Reichardt’ın filmlerinin ortak bir noktası varsa o da doğaya büyük yer vermeleri ve alttan alta politik bir şeyler söylemeleri. ‘Gece Planı’ belli ki doğa-insan ilişkisi üzerine epey kafa yoran Reichardt için önemli bir meseleyi ele alıyor.

GECE PLANI

Terör ve Ekoloji

Yönetmen Kelly Reichardt’ın adını İstanbul Film Festivali’nde gösterilen ‘Old Joy’ filmiyle tanımıştık. İki gençlik arkadaşının bambaşka hayatlar sürdürdükten ve orta yaşa eriştikten sonra birlikte geçirdikleri bir tatili anlatan film, hâlâ gözümün önüne gelir bazen. Birisi yerleşik bir düzen kurmuş, diğeri hâlâ serseri bir hayat süren bu iki “arkadaş”ın öyküsünün insana dokunan bir yanı vardı. Film, Rotterdam Film Festivali’nde birincilik ödülü almıştı. Reichardt, sonra ‘Wendy ve Lucy’yle yine etkileyici bir film çekti. Bu kez, ABD’nin mülksüz gençlerinden birini (ve onun köpeğini) filminin merkezine yerleştirmişti. İlk filmde Will Oldham’ın, ikincisinde Michelle Williams’ın oyunculukları çok iyiydi. Reichardt uluslarası büyük film festivallerine çağrılır oldu. Venedik’te yarışan “Meek’s Cutoff” (Kestirme Yol) tuhaf bir filmdi. Batıya göç eden bir konvoyun hikâyesi western kalıplarını yıkıyordu yıkmasına da yerine pek de anlamlı bir şey koymuyordu. Yine Venedik’te yarışan son filmi ‘Gece Planı’ da kısmi bir başarı ne yazık ki.
Reichardt’ın filmlerinin ortak bir noktası varsa o da doğaya büyük yer vermeleri ve alttan alta politik bir şeyler söylemeleri. ‘Gece Planı’ belli ki doğa-insan ilişkisi üzerine epey kafa yoran Reichardt için önemli bir meseleyi ele alıyor. Doğayı kurtarmak, hayvanların hayatını eski düzenine getirmek için nereye kadar gidilebilir ya da gidilmeli? Somon balıklarının göç yolları bir barajın yıkılmasıyla eski haline gelir mi? Daha onlarca baraj daha yok mu? Terörle mesaj vermek ya da herhangi bir şey elde etmek mümkün mü?
‘Gece Planı’nın kahramanları bir barajı bombalayarak somon balıklarının göç yollarını açmaya çalışan ekolojik teröristler. Baraj ya da su bendi bombalama fikri ABD için çok aykırı bir fikir olmasa gerek ki ‘Düşler Diyarı’nın (Beasts of the Southern Wild; 2012) kahramanları da doğayı eski dengesine kavuşturmak için benzer bir eylem gerçekleştirmişlerdi. Ama iki filmde de bombalama eylemlerinden en çok zarar görenler, bombayı koyanlar oluyor.
Josh (Jesse Eisenberg) ve Dena’nın (Dakota Fanning) bir barajın başındaki görüntüleriyle açılıyor film. Bu iki genç doğasever, barajın balıkların göç yolunu tıkamasından çok rahatsızlar. Kendilerinden daha yaşlıca bir eski askerin (Peter Sarsgaard) de katılımıyla barajı imha planını hayata geçirmeye başlıyorlar. Film bazılarına çok yavaş ve karanlık gelebilecek ama bence sağlam bir sinematografi ve ritimle, yavaş yavaş açılıyor. Üçlünün bombalamayı gerçekleştirmek için yaptığı alışveriş sırasında ya da göl başında geçirdikleri sürede gerilimi gayet dozunda tutmayı başarıyor yönetmen. Ama işler karanlık bir virajı döndükten sonra, baştaki ilginçliğini yitiriyor. Politik mesajı zaten belli olmuş olan film uzun bir süre Josh karakterinin değişimi üzerine yoğunlaşıyor. Ama nedense Josh’un baskı altında çözülen kimliği yeterince ilginç bir hale bürünemiyor. Josh’un zaten karanlık bakışları biraz daha kararıyor o kadar. Film bittiğinde elimizde üç karakter hakkında da fazla bir şey kalmıyor. Filmin mesajları arasında bu da var aslında. Yani, bireyin sistem karşısındaki görece önemsizliği ve etkisizliği... ‘Gece Planı’ bir gerilim filmi olarak ilk yarısı boyunca işliyor ama gerisini getiremiyor. Gökten zembille inmiş gibi sinema perdesine ordan da zihnimize giren karakterler yine aynı hızla çekip gidiyorlar zihnimizden.