IŞİD’i terör unsuru olarak kabul etmekteki çekingenliğe değinse. Ellerini, kollarını sallayarak ülkemize girdikleri günleri, çay ocaklarında örgütlenmelerini hatırlatsa... Ne diyeceksiniz?