Bizler, henüz bir “öfke karmaşası” olarak niteleyebileceğimiz hareketin olgunlaşmasını ümit ederek izlemeye ve desteklemeye devam edeceğiz. Biliyoruz ki gençliğin olduğu yerde umut da devam edecektir, etmeli...

“Nuit Debout”, Gece Ayakta hareketi, “Mücadelelerin birliği” çağrısı üzerine 31 Mart gecesi, “sözde sosyalist” hükümetin yeni İş Yasası’na karşı düzenlenen bir gösteri bitiminde başladığında, ülkenin ve dünyanın gidişatına “muhalif” olan birçok öfkeli vatandaşı toplamıştı. Hareket Paris’in République (Cumhuriyet) Meydanı’nın işgaliyle başlamış, ardından Fransa’nın dört bir yanındaki kentlere ve kasabalara yayılmıştı. Bu tarihten beri meydan ve kamusal alan işgalleri geceler boyu nöbet usulüyle sürdürülmeye devam ediyor.

Gece Ayakta daha çok çalışarak daha az kazanmayı öngören ve Fransa’yı Fransa yapan ayrıcalıkların en önemlisini, yani hükümetin emekçileri koruyan yasal hakları en aza indiren yeni İş Yasası’na karşı protesto ile oluşmuştu. Mücadelelerin birliğine dönüşürken de, genel olarak siyasi kurumlara ve ekonomik sisteme öfkelerini ifade etmek isteyenleri toplayan ayrışık bir grubun öfkeli çığlığı olarak devam ediyordu. Muhalefet ve mücadelenin son zamanlarda sesinin kısıldığı Fransa’da sessizliği bozmak isteyen herkes için bir umut ışığı belirmiş, gecikmeli de olsa sokağın sesini duyurmasına yoğun destek gelmişti.

gece-ayakta-hareketinden-global-ayakta-cagrisi-136301-1.

Mücadelelerin birliği derken, Gece Ayakta hareketi bir tek iş yasasına odaklı kalmıyor. Kendi ifadeleriyle “genel olarak farklı, ilerici ve özgürleştirici bir siyasi proje” ortaya çıkartmak için seferberlik çağrısı yapıyorlardı. Kolektif üyeleri de amaçları gibi ayrışık (heterojen) bir kitleden oluşuyordu: lise ve üniversite öğrencileri, işsizler, esnaflar, kısacası hiçbir bayrak , parti veya dernek bandrolü taşımaksızın birleşenlerin ortak amacı “bir şeyler değişmeli” diyebilmekti. Birçok entelektüel, muhalif ve sanatçı da ilk günlerde harekete katılarak bu öfkeli kalabalığa destek vermişti. Örneğin, Charlie Hebdo dergisinin benzeri Fakir mizah dergisinin başındaki François Ruffin, şu sıralar sinemalarda rekorları kıran “Mersi Patron!” filmini meydana kurulan dev ekranda gösterime sunmuş, kapitalist düzen ve sermayenin hegemonyasına karşı belki de Fransa’da ilk kez bu denli ses getiren bir oluşumun tohumları atılmıştı. Katılımcı ve doğrudan demokrasi bazında örgütlenen genel kurullar Türkiyelilerin Park Forumlarından hatırlayacağı bir düzende yapılıyor, lidersiz, sözcüsüz genel kurul sistemiyle her gün ve herkesten öneriler derleniyordu.

Bir araya getirmek zor
gece-ayakta-hareketinden-global-ayakta-cagrisi-136302-1.
New York’taki “Occupy” hareketinden, Madrid’in Puerta del Sol Meydanı’ndaki “İndignados”lardan, Atina’nın Syntagma Meydanın’daki “700 euroluk nesil”den sonra, ve elbette Gezi Hareketi’nden üç yıl sonra Fransızlar belki de ülkede yaşanan terör saldırılarının da etkisiyle ancak ortak bir hareket arkasında birleşiyorlardı. Gençliğin elindeki gücü algılaması her zaman heyecan verse de, kavram ve mücadele karışması, bir “öfke karmaşasına” doğru gelişti. Geçen sürede hâlâ gece nöbetleri devam etse de, ikinci ayına giren hareketin soluğu yavaş yavaş kesilmeye başladı. Anlaşılan ana sorun, mücadele birliğinin zorluğu. Öyle ki, bir yandan kaçak göçmenler, bir yandan çevre ve kirlilik meseleleri, öte yandan mülteciler, diğer taraftan işsizlik veya sağlıksız beslenme ile mücadeleyi bir araya getirmek zor. Öfkeli vatandaşlar önce heyecanla kendi davalarına bir ses bulmak için katılsa da, ardından dağınık örgütlenmenin hayal kırıklığı ile meydanları terk etmeye başladılar.

Mücadele konularının hepsi anlamlı ve yerinde olsa da, aynı bağlamda ve aynı yöntemlerle üstesinden gelmek zorlaşacaktır, zorlaşıyor da. Öte yandan her siyasi kesimden eleştirel sesler yükselmeye başladı bile. Ekonomik seviyeleri olmasa da, kültür seviyeleri ülke ortalamasının üzerindeki bu gençler, mahalle sakinlerini ve özellikle göç kökenli Fransalıları da mücadelelerine ortak etmek zorunda olduklarını biliyor, ancak henüz bunu gerçekleştirmenin yolunu bulmuş değiller. Gece Ayakta’yı eleştirenler de buradan vuruyor zaten: Gece Ayakta bir “bobo” hareketidir diyorlar (“Bobo”: “Burjuva ve Bohem” kelimelerinin ilk hecelerinden oluşan bir tabir, “sağcı gibi para kazanıp, sola oy verenlere” deniyor genelde). Bu eleştirinin bir kolaycı tarafı olsa da, gençler bir yandan da sendikalar ve emekçileri de dahil etmelerinin gereğinin farkındalar. Olaylı ve polis şiddetli/biber gazlı 1 Mayıs şenliğinden sonra (evet, biz de ilk kez Paris’te barışçıl bir 1 Mayıs yürüyüşünde gaz yedik ve coplandık!), göstericilerin bir kısmı kortejin geçmesinin ilk kez yasaklandığı République Meydanı’nda soluğu alsalar da, devamında beklenen ivme henüz olgunlaşmadı.

Gece Ayakta kolektifi en son 7 ve 8 Mayıs’ta uluslararası bir çağrı yaparak dünyanın dört bir yanından gençleri ve öfkelileri fikir ve eylem paylaşımında buluşmak için buluşturdu. Amaç 15 Mayıs günü tüm dünyada kamusal alanları işgal etmek için evrensel bir çağrıda bulunmak. “Global Debout”, yani “Global Ayakta”nın nasıl örgütleneceği katılımcılar arasında tartışıldı. Bizim gibi Gezi’deki milyonları yaşayanlar için bir kaç yüz katılımcının meydandaki varlığı doğrusu oldukça hayal kırıklığıydı. Ancak “sosyal medya neslinin” belki de bizzat Paris’te varlığına gerek de yoktu. Bizler, henüz bir “öfke karmaşası” olarak niteleyebileceğimiz hareketin olgunlaşmasını ümit ederek izlemeye ve desteklemeye devam edeceğiz. Biliyoruz ki gençliğin olduğu yerde umut da devam edecektir, etmeli...