Uğur Mumcu’nun aramızdan ayrılışının 25. yılında O’nu bir kez daha özlem ve saygı ile andık… Düşünceleriyle hâlâ yaşıyor. Hatta, “Bunları da yazsaydı şimdi birçok şey daha farklı olurdu” diyoruz!..

Yazdıkları ve anlattıklarıyla ne denli haklı olduğunu, uzağı ne kadar yakın gördüğünü, araştırmalarıyla, ortaya çıkardığı belgelerle bize nasıl bir ülkede yaşadığımızı gösterdiğini, şimdi daha iyi anlayabiliyoruz!..

• • •

Cemaatlerin siyasetle birleştiği, ticareti yönlendirdiğinden, rant ve çıkar uğruna insanları aldatan, halkı baskılayan bir tuzaktan bahsederdi. Laik demokratik Cumhuriyete kin duyduklarını söylerdi Mumcu sürekli.

Haklı çıktı… Şimdi; özgürlükleri din adına kısıtlayan, bir adam için tüm çağdaş birikimleri yok eden, devleti bir parti emrine veren, hak, hukuk ,adalet ve eşitlik gibi kavramları silen dolayısıyla sonunda demokrasiyi askıya alan bir ‘yıkımı’ yaşıyoruz!..

Yıllar önce yazdığı gibi…

• • •

Türkiye’yi bir din devletine çevirmek için her şey yapılıyor. Çağdaşlığı bırakıp Osmanlı’ya dönüş yolları aranıyor. Hatta savaş naraları bile atılıyor.

• • •

Laik devlet ortadan kaldırıldı.

TRT yani, ‘devlet radyo ve televizyon kuruluşu,’ halkın vergileriyle çalışan ve yasasında laik Cumhuriyete hizmet etmesi yazılan TRT, sabahtan akşama kadar dini yayınlar yapıyor. Ayetler okuyor. Afrin’deki ‘Zeytin Dalı’ harekâtı bahanesiyle devleti dini kurallarla yönlendirmeye çalışıyor.

Önceki TRT genel müdürünün FETÖ’cü olduğu bilinmesine rağmen onun yerleştirdiği kadrolar ülkeyi, dünyaya farklı ve kötü tanıtmaya devam ediyor. TRT anayasal suç işliyor. İktidar sadece bakıyor…

• • •

Ülkede var olan yanlışları gören, devletin ele geçiriliş serüvenine karşı duran, modern Türkiye’yi geri dönüştürmeye çalışan güçleri açığa çıkaran güvenilir aydın/yazar sayısı çok azaldı. Mumcu’yu örnek alanlar, bu duruma karşı çıkanlar ise hapse atıldı!.. Yaşananlar Uğur Mumcu’nun kararlı ve cesur duruşunu mumla aratıyor!..

• • •

25 yıldır sorulan soruları yineleyelim… Uğur Mumcu’yu kim öldürdü?! Faili belli ama kayıtlarda meçhul!

• • •

Hâlâ dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral “ne bulduğunu” söylemedi! Hâlâ dönemin DGM Savcısı Ülkü Coşkun, “Devlet biliyor. Talimat versinler çözelim” sözünü anlatmadı! Hâlâ dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar; “Duvardan bir tuğla çekildiğinde neden duvarın altında kalınacağını” paylaşmadı!..

Ve hâlâ dönemin MİT Müsteşarı Teoman Koman’ın; “Aranızdan biri öldürülebilir ama biz istersek engelleyebiliriz” demesine rağmen, ‘neden engellemediklerini!?’ MİT açıklamadı!

• • •

Vahim olan bir konu daha var! O da; bu soruları soran da kalmadı! Buna cevap verecek insan da!.. Takip eden siyaset, araştıracak medya, faillerini bulacak bağımsız yargı da yok artık!.. Hukuk devleti de, eşitliği sağlayacak ve yurttaşının can ve mal güvenliğini sağlayacak laik demokratik Cumhuriyet de yıkılmak üzere!..

• • •

Çünkü; 16 Nisan 2017’de anayasa değişikliği için düzenlenen referandum Yüksek Seçim Kurulu’nda yapılan yasadışı uygulama nedeniyle kabul edilmiş sayıldı. Böylece rejim değişti! Yasama, yürütme ve yargının tek adamın eline terk edildiği bir rejim ortaya çıktı. Fiilen yönetim değişti. Üstelik Anayasa’nın 105. Maddesi’ne göre “Sorumsuz ve vatana ihanetten başka bir nedenle yargılanamayacak Cumhurbaşkanını” aynı zamanda partisinin genel başkanı da yapan bir düzenlemeyla devlet bir partinin eline verildi…

• • •

Meclis’ten geçen ve türlü oyunla zorla kabul ettirilen bu rejim değişikliği halkın isteği değil. Çünkü Anayasa, halkın yaptığı anayasa değil!.. Meclis’te teokratik oligarşi’nin türlü oyun ve tehditleriyle 339 milletvekiline kabul ettirdiği bir metindir!..

