24 yıl önceydi. Bu kez 1993 Sivas Katliamı’ndan 2 yıl sonra yine Alevilerin yoğun yaşadığı Gazi Mahallesi seçilmişti. Tıpkı 1978’de Maraş Katliamı, 1980’de Çorum Katliamı gibi.. Tarih 12 Mart 1995. Önce provakasyon araçları Gazi Mahallesi’ne girdi. Üç kahvehane ve bir pastane tarandı. Bu silahlı taranma sonucu, Halil Kaya isimli bir Alevi Dedesi öldürüldü. Halk sorumlusunu […]

Gazi Katliamı

24 yıl önceydi. Bu kez 1993 Sivas Katliamı’ndan 2 yıl sonra yine Alevilerin yoğun yaşadığı Gazi Mahallesi seçilmişti.

Tıpkı 1978’de Maraş Katliamı, 1980’de Çorum Katliamı gibi..

Tarih 12 Mart 1995.

Önce provakasyon araçları Gazi Mahallesi’ne girdi. Üç kahvehane ve bir pastane tarandı. Bu silahlı taranma sonucu, Halil Kaya isimli bir Alevi Dedesi öldürüldü.

Halk sorumlusunu biliyordu. Karakola yürüdü.

Bu kez halk tarandı.

22 ölü, 300 yaralı…

Devlet Katilleri Hâlâ Koruyor

Gazi Davası, tıpkı Sivas, Çorum ve Maraş Davaları gibi katliamı aklayan ve mağdurları suçlayan ve cezalandıran sürece dönüştü. Gazi davası İstanbul’dan Trabzon’a kaçırıldı.

Halkı tarayan 20 polis yargılanıyordu. İkisine ceza verildi ama cezaları ertelendi ve polisler görevlerine devam ettiler. Katledilenlerin aileleri de yaslarını tutmaya ve adalet aramaya başladı.

Katliamlarda cezasızılık ilkesi bu toprakların asırladır değişmeyen zihniyetidir. Gazi inkâr, imha ve devlet eliyle hukuk dışı yapılanmaların cinayeti ve katliamının en belirgin örneğiydi.

Türkiye’de toplumsal barışa dayalı demokratikleşme, laiklik, eşitlik, çoğulculuk ve barış talebi her zaman ya katliamlar ya da darbelerle engellenir.

Farklı kimliklerin eşit koşullarda bir arada ve barış ortamında birlikte yaşamasına engel olunur. Derin ve açık güçler katliamlarla, birlikte yaşamın yok edici başrolünü üstlenirler.

Gazi Katliamı, devletin başrol üstlendiği böyle bir katliamdır. Hedefinde Madımak’ta eksik kaldığı düşünülen Alevi katliamının devamı vardı.

O nedenle Gazi Davası tıpkı Sivas Davası gibi, hukuk dışı bir anlayışla “zaman aşımına” uğratıldı.

Amaç, Alevilerin toplumsal hafızasını ve değerlerini katliamlar ve asimilasyonla yok etmektir.

Sadece Alevi toplumunun değil, tüm toplumsal kesimlerin aslında vicdanı bu ülkede rahat değil. Toplumsal kesimler vicdanını rahatlamak istiyor. Bunun için de siyasi iktidarların, TBMM’nin ve devletin Gazi Katliamı’yla yüzleşmesini ve tüm sorumluların açığa çıkarmasını bekliyor.

12-13 Mart 1995 tarihinde Gazi’de ve Ümraniye‘de devam eden katliamın 24. yıldönümündeyiz. Katliamının ardından 24 yıl geçmesine rağmen gerçek katliamcılar henüz, demokratik kamuoyunun, Gazi şehitlerinin ailelerinin ve Alevi toplumunun karşısına konulamadı.

Gazi Davası’nın mağdurları yıllardır “adalet” peşinde koşmuş ama sonuç alamamıştır. Hukuk açısından bir skandal niteliği taşıyan bu dava AİHM’e kadar gitmek zorunda kalmıştır.

Türkiye’yi katliamlar coğrafyasına dönüştüren bu tarihlerle yüzleşilmeli ve gerçekler açıklığa kavuşturulmalıdır. Aksi takdirde, Türkiye’de toplumunun güvenliği sağlanamaz, bu tür katliamlara yaşam alanları açılmaya devam eder.

Bu katliamlara sessiz kalmak, geleceğin güvence altına alınmasına kayıtsız kalmak anlamı taşır.

Çağdaş, laik, eşitlikçi, barışçı ve demokratik bir Türkiye özlemi, ancak katliamcıların salt tetikçileri ile sınırlı değil, arkasındaki ideolojik ve derin güçlerle açığa çıkarılmasıyla mümkündür.

Tarihimiz bu karanlık gününde, Gazi Katliamı’nda devletin üstlendiği başrolü Türkiye unutmadı. Bu kara leke, ancak çağdaş, laik, demokratik bir Cumhuriyetin, herkes için eşit hukuk devletine dönüşmesiyle aşılabilir.

Bilinçaltı, Sivas, Maraş, Çorum, Dersim gibi onlarca katliam kronolojisi ve acısıyla dolu Alevileri, bugün belleğine adalet umudunu koymak istiyor.

Bugün 12 Mart.

Gazi Mahallesi’nde ne olmuştu, “24 yıl önce ne yaptık ve nasıl yüzleşmeliyiz” diye sorması gereken önce devlettir…

Çünkü tüm katliamları açıklığa kavuşturacak bilgiler, bu halkın can güvenliğinden sorumlu devletin elinde mevcuttur.

TBMM ve devlet bunun için olmalıdır. Umarız ve dileriz ki Mart ayında TBMM bunu gündemine alır..