2010 yılı, İsveç gibi “huzurlu” bir kuzey ülkesi için eşi benzeri görülmemiş bir tempoda geçti

2010 yılı, İsveç gibi “huzurlu” bir kuzey ülkesi için eşi benzeri görülmemiş bir tempoda geçti. Bir acemilik yapıp bu tempoyu Türkiye’yle karşılaştırmayacağım. Yine de özellikle yılın ikinci yarısında, İsveç, kendi dinamiklerini çok zorladı, bunu kayda geçiyorum.

Geçen yılın en görkemli olayı, 19 Haziran’da İsveç Veliaht Prensesi Victoria ile sıradan vatandaş, antrenör Daniel’in düğünü oldu. Bu düğün için 20 milyon kronluk, yaklaşık 4 milyon liralık bir harcama yapıldı. Masrafların yarısını, İsveç Kralı, kendi hesabından öderken diğer bölüm vergi paralarıyla karşılandı. Ama sonunda herkes istediğini aldı ve tüm dünya, bu düğünle 20 saniyeliğine de olsa İsveç’ten söz etti.

Gözleri İsveç’e çeviren, geçen yılın bir diğer olayı da WikiLeaks internet sitesinin kurucusu, gazeteci Julian Assange’ın, başkent Stockholm’de, ağustos ayında, cinsel taciz ve tecavüz şüpheleriyle önce tutuklanıp iki saat sonra da salı verilmesiydi. İsveç, salı verdiği Assange’ı daha sonra interpolle aratıp geride bıraktığımız yılın son ayında, bu kez Londra’da tutuklattı. İnternet sitesinde yayınladığı “sızıntılarla” dünya çapında olay yaratan Julian Assange, bu ikinci tutuklamanın ardından, İsveç’i, parlamentosuna hesap vermeyen, kontrolsüz bir derin devlete sahip olmakla itham etti. Bu savaş 2011’de de devam edecek.

Geçen yıl, İsveç için seçim yılıydı. Birlikte yapılan genel ve yerel seçimler, İsveç tarihi için bir ilke imza attı. 2010 Eylül’ündeki seçimlerde, 1920’lerden beri ilk kez, İsveç’in sol bloğu, iki kez üst üste seçim kaybetti. 19 Eylül’deki seçimlerde parlamentoya ırkçı parti, İsveç Demokratları, 20 milletvekili sokmayı başardı. İlk kez, ırkçı söylemleri olan bir parti, İsveç Meclisi’nde temsil hakkı kazandı. Bu şokun ardından ekim ayında, seçimler için blok oluşturan solcular dağıldı. Soldaki dağılmanın ardından, kasım ayında, solun en büyük partisi, Sosyal Demokrat Parti’nin kadın genel başkanı Mona Sahlin’den, istifa, açıklaması geldi. 2011’nin Mart ayı sonunda yapılacak kongreye kadar Sahlin, koltuğunda oturacak ve partiyi genel kurula taşıyacak.

Tartışmasız İsveçliler için 2010 yılının skandal ismi, kralları 16’ncı Gustaf oldu. Kral hakkında yazılan bir kitap, sadece İsveç’te değil, tüm dünyada ilgi uyandırdı. Kralın, İsveç gizli servisinin de yardımıyla yıllardır gizlenen, çok hızlı aşk trafiği, bu kitapla duyuruldu. Seks partileriyle biten özel davetler, Kral Gustaf’ın saraydan kaçıp striptiz kulüplerine gidişleri ve eski sevgilileri kitapta olayların tanıkları tarafından aktarıldı. Kitap piyasaya çıktığı gün Kral Gustaf, basına “Kitabı henüz okumadım ama okuyacağım, ne dememi bekliyorsunuz” dedi.

İsveç, 2010’un son ayında canlı bomba terörüyle tanıştı. 10 yaşındayken savaş altındaki Bağdat’tan ailesiyle İsveç’e göç eden, 28 yaşındaki Iraklı Taimur Abdulwahap, eylemi gerçekleştirdi. İngiltere’de, üç çocuğu ve karısıyla birlikte yaşayan Taimur’un, üniversite yıllarında yakasını kaptırdığı aşırı İslamcıların güdümünden bir türlü kurtulamadığı ve bu ilişkinin onu bu noktaya taşıdığı açıklandı.

“Yeni yıla nasıl girersen öyle gidersin” denir ya İsveç için, 2010’u kapatırken 24 Aralık Noel gecesi bile asayiş berkemal değildi. O gece Stockholm Sarayı’nda nöbet tutan 19 yaşındaki askerin elindeki tam otomatik tüfek, Noel Baba maskesi takan iki kişi tarafından gasp edildi. Soyguncular hâlâ yakalanamadı. Başkent Stockholm’deki bu saray, silahlı askerlerce korunuyor ama yaklaşık yirmi yıldır kraliçe ve kral o sarayda yaşamıyor. Şimdilerde silahlı askerlerin sarayda neyi beklediği tartışılıyor. Ülkedeki 10 nükleer reaktör, silah taşımasına izin verilmeyen özel güvenlik şirketlerinin elemanlarınca korunurken “Sarayda asker kimi bekliyor?” diye soruluyor.