Bu milletvekilleri aslında intihar etmiş, Meclis’i kapatma kararı vermiştir! Egemenliği halktan alıp birine vererek tarihe geçmişlerdir!.. Cumhuriyet’e yaptıklarının cezasını torunları çekecek farkında değiller!..

• • •

Adaletin olmadığı, hukukun üstünlüğünün kabul edilmediği bir ülkede can ve mal güvencesi yoktur! Hele hele partili cumhurbaşkanına OHAL ilan etme yetkisiylekişi ve kurumların mal varlığına el koyma hakkı verilince, durum daha vahim. Üstelik el koyduğu kişi ve kurumun çalışma programlarını hazırlaması tam dikta rejiminin varlığını gösterir. Yani CB isterse, bir kişinin parasına, malına el koyduğu gibi onun taşocağında çalışmasını da emredebilir!..

• • •

Bu anayasa değişikliğinin; “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu ‘laik demokratik cumhuriyetle’ hiçbir ilgisi yok! Cumhuriyet’in kazandırdığı çağdaş, bilime dayalı, insana saygı duyan ve eşitliği önceleyen bir yaşam biçimini yok saymaktadır!.. Kısaca hak ve özgürlüklerimizi elimizden alınmıştır...

• • •

2019 seçimi yapılmadan RTE tek adam rejimini sağlayan anayasayı kullanmaya başladı. Savaşa karar verme yetkisi TBMM’de olmasına rağmen, RTE Türkiye’yi Suriye ile savaşa soktu… Türkiye dün itibariyle beş gündür ‘Zeytin Dalı’ operasyonu adı altında bir savaşı sürdürüyor. Şehitler gelmeye başladı. Ekonomi durdu.

• • •

Ortaya çıkan savaş hali; yıllardır AKP’nin Ortadoğu’da ve komşularımız üzerinde uyguladığı yanlış politikaların sonucudur. Bu vahim durum; ABD’nin hedefi BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi; ülkelerin sınırlarının değiştirilmesi amacı) zorlamasıyla taşların yerinden oynadığı ve terörün hâkim olduğu bir coğrafyada iktidar tarafından Türkiye’nin tüm uyarılara rağmen kötü yönetilmesi neticesinde girdiği çıkmazdan kurtarma telaşıdır!

• • •

BOP eşbaşkanı olduğunu defalarca söyleyen Erdoğan, bölgenin ısınmasında ve ülkemizin terör tehditti altına girmesinde en önemli rolü oynayan kişi olmuştur. Şimdi yapılan yanlışları düzeltmeye çalışıyor. Ancak bunu yaparken kendi hatalarını ve savaşmak zorunda kalınmasına neden olan yanlış politikaları bir kenara koyarak hamasetle ‘ulusal duyguları’ öne çıkaran bir tavır sergilenmesi işi daha da vahim boyutlara taşıyor..

• • •

Bu konuma dair en gerçekçi, etkin ve net açıklamayı CHP Grup Başkanvekili Engin Altay yaptı.

Altay; ‘Zeytin Dalı’nın iç politika malzemesi yapılmaması gerektiğini vurguladı. “Erdoğan’ın bunu tek kişilik oyun gibi kahramanlığı üzerine övgüler dizilecek senaryoya çevirmesine müsaade edilmeyeceğini” söyledi. Yapılanları “ahlaki değil edep dışı bulduklarını” belirtti. Ayrıca ,“Bir partinin operasyonu gibi sunulmasının siyasi ahlak ya da etikle bağdaşmadığına da” dikkat çekti…

Altay; Kılıçdaroğlu’nun TSK’nin kollanmasına, askerlerin kanının akmamasına yönelik temennisinden RTE’nin neden rahatsız olduğunu da anlamadığını dile getirdi. Ve ekledi, “Afrin Türkiye’nin milli meselesidir”.

• • •

Gerçekten; AKP’nin Mehmetçiklerin kanı üzerinden Afrin Harekâtını iç politika malzemesine dönüştürmeye çalışması tehlikeli bir sonuç doğurur. Operasyon adı altında bu bölgede yapılan savaş bir Türk- Kürt çatışmasını körüklememeli. Yeni bir düşmanlaşmaya neden olmamalı.

‘Teröristle’ sivili ayırmalı, özenli bir şekilde amaçlanan sınır güvenliği sağlanmalı. Ama asıl önemlisi; ülkemizde yaşayan Kürt yurttaşlarımızın haklarının sonuna kadar var olduğu, dışlanmadığı, çatışma içinde bırakılmadığı, can ve mal güvenliğinin sağlandığı eşitlik ilkesinde barış içinde kucaklaştığı adımların atılmasıdır.

• • •

Şayet Uğur Mumcu bugün yazabilseydi, en çok kızacağı kişiler hamasetle insanları kandıran ve samimi duyguları sömüren kişiler olurdu.

Daha sonucu belli olmayan ve ülkemizi nerelere götüreceği meçhul olan bir konuda ‘gazilik’ payesi verilmesini isteyen yüzyılın yağcılarına söylemediği sözü kalmazdı…