Geç uyumak, herkesin çalıştığı bir dönemde tatilde olup tek başına ne yapacağını bilememek gibidir bazen. Herkes sevgilisiyleyken yalnız olmak, bütün çiftlerin öpüştüğü bir vakit gözlerinizi kaçıracak bir yer aramak gibidir. Engin şimdilik sevgilisi olmayan, bütün çiftlerin yanında kendini hep kendiyle bulan ve bir süredir sürekli geç yatan, geç kalkan bir adam.

Geç uyanan biri gizli bir vicdan azabı çeker ve herkesten çok sonra uyandığı için zaman zaman tembel muamelesi görür. Engin gibi. Pişmanlıktır geç uyanmak. Kasvetli pazar günüyle yarışır derecede sinir bozucudur bazen. Haberleri herkesten sonra takip etmektir. Okunmuş bir gazeteyi okumak zorunda kalmaktır. Geç uyanmak bir yere ya da bir şeylere geç kalmış hissettirse de kendini, 12 buçukta uyanmak için kurmuş olsa da saatini yine de istediği saatte uyanmayı başaramaz. Başkaları öğle yemeklerini bitirmişken o kahvaltı eder. Sütsüz bir kahveye o kahvaltı der. Telefon açanlara «şimdi uyandım» demeye utandığından yalanlar sıralar. Gece, herkes uyurken uyanık olmak da ayrı bir ayıp gibidir. Birini arayacak olsa «bu saatte…» diye başlayan cümleler kurarlar. Bazen içlerinden, bazen dışlarından. Herkesin uyuduğu zamanlarda kurulan cümleler sarhoş adam saçmalaması muamelesi görmekten kurtulamaz. Engin böyledir. Geceyi kucaklar, güne geç kalır. Herkesin işe gittiği saatte o uyumaya gider. «Kendilerine yabancılaşan metropol insanları» olarak anılan kimselerden ne kadar kaçarsa o kadar huzurlu yaşar.
Anlamasalar da, erken uyanmak kadar sorumluluk ister geç uyumak. Bütün sokaklar ıssızlaşınca, kafeler boşalınca, televizyonlar kapanınca, sesler kesilince, bütün bir şehir uyuyorken, hırsızlar ve bütün kötü adamlar evlerinden çıkmışken, bir sokak ortasında, bir deniz kıyısında ya da bir pencere kenarında insan kendinden çok daha önemli şeyleri düşünür. Geç uyumak düşünmek demektir. Kendine dönmek en çok cesaret isteyen şey belki de. En doğru sandıklarımızı yıkmak. Renklerin değişmesi. Ne tütününün tadı aynı olur o saatlerde ne şarkıların sesi. Yüzeyden gördüğümüz şeylerin su altında nasıl göründüklerini keşfetmek gibi olur bazen gecenin tadı bazense daha az heyecanlı ve daha keyifsiz. Geceyle gündüz bir olmaz. Engin iyi bilir. Gece denize girmek nasıl bambaşkaysa bir öğle vakti denize girmekten, yaşamak da öyledir günün o iki ayrı dilimini. Bütün gece yazar Engin, gündüz gözüyle okuyunca beğenmeyip çöpe atar. Şimdilik hayatındaki en belirli olan şey belirsizlik olsa da, geceleri kucaklayıp gündüzleri kovalasa da, düğümlerde kaybolsa da, zaman o uyurken akıp geçse de, hayatının aşkı belki de gündüzleri yaşasa da, şimdilik Engin için hayat böyle. Yazması gerekenleri bitirdiği gün belki o da «normal» bir hayat sürecek. «Vakitli» uyuyacak, «vakitli» uyanacak, erken kalkıp yol alacak. Ama şimdilik ve süresini kendisinin de bilmediği bir zaman dilimi boyunca sesler ve yüzler her zaman karanlıkta belirecekler onun hayatında. Ve o hep bizim bilmediğimiz bir sırrı hep tek başına yaşayacak.