Gece gece sokaklarda...

BANU BÜLBÜL- PSİKOLOG

Kaç zamandır eylemlere kapalı meydanları hem de gece gece açtıran kadınlar, tartışmaya yer bırakmayacak denli net biçimde tarih yazıyorlar. Kadınların bunca görkemli bir işi yılda en az iki kez istikrarlı biçimde kotarmalarını nasıl açıklayabiliriz?

Kadınların uğradığı binlerce yıllık haksızlığı ardında gizleyen toplumsal ikiyüzlülüklerin ilanı olan büyük bir hakikate yaslanıyor olmak kadınların başarısının en büyük gerekçesi kuşkusuz. Fakat büyük bir hakikate yaslanmanın, bunca güçlü bir kitlesel direnç geliştirmek için yetmediğini herkes bilir, o hakikati haykıran örgütlü bir güce ihtiyaç vardır. Kadınların örgütlülüğündeki maharet, yaşayan bir mücadeleyi sürdürmekteki ısrardan kaynak alır. Israrlı olmasının yanı sıra dirençlidir, erkeklerin üretken ve iyicil emeğin değerini bilmekteki yetersizliğine karşılık kadınların kadir kıymet bilir dayanışması vardır mayasında.

Sokaktaki kadınların başarısının en temel ve öğretici yanlarından biri de katılımcılarının kendi hayatlarından, kendi dönüşümlerinden örgütlenmiş olmasıdır. Meydanlardaki kadınların her biri (evet abartmıyorum her biri) kendi içsel değişiminden örgütlenmiştir. O gece meydanda olmanın anlamı, birilerinin ikamesi olmak gibi dışsal bir mevzu değildir, dolayımsız bir meselenin öznesi olmaktır. İnsanın büyük toplumsal değişimlere inanması ancak kendisindeki dönüşümü görmesiyle mümkün olabilir. Kendisi değişebilen, başkasının değişimine katkı sunabileceğini bilir. Dayanışmanın dönüştürdüğü hayatları görerek, onları yaratarak ilerleyen kadın hareketi, bıyık altından gülüşleri bu nitelikleriyle boşa çıkarmış, erkek ezberleri allak bullak etmeyi başarmıştır.

Peki, “Gündüzler çuvala mı girdi”? Eylemlerin gece yapılması ve kadınların geceleri de sokakları da terk etmediğini ilanı aynı hakikatin önemli bir bölümü. Gündüzleri işyerlerinde, okullarında, ev işlerinde üretimde/hizmette olan kadınların kendilerine ayıracakları, dostlarıyla arkadaşlarıyla görüşebilecekleri yani yaşayabilecekleri vakitler hava karardıktan sonra başlıyor. Kadınların gece sokağa çıkmasını engellemek, kadınların sosyal yaşamda olmasını engellemektir, kadınların sinemaya, tiyatroya, kafeye, bara nereye istiyorsa oraya ulaşmasına, sokaklarda yürüyüş yapmasına, parklarda oturmasına engel olmaktır. Karanlık sokaklar kadınlar için tehlikeli midir? Evet öyledir ama bunun tek nedeni erkeklerdir ve kadınlar gece yürüyüş hakkını kullanarak hiç ifade edilmeyen bu gerçeği haykırırlar. “İti var kopuğu var” diyerek gece sokakta olmamızı istemeyenler, kendi varlıklarının hiç tanımadıkları kadınlar için tehdit olduğunu gizlemeye çalışırlar.

Binyıllardır süren büyük bir haksızlık karşısında alanlara çıkan kadınlar bu yıl “Yaşamak İstiyoruz” sloganı arkasında birleşti ve kadın cinayetlerine karşı “bir kişi daha eksilmemek için” dayanışmanın yükseltileceğini ilan ettiler. Biliyoruz ki öldürülen kadınların hemen tamamı kendi hayatlarıyla ilgili kararları kendileri vermek istedikleri için, herhangi bir emre itaat etmedikleri için öldürüldüler. Hayatlarıyla ilgili bir ya da bir kaç konuda karar vermek gibi mütevazi talepler nedeniyle… Yaşamak istiyoruz evet ve tabii ki yaşamlarımıza dair kararları kendimiz vermek istiyoruz. Yalnızca evleri süsleyerek, o evde yaşayanları besleyerek değil sokaklarda neler olacağına karar vererek, işyerlerinde nasıl çalışılacağı hakkında söz üreterek, kadını gören, kadını bilen düşünsel üretimlerde bulunarak, geceleri rahatça dolaşarak yaşamak istiyoruz. Bunu nasıl elde edeceğimizi de biliyoruz. Kadın düşmanlığından beslenen örgütlü şiddeti küçüksemeden, dikkat, özen ve cesaretimizi toplayıp dayanışmamızı yükselteceğiz.

“Bir güvendiğin mi var senin bu ara sesin farklı çıkıyor?” bu cümlenin çeşitli versiyonlarını çoğumuz duymuş olmalıyız. Bu 25 Kasım’da gördüklerimizden sonra hepimizin sesi daha bir gür çıkıyor kuşkusuz. Bir güvendiğimiz var bizim, hem içimizde hem dışımızda büyüyor.