Kabuslarınızın üzerine giderek onları değiştirebilme imkânınız olduğunu biliyor musunuz? ‘Gece Yarısı, Canavarlar Geldiğinde’, korkularla baş etmek üzerine yol gösteren sihirli bir hikâye. Ama içindeki sihri bulmak okuyana kalmış

Gece yarısı canavarlar geldiğinde onlara ‘merhaba’ de

NİLÜFER TÜRKOĞLU

Çocukken en çok gördüğüm kabus, denizin ortasında bir köpekbalığı tarafından amansız bir şekilde kovalanmaktı. Bu rüyaların benim için çok uzun sürdüğünü, terden hasta olacak kadar üstüm başım sırılsıklam uyandığımı hatırlıyorum. Hep o sivri yüzgeci görmemle başlayan rüyalar beni o kadar çok etkiliyordu ki uykuya dalmadan öce yataktan elimi kolumu sarkıtmamaya özen gösteriyordum. Sanki bulunduğum yer yatak odası değildi de bir yatak adasıydı ve çevresinde köpek balıkları dört dönüyordu.

İlerleyen yıllarda bu korkum ve kabuslar daha da artmaya başladı. 12-13 yaşlarında okuduğum ‘Şeker Portakalı’ndan, karpuz kokusunun köpek balığının yaklaştığına bir işaret olduğunu öğrendim. (Zeze’ye çok kızmıştım bu yüzden.) Rüyalarıma bir de kokular işlemişti, artık hep o karpuz kokusunu duyuyor, canhıraş bir şekilde arkama bakmadan yüzmeye, kıyıya ulaşmaya çalışıyordum! Tam kıyıya ulaşacak gibi oluyordum, bir şey beni denizin içine çekmeye başlıyordu.

Derine, daha derine... Baloncuklarla doluyordu tepem, denizin içinde kimselere sesimi duyuramadan yok oluyordum. Ah anne, bana hamileyken bu kadar Jaws filmi izlemek neden?

Eminim sizin de yırtıcı hayvanlardan, inlerden cinlerden kaçtığınız ya da birileri tarafından takip edilip öldürülmekten korktuğunuz rüyalarınız olmuştur. Olmadıysa rüyalardan yana şanslı bir çocukluk geçirmiş olduğunuzu varsayacağım. Kabuslar ve uyku problemleri üzerine birçok kitap kaleme alan Victor Spoormaker ve KidsWeek ve 7Days dergilerinde editör olarak çalışan Bouwien Jansen’in birlikle yazdığı ‘Gece Yarısı, Canavarlar Geldiğinde’, çocukluğun kuytularına gizlenmiş o karanlık geceleri hafızamda yeniden diriltmem için beni hazırlıksız yakaladı. Ki çocukluğumun canavarının bir Jaws olduğunu fark etmeyi de pek istemezdim. Ama hayaletler, etkisiz elemandı. Olmadıklarına dair inancım tamdı. (Evet evet, çocukken bile!) O yüzden rüyalarıma dadanamadılar, iyi de oldu sanırım.

KİTAP İÇİNDE KİTAP, RÜYA İÇİNDE RÜYA

Baş kahramanımız Leo’nun korkuları da kabuslarının içinde saklanmış pusuda bekliyordu. Büyükannesinden öğretmenine herkes ona rüyalarından kurtulabilsin diye bir sürü tavsiyede bulunmuştu. “Yatmadan önce ılık süt iç” demişti büyükannesi.

Leo, huzurla uyusun diye... Babası ise yatağa gitmeden önce korkunç televizyon programları izlememesini salık vemişti. Peter Pan’ı bile!

Öğretmeninin çözüm yolu ise hepsinden daha ilginç oldu: “Yatağının yanına bir çift spor ayakkabı koy.” Ki Leo, hızla rüyasından uzaklaşabilsin...

Ama bunların hiçbiri işe yaramadı. Leo’nun ablası Mia’nın aklına gelen parlak bir fikir tüm aileyi harekete geçirdi! Rüyalar üzerine yazılmış kitapları araştırmak için kütüphanenin yolunu tuttular. Orada, Malezya’daki eski bir kabile hakkında bir kitap buldular. Kitaba göre bu kabile, kabuslardan kurtulmanın yolunu biliyordu. Yöntemlerinin Leo’nun üzerinde işe yarayıp yaramayacağını bulmak içinse yapılacak tek şey Leo’nun kitabı okumasıydı. Böylece Leo, sayfaları çevirip egzotik ormanların içine dalarak tıpkı onun gib kabuslarla baş edemeyen Aki isimli bir çocukla tanıştı. Aki’nin hayatı Leo’nunkinden çok farklı olsa da rüyaları birbirine benzerdi. İkisi de korkularıyla yüzleşmekten çekiniyor ama bir yandan da kabuslarından kurtulmak istiyordu. Gece yarısı, canavarlar geldiğinde Leo da Aki de artık bir şeyler yapmalıydı. Ama ne?

