Hayatta herhangi bir olay ne zannedildiği kadar küçük ne de zannedildiği kadar fakirdir.

Hayatta herhangi bir olay ne zannedildiği kadar küçük ne de zannedildiği kadar fakirdir. Her olay, arkasında büyük bir dünya gizler.
Fırtınanın sokakları boşalttığı bir kış gecesi, bir araya gelemeyeceğini düşündüğüm hadiseler ardı ardına gelmişti.
Karşılaşmanın pratiğe döküldüğü anlar. Farkında olmadan bilinçdışının, başka bir dünyanın keşfine çıkmış iki kişi…
Tünelden yeraltına doğru ilerlemiş ışık hızına yakın bir süratle; yolculuğa çıkmıştım. Ölçülebilir zamanla on beş dakika süren, barındırdığı gizil güçle uzunca bir zaman dilimini kateden; absürt, tekinsiz, parıltı dolu o yolculuk.
 Yol iki asır öncesine on dokuzuncu yüzyıla uzanmıştı. Londra Filarmoni Orkestrası; F.Mendelssohn, Brahms, L.V. Beethoven’ı yorumlarken müziğin mutlaklığında, tarifi zor bir yerdeydim. Olabildiğine tutkulu, alabildiğine neşeli bir uyumda…
Mendelssohn’un 5. Senfoni’si ile başlayan konserde, virtüözitesi ve içten müzikal yorumuyla solist Hüseyin Sermet, Beethoven’in 4 numaralı Piyano Konçertosu’nu seslendirdi. Konserin ikinci yarısı, Brahms’ın 3. Senfonisi’ni seslendiren şef Vladimir Jurowski yönetimindeki Londra Filarmoni Orkestrası’nın kıymetli yorumu ile devam etti.
Döngüsel olan zamanda notaların ısrarlı tekrarı, güçlü ve ayrıştırıcı. Onu kesen herhangi bir kıpırtıya kayıtsız kalarak, tekdüze durdurulamaz bir biçimde. İnatçı bir yağmur damlası gibi, insan duygularına kayıtsız temel bir güç gibi, hiçbir yapmacığa, özentiye kapılmadan Brahms hâkim.  Beethoven ile dağılan Alman romantizmi, zihni katman katman açarak medceziri gerçekleştirmekte.
Derinlerden gelen müzik, yaşanan mutlak; bununla birlikte muazzam bir yanılsama aracılığı ile yaşanır, çünkü yeniden sessizliğe döner dönmez dağılır.
Bu tecrübe, sürüp gitmek için devamlı olarak yenilenmeyi talep eder. Geceleyin olağanüstü bir boyut alır. En uçlara dokunma ve öteye gidememe duygusu yaşanır. Müzik aşkınlığın dilidir. Varlıkları sınırların yıkıldığı bir evrene sokar…
Yirmi birinci yüzyılda bizler, bu bahsettiğim evrene girmek yerine toplumsallığın işleyişinde parçalanırız.
İnsanlar bir araya gelip ayrılırken, güçlerini birleştirip dağıtırken, kendilerini bir araya getiren bağ, sadakat ve dayanışmalarını toplayıp bunları yeniden dağıtırken kendi kendisini inşa ediyor, kendi kendisini bozuyor ve farklı biçimde yeniden inşa ediyor. Ama bir de romantikler var. Her şeyin fazlaca hızlı olduğunu söyleyen, mekânları uzama oturtan bir konser salonunda düşlere dalan, yüzyıllar arasında salınan.
Asırlık yolculuklara çıkmak, kendine ait bir hali keşfetmek isterse kişi, İş Sanat/İş Kuleri’nden içeri bir adım atabilir. Belirtmeliyim, kurumun 2011 programı cazip ve güçlü, takibe değer.