Türkiye baskın seçime kilitlenirken, geçtiğimiz haftadan aklımda üç sahne kaldı. Birinci sahnede, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Grup konuşmasını yapıyor. Kılıçdaroğlu, konuşmasının bir bölümünü başta İstanbul olmak üzere özellikle büyük kentlerde yara haline gelen tapu sorununa ayırıyor ve halktan yetki isteyerek, tapu sorunu yaşanan yerlerde tapuları hak sahiplerine vereceğini vurgulayıp, “Evet tapu dağıtacağım. 50 yıldır oturanlara vereceğim. O zat bilsin ki, biz Ecevit geleneğinden geliyoruz. Toprak işleyenindir” diyor.

İkinci sahne o zat dediği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Maltepe’de halka yönelik yaptığı konuşmadan. Tapu sözü veren Kılıçdaroğlu’nu eleştiren Erdoğan, “nerede bunlar cebinde mi. Neyi dağıtıyorsun. Bunlar hep böyle hayatları boyunca dağıttılar. Kendilerini dağıttılar kendilerini” diyor.

Üçüncü sahne, İstanbul’un Beykoz İlçe Kongresi öncesinde, Yine Erdoğan’ın halka yönelik yaptığı konuşmadan. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında ilçenin imarı konusuna değinip, “size tapu dağıttık” dedikten sonra yanına AKP’li Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’i çağırıyor. Çelikbilek, Erdoğan’ın yanına gelirken, miting alanından “yuh” sesleri yükselince, Erdoğan, Çelikbilek’ten aldığı bilgiyle, “Mahkemenin aleyhte karar verdiği şeyleri bizim düzeltmemiz mümkün mü?” diyerek müdahale ediyor. Bu müdahaleye rağmen dinleyiciler arasından “yuh” ve “yalan söylüyor” sesleri yükselmeye devam ediyor.

Ne kadar içten olduğunu tartışabilirsiniz ama şu bir gerçek ki AKP, toplumun ezilen kesimlerine yöneldi, onların sorunlarını öne çıkardı ve sonuçta bu kesimlerden geniş bir destek alarak iktidara geldi. Şimdi o bağ hızla kopuyor!

Kurulan bağlar içinde arsa ve konut alanı önemli bir yer tutuyordu. Nitekim AKP’nin uzun iktidar döneminde, kentsel dönüşümün sihirli ve çekici bir kavram haline gelmesi de bu yüzden oldu.

Gecekondu ve benzer nitelikteki bölgelerde yaşayan hak sahiplerine dönüşüm projelerinin bu kesimleri ihya edeceği sözü verildi. Benzer biçimde TOKİ’nin konut projelerinin yarattığı rant eleştirildiğinde, bu rantın alt gelir gruplarının ucuza konut sağlanması için kullanılacağı söylendi. Yine 2B niteliğindeki arsalar üzerine yapılan konutların bu bölgelerde yaşayanlara satışının sağlanacağı, böylece özellikle bu alanlarda işgalci konumdaki alt gelir gruplarının mülkiyet sorunlarının çözüleceği sözü verildi. Peki tutuldu mu bu sözler?

Gidin, bakın İstanbul’un göbeğindeki Fikirtepe’de ortaya çıkan duruma; sağlanan onca teşvik ve imar hakkı avantajlarıyla alana giren ve boşaltılan binaları yıkan müteahhitlerin bir bölümünün nerede olduğunu kimse bilmiyor. Müteahhitlere güvenip, kiraya çıkan hak sahipleri şu sıralar çaresiz durumdalar. Sulukule’de yerinden edilenlerin nerede yaşadığını bilmiyoruz ama aynı alanda yükselen villalarda kimlerin yaşadığını hepimiz biliyoruz! Başıbüyük, Ayazma, Gülsuyu, Gülensu gibi dönüşüm bölgelerinde hak sahipleri arasında kim memnun bir sorun bakalım!

AKP iktidarının kentsel dönüşüm ve arsa politikası yoksulluk alanlarında kocaman bir başarısızlığa dönüştü. Peki AKP niçin başaramıyor? Yanıt çok karmaşık değil. AKP iktidarı, bu alanlara rant gözlüğüyle bakıyor ve yaratılan rantın o alana ait olmayan çok sayıda talibi var. Belediyesi var, TOKi’si var, müteahhitleri var, spekülatörleri ve aracıları var, var da var! Öyle olunca, rant paylaşım savaşlarından hep hak sahipleri yenilerek çıkıyor. Eğer bir alan rant yaratmıyorsa o zamanda da ne belediyelerin, ne Şehircilik Bakanlığı’nın, ne de TOKİ’nin ilgi alanına girmiyor.

Belediye Başkanı “efendim, mahkeme kararı var” diyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’da mahkeme kararı varmış diye tekrarlıyor. Yargı kararlarına uyulmasından daha doğru ne olabilir diyeceğiz ama keşke, alınan aleyhte mahkeme kararlarına rağmen gökyüzü ve ahlak kurallarını delen onca rant projesini bilmesek! İşte orada kentin orta yerinde duran Gökkafes, bakın bakalım dosyasında kaç tane olumsuz mahkeme kararı var?

Mahkeme kararları kentlerin yoksuluna, ezilenine, dışarıda kalanına işliyor! AKP, desteğini alarak iktidara geldiği bu kesimlerden hızla kopuyor. Koptukça da Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği gecekondu mahallesinden bir zamanlar çıkıp, sonra Mercedesi’yle dönen sonradan olma zengine benziyor. Bu benzetmenin yapıldığı saatlerde AKP’li siyasetçilere seçim sürecinde lüks arabalarınıza binmeyin deniliyor.

Hikâye bitmiş değil! İki ay sonra hep birlikte göreceğiz; bu mahallelere konulan sandıklardan Tarık Akan, Kadir İnanır, Yılmaz Güney mi yoksa Hülya Koçyiğit, Yavuz Bingöl, Tamer Karadağlı mı çıkacak...