TATLI BİR SELAM

Kitabın yazarları Victor Spoormaker ve Bouwien Jansen, Leo’nun ve Aki’nin rüyaları birbirine karışmasın diye roman boyu Aki’nin bölümlerini koyu renk puntolarla karşımıza çıkarıyor. Çocukların birbirine benzer korkularını ayırt etmekte güçlük çekmemek için bu, çok doğru bir hamle olmuş. Çünkü ‘Gece Yarısı, Canavarlar Geldiğinde’ tam bir kitap içinde kitap, rüya içinde rüya gibi... Hatta ilerleyen sayfalarda Leo’nun şu sözleri, okura tatlı bir selam gönderiyor adeta: “Ben gerçek biri değilim. Bu yaşananların hepsi yalnızca bir rüya. Ya da bir kitap. Belki de bir kitapta yer alıyorum ve şu an birisi beni okuyor.” (sf.66)

KOCAMAN BİR YÜREĞE İHTİYAÇ VAR

Roman boyunca Leo’nun yalnızca rüyalarıyla boy ölçüşmesini değil, yeni okuluna ve arkadaşlarına alışma sürecine de tanıklık ediyoruz. Ancak burada da kabuslarının olumsuz izlerini görmek mümkün. “Sadece bebekler kabus görür” düşüncesiyle yeni yeni arkadaşlık kurmaya başladığı Tom’un pijama partisine gidememesi, diğer çocuklardan çekinmesi, kitabın dramatik yapısına vurgu yaparken okurun Leo’yla empati kurmasını sağlıyor.

Kendini rüyalar kitabındaki Aki’yle karşılaştırmasında ise beklenmedik bir şey yok elbette. Ne zaman Aki, rüyasında gördüğü kaplandan kaçmak yerine yüzünü ona doğru dönüyor yani onunla yüzleşiyor, Leo da kendisiyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Aki’nin kendisinden binlerce kat daha yürekli olduğu düşüncesini annesinin sözleri dağıtıyor: “O çocuk biraz sana benziyor. Bazen korkuyor. Tıpkı senin gibi. Yine kimi zaman gözüpek davranıyor. Tıpkı senin gibi. Neden denemiyorsun öyleyse?”

AİLELER İÇİN SON SÖZ

‘Gece Yarısı, Canavarlar Geldiğinde’ korkularla baş etmek, onlardan kaçmak yerine üzerine gitmek için yol gösterici bir hikâye. Merak uyandırıcı, macera ve heyecan dolu, hafif gerilimli ve aslında çok rahatlatıcı ve öğretici! Sadece çocuklar için değil hayatın içinde çeşitli zorluklarla mücadele etmek zorunda kalan yetişkinler için de ilgi çekici bir kitap. Üstelik romanın son sayfaları ebeveynler için. O yüzden not almakta, en azından hafızaya bunları kaydetmekte fayda var. Bu bölüm, çocukların yetişkinlere göre çok daha fazla kabus gördüğü, en çok hangi yaş aralığında ne kadar sıklıkla kabus görüldüğü, ailelerin çocuklara yardımcı olabilmek için neler yapması gerektiği gibi oldukça ufuk açıcı bilgilerle dolu: “Bir çocuk rüyasını değiştirebileceğine ne kadar çok inanırsa bunu başarma şansı da o kadar artar.” Tıpkı romanda Leo ve Aki’nin, rüyalarının rüya olduğunu anladıkları zaman her şeyi nasıl değiştirebileceklerini öğrendikleri gibi...

EŞSİZ ÇİZİMLER

İllüstratör Alette Straathof’un eşsiz çizimleri, kitabın özellikle rüya sahnelerine ayrı bir boyut kazandırıyor. Straathof’un, dantel gibi işlediği ve ormanın bir parçasını yansıtan yaprak desenlerini, kitabın neredeyse her sayfasında bulmak mümkün... Onun resimleri olmadan kitap biraz eksik olurdu sanki...

Can Çocuk Yayınları etiketiyle geçen aylarda okurla buluşan bu soluksuz romanı orijinal dili Hollandacadan Türkçeye kazandıran Hasan Türksel’i de anmadan geçmek olmaz. Yine çevirisini yaptığı ‘Çözüm Bakanlığı’ kitabıyla tanıştığım Türksel’in yeni kitaplarını sabırsızlıkla bekliyorum. Çocuk edebiyatına katkısı çok büyük.

‘Gece yarısı, canavarlar geldiğinde’ yorganı başına kadar çeken çocuklardansanız, yatak odanız ansızın bir ormana, perili eve veya benimki gibi bir yatak adasına dönüşüyorsa, Leo ile Aki’nin yolculuğunu takip edeceğinize eminim. O zaman hepinize iyi geceler, tatlı rüyalar...